Metal Fırtına 5. yılında… “İşgal, grev, direniş!”

Metal Fırtına bir kez daha, temel toplumsal bir güç olan işçi sınıfının birleşik eylem gücünü ortaya koydu. Yanısıra bu direniş, filli meşru mücadele yöntemlerinin işçilerin bilinçlerine kazınmasında özel bir rol oynadı. Greif Direnişi’nde öne çıkan “işgal, grev, direniş” sloganı, metal fırtınada da hayat buldu.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 10 Mayıs 2020
  • 18:45

Bursa’da başlayarak bir dizi kente yayılan, onlarca metal fabrikasından onbinlerce işçinin haftalar boyunca gerçekleştirdiği metal direnişinin 5. yılındayız. 50. yılını kutlamaya hazırlandığımız 15-16 Haziran Direnişi sonrasında işçi sınıfının bu en yaygın ve kitleseli direnişi, sınıf mücadelesinde önemli mihenk taşlarından biri olmuştur.

5. yılında bu büyük direnişi anarken, aynı zamanda devrimci sınıf hareketinin geliştirilmesi hedefiyle geleceğin daha büyük mücadelelerine hazırlanmak açısından, direnişin derslerini ele almak önem taşıyor.

Yaklaşan fırtına…

2015 yılı 5 Mayısı’nda başlayan ve günlerce süren metal direnişi, durgun gökyüzünde çakan bir şimşek değildi. Sınıfa dönük kapsamlı saldırıların yaşandığı, metal işçileri ve diğer sınıf bölüklerinin buna karşı hareketlendiği bir sürecin sonucunda gerçekleşen bir direnişti.

Türkiye ekonomisinde stratejik konuma sahip olan metal sektörü, işçi sınıfının mücadelesinde hep özel bir yer tutmuştur. Türkiye kapitalizminin yapısal sorunlarının derinleşmesiyle birlikte metal işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları da giderek kötüleşmiş, geçmiş kazanımları bir bir törpülenmiştir. Metal fırtınada ön saflarda yeralan temel fabrikaların işçilerinin ücretlerinde ve çalışma koşullarında ciddi bir gerileme yaşanmıştır.

Metal işçisinin sırtında tam bir kambura dönüşmüş olan, metal patronlarının işçi sınıfı içindeki ajanı olarak iş gören, her türlü yöntemle metal işçilerini denetleme görevini üstlenen Türk Metal çetesinin 2015 yılında yeni bir satış sözleşmesine imza atması tepkileri büyütmüştür. Sefalet zammının yanısıra büyük bir kayıp demek olan üç yıllık sözleşmenin kabul edilmesi, büyük bir öfkeye yol açmıştır. Sermaye sınıfı ve Türk Metal’in baskılarıyla yeniden Türk Metal’e dönmek zorunda kalmış olsalar da, BOSCH işçilerinin Türk Metal’den istifa süreci de metal işçilerinin hafızasında canlılığını korumaktadır.

Yanı sıra, metal fırtınayı önceleyen süreçte, sınıf hareketindeki gelişmelerin, gerek fiili eylemlerin gerekse de sendikal bürokrasiye karşı alınan tutumların da metal işçilerine yol gösterdiği açıktır.

2010 yılında, Tekel işçilerinin Ankara’nın göbeğinde sendikal bürokrasiden bağımsız olarak başlattıkları ve tüm toplumun gündemine oturan Tekel Direnişi, 2000’ler sonrası sınıf hareketinde özel bir yer tutmaktadır. 2013 yılında gerçekleşen Haziran Direnişi ise tüm toplumda sarsıcı bir etki yaratmıştır. Hemen ardından grup TİS kapsamında olan binlerce tekstil işçisinin grevi sınıf hareketine canlılık taşımıştır. Tüm bu süreçlerin ardından, gerek ön sürecindeki örgütlenmesi, gerek fiili meşru mücadele çizgisi ile devrimci öncünün yol gösterdiği Greif direnişi gerçekleşmiştir. 2015 yılında BMİS’in grev kararı almasının ardından ise grev yasaklanmıştır.

Metal direnişi bu süreçlerin birikimi üzerinden gerçekleşmiş, yakın dönemde gerçekleşen eylem ve direnişlerin izlerini taşımış, aynı zamanda işçi sınıfının devrimci geleceği olan Greif Direnişi’nin ortaya koyduğu temel kriterlerin doğrulanması olmuştur.

