“Üzerimizde inanılmaz bir iş yükü var”

Eğlence sektöründe saha görevlisi olarak çalışan bir emekçi ile pandemi süreci ve çalışma koşulları üzerine konuştuk.

  • Haber
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 28 Eylül 2020
  • 17:14

-Türkiye'de eğlence sektörü çok geniş bir alan ve yüz binlerce çalışanı mevcut. Öncelikle, koronavirüs süreci bu sektörü nasıl etkiledi?

Ben eğlence sektöründe saha görevlisi olarak çalışıyorum. Eğlence sektörü, koronanın hemen öncesinde, İdlib'deki olaylardan sonra İstanbul ağırlıklı olmak üzere genel olarak tüm Türkiye'de zaten durmuştu. Üstüne koronavirüs geldi. İlk resmî vaka açıklandıktan sonra büyük bir hızla pek çok sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de işler yavaşladı. Büyük organizasyonlar, çeşitli festivaller, konser, film, tiyatro vb. bütün etkinlikler eğlence sektörü içerisine giriyor.

İlk başta zaten alkollü mekanlardan başlandı kapatılmalar. O zaman için belki doğru bir karardı. Devamında büyük konserler yapılamadı, hepsi iptal oldu. Zaten böyle bir dönemde bin kişiyi bir alana toplayıp “haydi eylenin!” diyemezsin. Şuraya geleceğim, belki ilk zamanlarda koronavirüsün Türkiye'de yayılma hızından kaynaklı acil ve önünü arkasını düşünmeden önlemler almak insanların ilk başta çok dikkatini çekmedi ama eğlence sektörü dediğimiz zaman bu sektörde ortalama 500 bin insan çalışıyor. Yani 500 bin insan bu sektörden ekmek yiyor. Buna ailelerini de hesaba kattığınız zaman belki Türkiye'de her 80-90 kişiden bir tanesi eğlence sektöründen, bu sektörün bağlantılı olduğu farklı sektörlerden bir şekilde hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Tutup da bir iş kolunu komple yasakladığın zaman, bıçak gibi kestiğin zaman insanlar da bir yere kadar dayanabiliyor.

Şimdi normalleşmeler ile biraz hareketlenmeler yaşandı. Ama yine de valiler sürekli anlık kararlar alıyor, kararları değiştiriyor. İnsanlarda eğlence sektörü dendiği zaman akıllara şarkıcıların, milyonlar kazanan oyuncuların geliyor. “Eğlence sektörü mü? Bu zaten şarkıcı buna bir şey olmaz ki. Bir saatini satsa senelerce geçinir” vb. gibi şeyler söyleniyor. Ama bu yasaklamalar sahneye çıkan kişi ile sınırlı kalan bir durum değil. Arka planına baktığımız zaman, müzisyeninden rodisine, o alana malzemeyi taşıyan kişiden sesçisi, ışıkçısı ve aynı şekilde etkinliklerin bilet satışlarını yapan insanlara, firmalara kadar pek çok insanı etkiliyor. Bu süreçte bu sektörlere hiçbir destek sunulmadı. Yalnızca bu sektörün en tepedeki insanları kendilerini idame ettirdi. Altlara indiğimiz zaman personeller çeşitli mağduriyetlere maruz kaldı. Bu yüzden eğlence sektörü denildiği zaman ben açıkcası insanların aklına işin ön planında görülen kişilerden ziyade işin arka planını çekip çeviren yüz binlerce emekçiler gelsin isterim.

Hükümet de varolan bu algıyı çok güzel kullanıyor. Çünkü onlar için bu sektörün ideolojik arka planı var. Onlar için kültür-sanat etkinlikleri bir nebze tehlike arz ediyor veya onlar için bu etkinlikler “makbul” bir şey olmuyor. Kendi kültürlerini yaratmaya çalışıyorlar, onlarca festival bu hükümet döneminde iptal ettirildi, yasaklandı. Hayatın her alanında tahakküm kurmaya çalıştıkları gibi kültür-sanatta da bunu yapmaya çalışıyorlar.

