MATA Otomotiv’de yılan hikâyesine dönen TİS sonuçlandırıldı. TİS süreci tam anlamıyla işçinin iradesinin kırıldığı, mücadele dinamiklerinin baltalandığı bir süreç olarak işletildi. İşçiden bağımsız imzalanan sözleşmede MATA işçisine sosyal hakların lütuf gibi gösterilmesi, düşük oranda zamlar ve 3 yıllık sözleşmeyle kölelik dayatıldı.
İşçilerin bir bütün olarak sendikalara, mücadeleye güveni zedelendi. İşçiler, AKP döneminde işçi sınıfına dayatılan katmerli köleliğe karşı sözde emekçiler safında olup mücadeleyi savunanların fabrikalarında sömürüye ortak olan tutumlarıyla karşılaştılar.
Büyük bir sermayesi olan MATA patronu planlı, programlı hareket etti. İşçinin güvenini zedelemek için çok büyük bir çaba ortaya koydu. İşçileri birçok yöntemle böldü. Bu süreçte sendika bürokratları da patronun ekmeğine yağ sürdü. İşçi safında değil, uzlaşma noktasından işçiye ihanet çizgisine yol alan bir hatta ilerledi.
Öncü işçilerin sahadan alınması için büyük bir çaba ortaya kondu. Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurul seçimlerinde MATA’dan büyük çoğunluyla “muhalif” adaya verilen destek sonrasında işten atma adımı geldi. İşçiye gözdağı verildi. İşçilere “Merkezin emri var, diğer adaya oy verenler işten çıkarılacak, bu sendikada barındırmayız!” denildi. AKP karşısında oyları çalınan Ekrem İmamoğlu’na destek verirken işçinin atacağı oy için pazarlık yapan, işçiyi tehdit eden sendikacıların diktatör tutumları ortaya serildi.
TİS sürecinde sürekli oyalanan, geçmiş işten çıkarmalarda da sendikaya güveni zedelenen işçilerde temsilcilerinin taciz suçlamasıyla atılması haklı bir öfkeye neden oldu. Ardından öncü işçiler şahsında sendikadan istifa adımı geldi. İşçilerin geri bilinçlerine TİS sürecinin heba edilmemesi bakışına rağmen bu istifa adımı gerçekleştirilmiş oldu. Yüzlerce işçi istifa etti ve sendikaya bir gözdağında bulunmuş oldu. Patronun işçileri işten atmasına, buna sendikanın ortak olmasına razı gelmediler ve tepkilerini bu şekilde ortaya koydular.
İşçiye ihanet ede ede koltuklarına yerleşen, işçi üzerinden saltanat kuran sendika bürokratları ise bu durumdan nemalanmasını bildi. İşçiler arasındaki zayıflıktan yararlanarak olayı çok büyütmeden üstünü örttü. İstifa edenleri temsilcilikten ve komiteden atarak, atama yapma bahanesini de bulmuş oldu. İşçinin üzerine gitmekten, gözdağı vermekten geri durmadı. İşçiyi yıpratarak, işten atma tehditleri savurarak yol yürüdü.
Son TİS sürecine böyle gelinmiş oldu. “Söz, karar işçinin” deyip, “Hayırlı olsunlar”la duyurdukları sözleşme süreci işte bu şekilde yönetildi.
Gelinen aşamada işçiler, sermayesini arttıran, işçiyi iliğine kadar sömüren MATA patronundan çok sendikaya tepkililer. MATA patronu bu süreçte büyümeye, yeni ihaleler almaya, sözleşmeler imzalamaya devam etti. Hem sendika bürokratlarından memnun oldu hem de istifa adımından. Her iki koşulda da işçi örgütsüz olduktan sonra kazanan o oluyor çünkü. Fakat yine de işçiler en fazla patronun ekmeğine yağ süren sendika bürokratlarından rahatsızlık duymaktalar. Bir yerine iki düşmanla savaştıklarını söylemekteler.
Bu tablonun ortaya çıkmasında elbette ki işçilerin verili bilinç durumu ve bağımsız komitelerinin olmaması, taban birliğini sağlayamaması yatıyor. Bu nedenle sendikaları denetleyemiyor, gerçek işlevine kavuşturma adımlarını da atamıyorlar. Verili bilinç nedeniyle var olan olumsuz tabloya doğru yol yöntemlerle saldırılamıyor. MATA’daki süreç ve imzalanan TİS, sermayenin sömürü ve saldırılarını, sendika bürokratlarının ihanet zincirini gösteriyor. İşçi sınıfının ise bulunduğu her alanda, her düzeyde kendi gücüne güvenmesinin, kendi bağımsız örgütlenmesini yaratmasının ve önüne çıkan her engelde savaşıma devam etmesinin altını bir kez daha çiziyor.