Eylemli sürecin gelişimi

Metalde grup TİS’de satış sözleşmesinin imzalanmasının ardından, Türk Metal’e geri dönen BOSCH işçileri için Türk Metal görece daha iyi bir sözleşmeye imza attı. Metal patronları tarafından “verilemez” denilen zammın verilmiş olması, metal işçilerinin biriken öfkesinin açığa çıkmasına yol açtı. Ücret talebi ve sendikal bürokrasiye tepki, eylemli sürecin temel öğeleri oldu.

13 Nisan’da Türk Metal ile BOSCH yönetiminin sözleşmeyi imzalaması üzerine, 14 Nisan günü bazı metal fabrikalarında, kendi sözleşmelerinin yenilenmesi ve ek protokol talebi ile eylemler başlatıldı. Özellikle iki eylem sürecin gelişimi açısından önem taşıyordu. İlki 26 Nisan Kent Meydanı eylemi, ikincisi ise 5 Mayıs eylemi…

Metal işçileri, 26 Nisan’da sendikal bürokrasiyi de hedef alarak gerçekleştirdikleri eylemde, taleplerini ortaya koydular, metal patronları ve Türk Metal Sendikası’nı uyardılar. Temel taleplerinin karşılanmaması üzerine, 5 Mayıs günü Bursa’nın merkezi bir yerinde istifa etmeye karar verdiler. Metal patronlarını arkasına alan Türk Metal çetesinin bu eylemde devrimci basına ve öncü işçilere saldırması, öfkenin büyümesine, istifaların çığ gibi artmasına ve direnişin ateşlenmesine yol açtı.

Tüm bu süreçte Metal İşçileri Birliği çok önemli bir rol oynadı. Metal Fırtına’nın patlak vermesini tetikleyen, sınıf devrimcilerinin sürece yönelik etkili müdahalesi oldu. Birlik’in metal işçilerine dönük sistematik çalışmasıyla, izlediği politikalarla, etkili araç ve yöntemleriyle direniş farklı bir düzeye sıçradı. Sürecin başından itibaren taleplerin belirlenmesi, eylemlere yön verilmesi, Fabrikalar Arası Kurul dahil olmak üzere farklı fabrikaların ortak davranma pratiğinin örgütlenmesinde oynanan özel rol, 5 Mayıs’ın ardından haftalarca süren eylemli süreçte de devam etti.

Taleplerin karşılanmaması üzerine, 14 Mayıs’tan itibaren Renault, Tofaş, Coşkunöz, Mako, Ototrim, Valeo’da fabrikaları terk etmeme eylemleri gerçekleştirildi. Bursa’da bir dizi fabrika direnişe geçerek bu eylemlilik sürecine dahil oldu. Bu eylemlere Türk Metal’den istifalar eşlik etti. İlerleyen günlerde bu dalga, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bolu, Eskişehir, Ankara gibi kentlere de yayıldı.

Metal fırtınanın gösterdikleri...

Sürecin bir evresinden sonra, parçalı bir şekilde yürüyen direnişler farklı biçimlerde ve çok sınırlı kazanımlarla sona erdi. Ancak burada önemli olan, metal işçisinin ne elde ettiği değil, metal direnişinin sınıf hareketine ne kattığıdır.

Metal Fırtına bir kez daha, temel toplumsal bir güç olan işçi sınıfının birleşik eylem gücünü ortaya koydu. Yanısıra bu direniş, filli meşru mücadele yöntemlerinin işçilerin bilinçlerine kazınmasında özel bir rol oynadı. Metal işçileri, yasaları aşarak gerçekleştirdikleri fabrikaları terk etmeme eylemleri ile, çoktan bağıtlanmış olan toplu sözleşmeyi tanımayarak, güncellenmesini istediler. Greif Direnişi’nde öne çıkan “işgal, grev, direniş” sloganı, metal fırtınada da hayat buldu. Greif Direnişi’nin de öğreticiliğiyle, sınıf mücadelesinin önündeki temel engellerden biri olan sendikal bürokrasiyle açık bir hesaplaşmaya tanık olundu.