-6 ay gibi uzun bir süreçte çalışma şartlarınızda ne gibi değişiklikler yaşandı? Koşullarınız sürecin en başında nasıldı şimdi nasıl?

İlk vaka ortaya çıktıktan yaklaşık 1 hafta sonra zaten sektörde durgunluk başladı. Ondan sonraki süreçte hem benim çalıştığım şirkette hem de farklı şekilde iş yapan firmalarda şu söylendi bizlere: “Bu süreç muhtemelen Haziran ayında ya farklı bir yöne evrilecek -iyi anlamda- ya da kötü bir yöne gidecek ama biz Türkiye'de çok ağır seyretmesini beklemiyoruz.” Eğlence sektörünün en çok iş yaptığı süreç Haziran'da başlar. Tam da bu sürecin ortasına denk geldi zaten. Hatta tablo ağırlaşmaya başladığı dönemlerde dahi firma yöneticileri yine bu süreçten karlı çıkacaklarını düşünüyorlardı. “Şimdi salgın bu şekilde seyrediyor olabilir ama insanlar eve kapandığı için bunalacaklar bu süreç geçince herkes organizasyon ve etkinliklere yüklenecek” gibi düşünceleri vardı. Kısacası gidişatın bu kadar kötü olacağını kimse tahmin etmiyordu. 1 Haziran'dan itibaren “yeni normalleşme süreci” başlatıldı. Ama yeniye değil eskiye dönüldü. Bir anda her yer açılmaya başladı. Yani bizlerde kısıtlı da olsa iş yapmaya başladık. Fakat ne oldu? İnsanlar doğal olarak etkinliklere gitme konusunda çekingenlik yaşadılar, böylece talep de az oldu. İş yapılan mekanlarda da tedbirler kapsamında zaten kapasiteler yarı yarıya düşürüldü. Fakat etkinliklere katılım fiyatları önceki seneler ile aynı tutulmak zorunda kalındı. Böylece etkinlikler yapıldı ama maddi anlamda bir anlamı olmadı, böylelikle çalışanlara da bir katkısı olmamış oldu.

Sürecin çalışanlara yansıması da şöyle gelişti. Her iş yerinde olduğu gibi “tasarruf tedbirleri” alındı. Bu “tasarruf tedbirleri” işler düzelmeye başlar gibi olunca geri çekildi. Sürecin en başında evde çalışmaya başlamamıza rağmen yol-yemek ödeneklerimiz kesilmemişti. Hiçbir hakkımızdan feragat edilmedi fakat sonrasında tüm bu haklar da teker teker elimizden aldındı. Şimdilerde çok yoğun bir şekilde işten çıkarmalar başladı. Bu duruma 50 kişilik bir kulüpte 30 garsonun çıkarılması da dahil ya da çok büyük işler yapan bir organizasyon firmasının hemen hemen bütün personellerini işten çıkarması da dahil. Benim çalıştığım iş yerinde de yoğunluklu işten çıkarmalar oldu. Tabi işten çıkarılma diyorum ama bu dönem işten çıkarılmanın kılıfı ücretsiz izin olmuş durumda. Aslında işten çıkarılamıyor insanlar. Koronavirüs tedbirleri kapsamında yaptılar bu uygulamayı ancak bu nasıl bir tedbir kimse anlayabilmiş değil. İnsanları işten çıkarmak yasak ama bu süreçte ücretsiz izne ayrılan kişinin sigortası yatmıyor, bununla beraber içeride birikmiş tazminatı varsa, belki başka bir iş bulduysa oraya gidemiyor. Çünkü artık hemen hemen sigortasız hiçbir yer kabul etmiyor. Böyle olduğunda ancak işçinin istifa etmesi zorunlu oluyor ama bunu yaparsan da içerideki kıdem tazminatını yakmış oluyorsun. Bundan dolayı hekesin şu an eli kolu bağlı. Ücretsiz izin olayını da daha uzatırlar diye düşünüyorum çünkü bu durum aynı zamanda işsizlik sayılarının gizlenmesine de yarıyor. Sırf benim çalıştığım iş yerinde ortalama 100-150 kişi ücretsiz izne ayrıldı.

