Metal Fırtına’nın 5. yılındayız. Metal işçilerinin mevcut tablosu ile sendikaların rolünün yanısıra sol hareketin sergilediği tutumu da bir kez daha hatırlamakta yarar var.
Beş yıl önce Bursa’da patlak veren, bir dizi kente yayılan, onlarca fabrikadan onbinlerce işçinin katıldığı bu sarsıcı direniş, ne yazık ki sol hareketin temel gündemi olamamıştır.
Türkiye’de sol hareket ve sınıf hareketi bugüne kadar hep farklı kanallardan akmıştır. Sol hareket, ideolojik planda işçi sınıfını “öncü güç” olarak görmesine rağmen, halkçı ideolojik çizgi ve politikaların ürünü olarak, işçi sınıfına güvensizliğini sürdürmüş ve sınıf hareketine hep mesafeli olmuştur. Sınıf hareketinde belli dönemlerde yaşanan yükselişler işçi sınıfının devrimci rolünü hatırlamasını sağlasa da, solun pratiğinde esasa ilişkin bir değişikliğe yol açmamıştır.
Yakın dönemde sol hareketin işçi sınıfıyla daha yakından ilişkilenmesi, 2010 yılında gerçekleşen Tekel Direnişi sürecinde olmuştur. Türkiye’nin dört bir yanından gelen Tekel işçilerinin etkili direnişi, devrimci ve reformist kanatlarıyla solun da ilgi göstermesini sağlamıştır. Sendikal bürokrasiye rağmen Ankara’nın merkezine çadır kuran Tekel işçilerinin eylemi, üretim alanlarıyla bağlarının kalmamasına rağmen, toplum ölçüsünde yankı yaratmıştır. Böylece işçi sınıfının eylem gücünün ve tarihsel-toplumsal rolünün sol tarafından hatırlanmasına vesile olmuştur.
O dönem solun Tekel Direnişi’nde aktif olarak yer almasına işaret eden komünistler, bu konuda şunları söylemişlerdi: “Yine de görüntü yanıltıcı olmamalıdır. Daha ihtiyatlı bir ifade ile söylersek, görüntü bugün için bir gerçek olsa bile kalıcılığı her türlü kuşkuya açıktır. Benzer bir tablonun son yirmi yılda bu sonuncusuyla birlikte en az üç kez tekrarlandığı söylersek, böylece kestirmeden kuşkularımızın nedenini de açıklamış oluruz. Tekel Direnişi’nin yaktığı ateşin aydınlattığı zihinler ve tazelediği bellekler dönüp son yirmi yıla bakarlarsa, sınıf hareketi üzerine benzer bir ortak politik heyecan ile teorik mutabakatın, ilkin 1989 Baharı’nda ve ardından 1990 sonbaharında, Zonguldak Madenci Direnişi esnasında da yaşandığını göreceklerdir. Heyecan öylesine güçlü, sınıf hareketinin eylemli çıkışlarla yarattığı umutlar öylesine büyüktü ki, aynı dönemde gerçekleşen ‘89 çöküşünün dünyada yarattığı gerici ve yıkıcı sarsıntısının Türkiye solunda yankılanması neredeyse iki yıl sonraya kaldı.”
“… Özetle bir bütün olarak sol hareket, Tekel Direnişi’nin ardından yeni bir sınavdan geçecek, direnişten bir ders çıkarıp çıkarmadığı da böylece anlaşılacaktır.” (Tekel Direnişi ve sol hareket, Şubat 201, Ekim)
Tekel Direnişi sonrasında gelişen süreç, komünistlerin kaygı ve eleştirilerini doğruladı. Greif gibi haftalarca süren son derece etkili işgal eyleminde de, sarsıcı Metal Fırtına’da da sınıfa uzaklık kendini bir kez daha ortaya koydu.
Metal Fırtına’nın patlak verdiği dönem, sol hareketin Kürt hareketinin peşinde sürüklendiği, düzen çatlaklarında politika yapmaya çalıştığı, sınıf siyaseti yerine kimlik siyasetinin ön plana geçtiği, 7 Haziran 2015 seçimleri sürecinde parlamenter hayallerin ayyuka çıktığı bir dönemdir.
Bu yapısal zaafiyet koşullarında sol hareketin metalde yaşanan hareketlilikle ilişkilenmesi, destek ve dayanışma sınırlarında olabilirdi. Ancak metal direnişinin temel zayıflıklarından biri olarak, işçilerin geri bilincinin yansıması olan direnişi destekçilere kapama tutumu, bu destek ve dayanışmayı da zorlaştıran, solun ilişkilenmesini alabildiğine sınırlandıran bir etmene dönüştü. Geriye cılız dayanışma mesajları göndermek kaldı.
Metal Fırtına şu veya bu düzeyde ilişkilenebilen kimi reformistler ise, hareketi geriye çekmeye çalışan bir rol oynadılar. Bu eğilim en belirgin olarak 26 Nisan Kent Meydanı eylemi öncesinde görüldü. Birleşik Metal’in gölgesinde hareket eden kimi siyasetler, işçilerin geri bilincine yaslanarak eylemin yapılmasını engellemeye çalıştılar. Ancak mücadeleci işçilerin kararlılığı ve Metal İşçileri Birliği’nin çabalarıyla hareket ilerlemeye devam etti. 5 Mayıs’ta Türk Metal’den istifa eylemi sürecinde de sergilenen benzer tavırların sonraki süreçte de işçilerin iradesi karşısında bir karşılığı olmadı. Birleşik Metal’in arkasında kimi küçük hesaplarla alınan tutumlar hayat bulmadı.
İşçilerin fiili meşru mücadelesini örgütlemekten geri duranlar, kendi zayıflıklarıyla hesaplaşamayanlar, Greif Direnişi’nde olduğu gibi Metal Fırtına’da da sınıf devrimcilerini “maceracılık”la, “sorumsuz ve aceleci davranmak”la, “işçi sınıfının verili bilinç ve örgütlülük düzeyini hesaba katmadan, kendi arzu ve isteklerini sınıf hareketine dayatmak”la, “reklamcı olmakla” suçladılar. Ancak yaygınlaşıp kitleselleşen, haftalarca süren ve tüm toplumun gündemine oturan eylemlilik bu suçlamalara en anlamlı yanıt oldu.
Metal Fırtına’nın üzerinden beş yıl geçti. Ekonomik krizin derinleşmesiyle metal işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaşmış durumda. Metal Fırtına deneyimi bugün metal işçilerinin saflarında birikmekte olan öfke ve tepkiye yol gösterecek, eninde sonunda yeni bir mücadele döneminin önü açılacaktır. Sınıf devrimcileri bu süreci hızlandırmak için, Metal Fırtına’nın derslerinin de bilince çıkarılacağı etkili ve çok yönlü bir faaliyeti örmeye devam edeceklerdir.