Metal Fırtına aynı zamanda, sınıf hareketinin yaşadığı zayıflıkları ve metal işçilerinin yapısal zaaflarını da açığa çıkardı. Sınıf devrimcilerinin konu ile ilgili değerlendirmelerinde vurguladıkları gibi, bu süreç, “… fabrika zeminine oturan bir devrimci öncü müdahaleden, onun yön verdiği bağımsız taban örgütlülüğü ve inisiyatifinden yoksunluk koşullarında, bu türden eylemlerin sınırlarını ve karşı karşıya kaldıkları sorunları da” tüm yalınlığıyla göstermiş oldu. “Sınıf cephesinde son bir yıllık süreçte yaşanan hareketlilik, özellikle de Metal Fırtınası, azgın sömürü ve ağır çalışma koşullarına karşı sınıf saflarında biriken tepki ve hoşnutsuzluğun dışavurumu oldu. Öncelikle Türk Metal çetesine yönelerek bu gerici odağa büyük bir darbe vuran ve toplum çapında etki yaratan metal eylemliliği, aynı zamanda sınıfın bilinç ve örgütlülük planındaki zayıflığını, gerici düzen ideolojileri ile kuşatılmışlığının boyutlarını da tüm açıklığıyla ortaya serdi.” (TKİP V. Kongre Belgeleri, Sınıf çalışmasının sorunları)

Sınıf devrimcilerinin yaptıkları değerlendirmelerin yanısıra direnişin ön saflarında yeralan işçiler de, Metal İşçileri Birliği sayfasına yakın zamanda verdikleri röportajlarda, bu zayıflıklara farklı yönleriyle işaret etmektedirler.

Sınıf devrimcilerinin sürece yön vermeye çalışan tüm müdahalelerine rağmen, fabrika zeminlerine dayanan örgütlülüklerden ve devrimci öncülerden yoksunluk, “öncü işçiler” dahil olmak üzere metal işçilerinin sınıf bilincinin geriliği, her bir adımda kendini ortaya koymuştur. Metal işçilerinin birleşik eyleminde özel bir rol oynayan Fabrikalar Arası Kurul’un ikinci toplantının ardından dağılmasında, fabrikalardaki sürecin sermayenin ve devletin çok özel çabalarıyla sönümlenmesinde, çeteleşmiş sendikal bürokrasiye karşı mücadele verildiği halde farklı bürokratik sendikal odakların peşinde sürüklenilmesinde, böylece açığa çıkan dinamiğin erimesi ve parçalanmasında, bu temel önemde zayıflıklar belirleyici olmuştur.

Metal Fırtına’dan bugüne…

Metal Fırtına’dan bu yana geçen beş yıllık süreçte, ülkedeki siyasal gelişmelerle birlikte işçi sınıfı ağır kayıplar yaşadı. AKP iktidarı, 15 Temmuz darbesi girişimini fırsata çevirerek, toplumsal muhalefeti soluk alamaz hale getirdi. OHAL’e dayanarak işçi sınıfının eylemlerini, grevlerini yasakladı. Tek adam rejimi adım adım inşa edilirken, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda işçi sınıfının kazanılmış haklarını tırpanlamaya dönük adımlar birbirini izledi. Tek tek metal fabrikalarında hak kayıplarının yanı sıra genel planda da kayıplar yaşandı.

Bu süre zarfında yaşanan iki toplu sözleşme yine satışlarla sonuçlandı. Buna rağmen, MESS şahsında metal patronları ve onların sınıf içindeki ajanları olan Türk Metal çetesi, attıkları her adımda, metal fırtınanın korkusunu yaşamaya devam ettiler.

İşçi sınıfının Metal Fırtına’ya kaynaklık eden sorunları gelinen yerde daha da ağırlaşmış durumda. Dolayısıyla, metal işçilerinin sürmekte olan suskunluğuna rağmen, mücadele dinamikleri birikmeye devam ediyor.

Sınıf hareketinin Metal Fırtına’da açığa çıkan zayıflık alanları; devrimci öncüye dayalı taban örgütlenmelerinden yoksunluğu, sendikal bürokrasinin tahakkümü, sınıf bilincinin geriliği ve gerici ideolojilerin etkisi varlığını korumaktadır. Tüm bunlar aynı zamanda devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesinde yüklenilmesi gereken alanlara işaret etmektedir.