Sefalet dayatmasına karşı birleşik, kitlesel direniş!

Birleşik ve kitlesel bir sınıf hareketi yaratma hedefine ulaşabilmek için, kriz koşullarının öne çıkardığı talep ve istemler üzerinden işçi sınıfına dönük politik müdahale güçlendirilmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 05 Ocak 2025
  • 19:00

Asgari ücret belirleme tiyatrosu beklendiği gibi sefalet zammıyla noktalandı. Sermaye örgütleri ne talep ettiyse o oldu. Saray rejimi asgari ücreti resmi enflasyon oranlarının dahi altında tutarak, emekçilerin açlık ve sefaletini derinleştirdi. Masada güya işçiler adına oturan Türk-İş ağaları ise süreç boyunca bir iki boş konuşma yapmanın ötesine geçmeyerek sergilenen oyunun figüranlığını yaptılar. Ülkeyi sermaye için ucuz emek cennetine çevirme politikalarının en belirgin sonuçlarından biri, açlık sınırına çekilen asgari ücret oldu.

İşçi sınıfı ve emekçilerin çoğunluğu artık asgari ücretle çalışıyor. Sınıfın dar bir kesimi asgari ücretin biraz üstünde ücretlerle çalışırken, azımsanmayacak bir kesimi ise daha düşük ücretle çalışıyor. Bir tiyatro havasında toplanan “Asgari Ücret Tespit Komisyonu”, gerçekte bütün emekçileri ilgilendiren ücreti belirliyor. Daha doğru bir ifade ile, AKP şefi Erdoğan’ın belirlediği ücreti ilan ediyorlar. Yıllardır sermaye, devlet ve sendikal bürokrasinin katılımı ile sergilenen bu rezil oyun, her yıl önden yazılmış senaryoya göre tekrarlanıyor. Masaya birer figüran olarak oturtulan Türk-İş ağalarının tabandan gelen basınca göre birtakım açıklamalar yapması dışında değişen bir şey olmuyor. Bu yıl öncekilerden de beter oldu. İşçilere dayatılan 22 bin 104 liralık asgari ücret, kimi araştırmalara göre şimdiden açlık sınırının altında kaldı. Memur ve emekli maaşlarına yapılan zam ise asgari ücret artışından da düşük oldu. 

İşçi sınıfı ve emekçilere açlık sınırında bir yaşam dayatarak krizden çıkış reçetesi arayan Saray rejimi, emek düşmanı ekonomi programını “kararlı” bir şekilde uyguluyor. Rejimin mecliste yeni yıkım paketleri hazırlamasını, milyonlarca kişinin sefalet içinde yaşaması ve kölece çalışma koşullarına mahkum edilmesi tamamlıyor. 

Yalan aparatı TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon artışı %44’ü aşmışken asgari ücrete %30 zam yapıldı. İşçiler henüz zamlı ücreti almadan temel tüketim ürünlerine zam yapılması (rejim, “zam” yerine “yeniden değerleme oranı” ifadesini kullanıyor) ve yeni yılla birlikte artırılan vergi yükü, 2025 yılının ekonomik ve sosyal yıkım açısından geçmişi aratacağını gösteriyor. Barınma, beslenme, giyinme gibi temel ihtiyaçlar bile emekçiler için giderek ulaşılamaz hale gelecek. Açlık ve sefalet belası geniş emekçi kitleler tarafından çok daha derin bir şekilde hissedilecek. 

Derinleşen krizin faturasının her yolla işçi ve emekçilere yıkılmasına karşı direnebilecek örgütlü bir sınıf hareketinin olmaması, sermaye ve Saray rejiminin pervasızlığını iyice artırıyor. Toplumun geniş kesimlerinde biriken öfke ve tepkiler sokaklara taşmadığı için küstahça saldırılar birbirini izliyor. Sınıfın nispeten örgütlü davranabilecek kesimini oluşturan sendikalı işçilerin sendikal bürokrasinin denetimi altında olması ise tabloyu ağırlaştırıyor.

Ağırlaşan sorunların boyutu ile sınıf hareketinin zayıflığı arasındaki derin çelişki devam ediyor. İçten içe güçlü bir tepki birikmesine rağmen uzun zamandan beri var olan bu açmaz henüz aşılabilmiş değil. Ekonomik ve sosyal yıkıma karşı başta fabrikalar olmak üzere, toplumsal yaşamın farklı alanlarında artan bir hareketlilik var. Örgütlenme çabaları yaygınlaşıyor, grevlerin sayısı artıyor, ülkenin farklı noktalarından eylem haberleri geliyor. Ancak bu mücadeleler anlamlı olmakla birlikte genel bir sınıf hareketine dönüşemediği için adım adım sönümleniyor.  

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, derinleşen ekonomik ve sosyal yıkıma karşı birleşik ve kitlesel bir mücadele örgütleme sorumluluğu ile karşı karşıya bulunuyor. Sermaye düzeninin topyekûn saldırılarının yarattığı öfke, bu açıdan önemli imkanlar sunuyor. Başta sefalet ücretleri olmak üzere, vergi yükü, yaygınlaşan işten atmalar, temel tüketim ürünlerine yapılan zamlar vb. toplumun temel gündemleri arasında bulunuyor. Bununla birlikte, yılların getirdiği deneyimlerin somut olarak ortaya çıkarttığı gerçek şu ki; sorun ve çelişkilerin artması, öfke ve tepkinin birikmesi tek tek fabrikalarda direnişleri tetiklese de birleşik bir sınıf hareketi geliştirmeye yetmiyor. Böyle bir hareket ancak bunu hedef haline getiren sistemli ve örgütlü müdahalelerin sonucunda geliştirilebilir.  

İktidarın dayattığı sefalet ücretini ve sosyal-iktisadi hak gasplarını işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin birleşik mücadelesi durdurabilir, geriye gidiş engellenebilir, kaybedilen haklar yeniden kazanılabilir. İşçi sınıfının birleşik, kitlesel mücadelesi ise ancak somut talepler üzerinden örgütlenebilir. “İnsanca yaşanabilecek ücret!” talebi şu haliyle tüm işçi ve emekçilerin temel talebi durumunda. Önümüzdeki günlerde açıklanacak “Ocak zamları” ve buna karşı gelişecek muhtemel tepkiler, bu talebin fabrika fabrika yayılmasına olanak sağlayabilecek potansiyeller taşıyor. 

 2022 yılı başında gelişen direnişler ve fiili grevler yakın zamanın önemli deneyimleri oldu. Bugünkü koşullarda çok daha ötesine geçebilecek bir eylemlilik sürecinin başlaması işten bile değil. Buna hazırlık bağlamında, bugünden “hak yoksa üretimde yok” şiarını ete kemiğe büründürme çabası sınıf mücadelesinin temel gündemlerinden biri olmak durumunda.

***

Birleşik ve kitlesel bir sınıf hareketi yaratma hedefine ulaşabilmek için, kriz koşullarının öne çıkardığı talep ve istemler üzerinden işçi sınıfına dönük politik müdahale güçlendirilmelidir. Bu temelde sendikal bürokrasinin yarattığı engeller ve yapısal zaaflar aşılabilir, çok yönlü saldırılar geri püskürtülebilir ve yeni dönemin kapıları aralanabilir. Sınıf devrimcileri ve ileri-öncü işçiler günün sorumluluklarına bu bilinçle yaklaşmalı, inisiyatifini güçlendirmeli, güne yüklenerek geleceği kazanma çabasına yoğunlaşmalıdırlar.