-Pandemi ile birlikte başta ekonomi, sağlık ve eğitim olmak üzere birçok alanda sorun yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Pandemi koşullarında eğitimde yaşanan kaostan bahsedebilir misiniz?
Salgının mart ayında Türkiye’de de görülmeye başlanmasıyla birlikte kamusal hizmet alanlarının tümünde büyük bir kriz yaşandı. Eğitim alanında da bu kriz etkisini gösterdi. Neo-liberal eğitim politikaları ile hali hazırda eğitim sistemi büyük bir çürümenin içindeydi. Pandemi bunu daha da derinleştirdi ve görünür hale getirdi. İlk vakanın açıklanmasının ardından eğitim kurumlarında önce örgün eğitime ara verildi. Ardından ise online eğitime geçildiği duyuruldu. Ancak bu geçişin kendisi bir kaosa yol açtı. Çünkü, ilköğretimden yükseköğretime kadar online eğitim için hiçbir alt yapı yoktu. EBA TV’de bir sürü sorun yaşanırken, üniversitelerin kendi sistemleri de çöktü. Ayrıca Türkiye’de bulunan 18 milyon öğrencinin yarısından fazlası teknik ekipman (bilgisayar ve internet gibi) eksikliğinden kaynaklı eğitime ulaşamadı. Böylelikle eğitimde zaten var olan fırsat eşitsizliği salgın döneminde daha da derinleşti. Bütün bu sorunlarla birlikte yeni dönem başladı. Uzaktan eğitim için öğrencilerin ve öğretmenlerin ihtiyaçları karşılanmazken, MEB’in haftalar boyunca gündemde tuttuğu yüz yüze eğitime başlanması konusu, toplumda birçok tartışmaya yol açtı. Bir yanda devletin hiçbir önlem almadığı ortadayken, öğrencilerin okullara gitmesinin salgının yayılması açısından büyük risk taşıdığı düşüncesi, diğer yanda ise uzaktan eğitimin imkansızlıklardan kaynaklı alınamıyor olmasının yarattığı mecburi okullara gitme/gönderme düşüncesi. “Yani ya sağlığınız ya da eğitiminiz” ikilemi dayatıldı. Kapalı kapılar ardında yapılan toplantılar sonucu, ana okullarının ve birinci sınıfların yüz yüze eğitime başlaması, 2., 3., 4., 8. ve 12. sınıflarda ise kademeli olarak yüz yüze eğitime geçileceği kararı hayata geçirildi. Üniversitelerde ise aynı kaos durumu söz konusu. YÖK üniversitelerin bileşenlerine sormadan karar alarak ilk dönemin uzaktan eğitim şeklinde olacağını açıkladı. Bazı üniversiteler uygulamalı derslerinden kaynaklı hibrit eğitim modeline geçti. Ancak üniversitelerde de gerekli önlemlerin alınmayarak okulların açılmasına, öğrenciler ve akademisyenler tepki gösterdi. Bir yanda uzaktan verilen eğitimde yaşanan kaos, diğer yandan okullarda yüz yüze eğitimin verilmesinin yaratacağı sorunlar. Ancak asıl önemli olan eğitime dair alınan kararlarda konunun asıl muhataplarına (öğrenciler, akademisyenler, veliler, temizlik vs. emekçileri) sorulmadan hareket edilmesidir. Geleceğimize dair bizlere söz hakkı tanınmamasıdır. Bizler ne eğitim hakkımızdan ne de sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz. Devrimci Gençlik Birliği olarak 18 Ekim günü bir araya gelerek “pandemi döneminde eğitim” üzerine tartışmalar gerçekleştireceğimiz “Eğitim ve sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz!” şiarıyla bir etkinlik düzenleyeceğiz. Geleceğimize dair hep birlikte sözümüzü söyleyeceğiz.
-Devrimci Gençlik Birliği olarak “Eğitim ve sağlık hakkımızdan vazgeçmiyoruz!” şiarıyla bir etkinlik düzenlemeyi hedeflediğinizi ifade ettiniz. Etkinliğin konu kapsamı nedir?
Halihazırda sorunlar yumağına dönmüş olan eğitim sisteminde yaşanan kriz, salgın döneminin başından itibaren daha da derinleşti. Maraş’ta On İki Şubat Anadolu Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olan Aziz Serin, internete erişebilmek için çıktığı yüksek tepede kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Diğer yandan İstanbul’un Esenyurt ilçesi İncirtepe Mahallesi’nde yaşayan 8 yaşındaki Çınar Mert, internete ulaşabilmek için çıktığı çatıdan düşerek yaşamını yitirdi. Bu iki örnek dahi eğitimin geldiği boyutu gözler önüne sermek için yeterlidir. Yapacağımız etkinliğin ilk konusunu pandemi sürecinde eğitimde yaşanan sorunlar oluşturuyor. İkinci olarak tartışacağımız konu ise, eğitimde atılacak her adımda söz, yetki ve kararın eğitim kurumlarının asıl bileşenlerinin olduğu üzerinedir. Elbette sadece konuşmak, sorunları tespit etmek yetmez, yaşamın birer özneleri olarak yaşadığımız sorunlara karşı neler yapmak gerektiğini de tartışmak, somut hedefler oluşturarak bu hedefler doğrultusunda pratikte atılacak adımları planlamak gerekir. Böylelikle etkinliğimizin son konusunu “Peki bizler ne yapmalıyız?” oluşturuyor.
-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Üniversitelerin kapalı olduğu, çoğu arkadaşımızın memleketlerinde olduğu bir süreçte yan yana gelebilmek ve yaşadığımız sorunlara dair sözümüzü söylemenin belli sınırlılıkları elbette var. Ancak bizler sınırlı sayıda da olsa yan yana gelmenin, birlikte tartışmanın ve geleceğimize dair söz söylemenin, hele ki salgın koşullarında çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Salgın tehlikesi elbet bir gün geçecektir, ancak kapitalist sistemde salgından kaynaklı toplumun her alanında oluşan tahribat etkisini sürdürmeye devam edecektir. Bu yüzden bizlerin bir araya gelmemiz, yaşanan sorunlara dair sözümüzü söylememiz ve örgütlü mücadeleyi yükseltmemiz, geleceği kazanmak için attığımız büyük bir adım olacaktır.
Kızıl Bayrak / İstanbul