Sınıfa vurulmak istenen yeni pranga: Kapalı devre çalışma sistemi

Bugün işçiler, fabrikalarda sömürünün daha da artması için modern kölelik yöntemlerine yenileri eklenerek ve orman kanunlarının geçerli olduğu bir üretim sürecine sokulmuş durumda. İşçi sınıfının hareketsizliği, örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve sendikalarının işbirlikçi-icazetçi tutumları, kölelik dayatmalarının rahat bir şekilde hayat bulmasını sağlamaktadır. Bunu değiştirmenin yolu ise işçi sınıfının sınıf bilincini kuşanarak tabandan birliğini kurmasından ve mücadeleyi büyütmesinden geçmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 10 Ağustos 2020
  • 08:02

Koronavirüs salgınının yarattığı yeni koşullar üzerinden işçi sınıfına dönük kapsamlı saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Krizin faturasını işçi ve emekçilere kesmek için kolları sıvayan AKP-MHP rejimi, her gün yeni saldırı uygulamalarını devreye sokuyor. Karantina günlerinde “Üretime her koşulda devam!” diyerek sermaye sınıfına hizmette kusur etmeyenler, işçileri ölümle burun buruna getirerek daha ağır çalışma koşullarına mahkûm etmekteler. Salgının halen sürdüğü ve son günlerde tırmanışa geçtiği Türkiye’de, dünya genelinde olduğu gibi ekonomik krizin de derinleşerek süreceği aşikardır. Aşırı kar üzerine kurulu olan kapitalist sistemde her geçen gün büyüyen zararın faturası işçi ve emekçilere artan vergilerle, düşürülen ücretlerle ve yeni zamlarla kesilmek istenirken; baskı, yasak ve mevcut burjuva hukuk sınırlarına bile sığmayan yöntemlerle sömürüyü yoğunlaştırmak için uygun zeminler yaratılmak isteniyor.

Türkiye’de kapitalist sistemin ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan yaşadığı kriz salgınla birlikte daha da derinleşmektedir. Bu krizi kapitalistler en iyi koşullarda atlatmak için artık insanlığa sığmayan yöntemleri uygulamaktan bile çekinmiyor. Geçtiğimiz günlerde bine yakın işçinin çalıştığı Dardanel Ton fabrikasında yaşananlar, bu insanlık dışı uygulamalara son örnek olmuştur. Dardanel Ton fabrikasında 40 işçinin koronavirüs testinin pozitif çıkması sonucu üretimin durdurulması ve işçilerin sağlık tesislerine yönlendirilmesi gerekirken, işçiler Türkiye’deki mevcut iş yasalarında bile yeri olmayan “kapalı devre çalışma sistemi” adı altında 14 gün fabrikada karantinaya alındılar. Böylece Dardanel kapitalistinin “üretimin her koşulda devam etmesi!” ilkesi yerine getirilerek ve işçiler iş saatleri dışında öğrenci yurtlarında kalarak üretim devam ettirilmektedir.

Salgını fırsata çevirmek isteyen kapitalistler bu süreçte ilk olarak MÜSİAD’ın ortaya attığı ve “izole üs” diye lanse edilen “çalışma kampları” uygulamasını gündeme getirmişti. MÜSİAD’ın kölelik dayatmasını MESS’in MESS SAFE prangaları ve şimdi de Dardanel Ton’da uygulanan “kapalı devre çalışma sistemi” takip etti. İşçileri salgın sürecinde “işten çıkarmak yasaklandı!” yalanıyla 1170 TL gibi komik bir ücretle fiili işsizliğe mahkûm eden kapitalistler, bunu kabul etmeyen işçileri de zorla istifa ettirerek tazminatsız işten çıkartmanın imkanına kavuştular. Dardanel Ton’da da “kapalı devre çalışma sistemi” ile izinde olan ya da olmayan ayrımı yapmadan tüm işçilere 14 günlük çalışma kampı dayatıldı. Bu kararın alınmasında AKP-MHP rejimi temel bir rol oynadı. Çanakkale Valiliği İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu tarafından verilen kararda uygulamayı kabul etmeyen işçileri polis zoruyla işe getirmek, 3150 TL para cezası kesmek ve karantinaya almak gibi insanlık dışı dayatmalar var. İşçilere uygulanacak olan 14 gün gözetimli karantina çalışmasını Dardanel Ton sermayesi “işçilerin sağlığını ve güvenliğini ön planda tutuyoruz” havasında duyurdu. Ancak gerçekte öncelikleri işçilerin sağlığı ve güvenliği değil, üretimin hiçbir şekilde aksamamasıdır. Bunu da açıklamanın sonunda “Söz konusu tedbirlerin Çanakkale ilimizdeki ilgili sağlık birimlerinin koordinasyonunda alındığını ve bu süre boyunca Dardanel tesislerinde üretim faaliyetlerinin devam edeceğini de özellikle ifade etmek isteriz.” diyerek itiraf ettiler.

Kapitalistler kendi koydukları yasaları bile kölelik koşullarının sürmesi için hiçe sayabiliyor. Dardanel Ton’da ise bu süreç Umumi Hıfzıssıhha kanununun 72. maddesine göre “karantinanın ancak sağlık merkezlerinde, sıhhi şartları taşıyan merkezlerde ya da evlerde olabileceği” denmesine rağmen, üretim alanı karantina bölgesine sokularak hayata geçirildi. Burjuva yasalar sömürünün devamı için işletilir ve yasal belirlemeler sömürü için engel ise o da kapitalistler için rahatça çiğnenebilir.

Burada ek olarak belirtmek gerekir ki, alınan kararın altında “Valilik, İl Sağlık Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü vb.” sermaye devletinin birçok kurumunun imzasının yanında, sözde AKP-MHP rejimine muhalif olan CHP’nin Belediye Başkanı’nın da imzası yer almaktadır. Atılan bu imza söz konusu sermayenin ihtiyaçları olduğunda CHP’nin de AKP ve MHP ile yarıştığının güncel bir örneği olmuştur.

İşçi sınıfı son yıllarda daha da artan sosyal ve iktisadi saldırılarla, baskı ve yasaklarla, açlığın ve yoksulluğun pençesinde kalırken, bu durum pandemi ile daha da ağırlaştı. Bugün işçiler, fabrikalarda sömürünün daha da artması için modern kölelik yöntemlerine yenileri eklenerek ve orman kanunlarının geçerli olduğu bir üretim sürecine sokulmuş durumda. İşçi sınıfının hareketsizliği, örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve sendikalarının işbirlikçi-icazetçi tutumları, kölelik dayatmalarının rahat bir şekilde hayat bulmasını sağlamaktadır. Bunu değiştirmenin yolu ise işçi sınıfının sınıf bilincini kuşanarak tabandan birliğini kurmasından ve mücadeleyi büyütmesinden geçmektedir.