-Şu andaki çalışma koşullarınızdan bahsedebilir misiniz? Özellikle ofis çalışanları için “bu süreçte evden çalışma madem oluyor bundan sonra da bu şekilde devam etsin” minvalinde tartışmalar yaşandı. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Son olarak şu an da yaşadığınız sorunlardan ve çalışma koşullarınızdan bahsedebilir misiniz?

Bana kalırsa, en azında Türkiye için söylüyorum bunu, evden çalışmanın hiçbir artısı yok. Bu durum belki de "çalışma kültürü ve iş ahlakı oturmuş" ülkelerde çok daha farklı işliyordur, bunu bilmiyorum. Orada insanların özel yaşantılarına da saygı duyuluyor olabilir ama burada durum bu şekilde ilerlemiyor. Bunun adına evden esnek çalışma da diyorlar, bazı iş yerlerinde freelance çalışma diye de geçiyor. Bu çalışma biçimlerinde iş verenin gözünde bir mesai kavramı söz konusu olmuyor. Normalde mesai örneğin, sabah sekiz akşam dörttür ama sen evden çalıştığın zaman iş veren “ya zaten evde” deyip mesai bitiminde de arayabiliyor. “Zaten bilgisayarın açıktır hadi otur şu işi de yap” denilebiliyor. Tabi böyle olunca mesai kavramı kalmıyor. Bizim sektörümüz zaten evden çalışmaya müsait bir sektör de değil. Bu anlamda evden çalışma meselesi bizde çok oturmadı. Ben normal çalışma şartlarımızda da yaklaşık hiç uyumadan 2 gün çalıştığımı biliyorum. Evden çalıştığım bu süreçte de, daha yakın zamanda tüm gün çalışmış olmama rağmen gece tekrardan evden işe başlayıp sabahın altısına kadar çalıştığım oldu. Haftalık ayarlanan mesai saatlerimiz dışında yaptığımız bütün bu işler fazla mesai kavramının içine girmiyor ve ben 12 saat dahi çalışsam aslında iş yapmama rağmen çalışıyor gözükmüyorum. Şu an hepimizin üzerinde inanılmaz bir iş yükü var çünkü insanlar işten çıkartıldıkça iş yükü de azınlığın üstüne kalmış oldu. Bu süreç stresi çok arttırıyor, bu stres aile hayatına, özel hayatına yansıyor, psikolojik sıkıntılar yaşayabiliyorsun. Kısacası kendimize asla vakit ayıramıyoruz.

Tüm bunlar düzelecek mi? İllaki bu durum sonsuza kadar sürmeyecektir diye umut ediyorum. Ama hastalık geçse de şu sürecin tüm sektörlerde çalışan insanların üzerinde yarattığı tahribat uzun yıllar sürecek. Mesela bu dönemde önünü görememek de insanı çok etkiliyor. Ben şu anda çalışıyorum ama yarınımın asla bir garantisi yok. Yani çıkarılan 150 arkadaşımın arasına ben de her an 151. kişi olarak katılabilirim.

Bizim sektörümüzde sendikalar var. Sine-Sen var, Büro-İş gibi bir kaç sendika daha var. Ama işverenin cephesinden de şöyle bir rahatlık var “grev oradaysa lokavt burada”. Yani zaten Türkiye'de işsizlik patladı. İnsanlara şu süreçte gerçekten işsiz kalma korkusundan kaynaklı “direnmek” düşüncesi çok uzak geliyor. İşsizlik ve işsiz kalma düşüncesi hepimizi elini kolunu bağlıyor. Yarın ben işten atılsam benim bu koşullarımda seve seve çalışacak belki on binlerce insan var. İşverenler de bunun farkında ve bu tablodan da güç alıyorlar.

Kısacası koronavirüs sürecinde çok “insancıl” olan kurumsal şirketlerin dahi ne gibi çalışma koşulları dayatabileceğini gördüm.

Kızıl Bayrak / İstanbul