Pandeminin ekonomik krizi daha da derinleştirmesiyle, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. İşsizlik son yılların en yüksek düzeyine çıkmış bulunuyor. Alım gücü düşüyor, kısa çalışma ve ücretsiz izinle gelir kaybı daha da artıyor, sözde “işten atmak yasak” olduğu için işçiler 25/2’den işten çıkartılıyor, vb...
Çalışma ve yaşam koşullarındaki ağırlaşma birçok yerde grev ve direnişlere yol açıyor. Son dönemde İstanbul’da CHP’li belediyeler ile Genel-İş arasında süren TİS görüşmelerinin tıkanmasıyla Kadıköy, Beşiktaş, Maltepe, Kartal, Ataşehir gibi ilçelerde de art arda grev kararları asılmaya başladı.
2018 yılının Nisan ayında AKP şefinin “taşeronluğu kaldırıyoruz” yalanıyla belediyelerde çalışan taşeron işçiler üç yıllık sözleşmelerle belediyenin kendi şirketlerine geçirilmiş ve böylece “artık kadrolusun” denilmiştir. Ancak aynı süreçte güvenlik soruşturmaları ile yüzlerce belediye işçisi işten çıkartılmış, işine devam edenlere de KHK kararı ile üç yıl boyunca %4+%4 zam zorunlu kılınarak, işçilerin ciddi gelir kayıplarına uğramasına sebep olunmuştur. Kadro aldatmacası ile toplu sözleşme hakları da ellerinden alınan işçiler 2020 yılını beklemek zorunda bırakılmışlardır. O dönem “kadro”ya geçen belediye işçileri bulundukları belediyelerdeki partilere göre sendikalara üye olmuş ve üç yıl sonra sözleşme imzalama hakkına kavuşmuşlardır. İstanbul’daki CHP’li belediyelerin “kadro”lu işçileri bugün yaşadıkları hak kayıplarının telafisini ve “eşit işe eşit ücret” talebini dillendiriyorlar.
Aylarca süren TİS süreçlerinin tıkanması üzerine Kadıköy’de 16 Şubat’ta greve çıkan işçiler 18 Şubat’ta, 23 Şubat’ta greve çıkan Maltepe işçileri ise 28 Şubat’ta greve son vermek zorunda kaldılar. İşçilerin iradesini hiçe sayan Genel-İş Genel Merkezi sözleşmeleri imzalayarak grevleri zorla bitirdi. Kartal, Ataşehir, Beşiktaş’ta ise grev kararları asılsa da greve çıkılmadan benzer oyunlarla TİS’ler sonuçlandı.
CHP’nin ikiyüzlülüğü
Burjuva düzen partisi CHP, muhalefet olmanın getirdiği rahatlıkla son dönemlerde işçi ve emekçilere belli vaatlerde bulunuyor, kendi iktidarları altında krizden çıkılacağını iddia ediyor Ancak CHP belediyelerinde yaşananlar bile CHP’nin sermaye partisi olduğunu ispatlamaya yetiyor. Kadıköy Belediyesi yaklaşık 8 aydır işçilerinin taleplerini görmezden gelmiş, 81 maddelik TİS’in son 11 maddesi, yani çalışma koşulları ve ücretler ile ilgili maddeleri aylardır sürüncemede bırakmıştır. Her fırsatta işçilerin yaşam koşullarının ağırlığından dem vuranlar, kendi belediyelerinde çalışan işçileri aynı kölelik koşullarına mahkum etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Önce Kadıköy’de, sonra Maltepe’de greve çıkan işçilerin direnişini kırmak için grev kırıcılığından kara propagandaya kadar birçok yol ve yöntemi sergilemekte çekinmeyen CHP yönetimleri, söylemlerinde ne kadar ikiyüzlü olduklarını ortaya sermektedirler.
Her iki grevi kırmak için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin işçileri ve zabıtaları çöp toplama ile görevlendirilmiştir. Maltepe Belediyesi grev öncesi yeni işçi alımı yapmış ve grevin etkisini azaltmaya çalışmıştır. Açlık sınırının 2600, yoksulluk sınırının 8400 TL’lerde olduğu Türkiye koşullarında işçilere reva görülen ücret ise açlık sınırının biraz üstünde olmuştur. Buna rağmen, “biz işçilere mevcut şartların üstünde bir ücreti verdiğimiz halde işçiler daha fazlasını istemektedir” diyebilmişlerdir. İşçi ve emekçilerin koşullarını düzelteceğini iddia edenlerin iktidara geldiklerinde onlara neyi reva göreceklerini de böylece ispatlamışlardır.
Genel-İş bürokrasisi işbaşında
Tüm baskılara rağmen Maltepe’de işçilerin neredeyse tümü, Kadıköy’de ise 2 bin 300 işçinden 2 bininin katılımıyla süren grevler, birkaç gün sonra Genel-İş Genel Merkezi’nin üstten müdahalesiyle, işçilerin onayı olmadan bitirilmiştir. Sözleşme imzalama yetkisini kullanan Genel-İş bürokratları, işçilerin iradesini çiğneyerek, “pandemi koşullarında halk sağlığını gözettik” açıklaması yapmışlardır. Sermayedarların ve devletin yaptığı gibi kendi çıkarları doğrultusunda pandemiyi fırsata çevirmişlerdir. Kadıköy’de ve Maltepe’de şube yönetimleri satış sözleşmesini imzalayan Genel-İş Genel Merkezine ilk etapta itiraz etmişler, fakat sonrasında “diyalog yoluyla mücadele”yi tercih etmişlerdir. Şube yönetimleri de kendi sınırlarını bu kararla göstermişlerdir.
DİSK ve en fazla üyeye sahip Gene-İş’in tüzüklerinde yer alan “demokratik sınıf sendikacılığı” ilkeleri ayaklar altına alınmış, işçilerin iradeleri kaba bir biçimde çiğnenmiştir.
İşçi sınıfının sorunları üzerine yüksek perdeden mevcut iktidarı eleştiren sendika bürokratları, kendi üyelerinin başlattıkları mücadeleyi bitirme görevini bizzat üstlenmektedirler. Çünkü bu icazetçi-uzlaşmacı anlayışın sahipleri, yıllardır oturdukları koltukları üye aidatlarını sömürecek bir arpalık ve milletvekili olmak için bir basamak olarak görmektedirler.
Kadıköy ve Maltepe’de satış sözleşmesini imzalayan bürokratlar, farklı bir mücadele verilemediği için art arda Ataşehir, Beşiktaş ve Kartal’da da satış sözleşmelerine imza attılar.
Tek çıkar yol fiili meşru mücadele!
Bugün belediye işçileri daha iyi çalışma ve yaşam koşulları için mücadeleye girişmişler ancak önlerindeki en büyük engellerden birinin sermayenin hizmetindeki bürokratlar olduğunu bir kez daha görmüşlerdir. Sendikalar işçilerin öz örgütlülükleridir. Belediye işçisi mücadelesini ve taleplerini kazanmak istiyorsa, tabanın söz ve karar hakkının olduğu sınıf sendikacılığı anlayışını sendikalarına hakim kılabilmeli, mücadelesini kendi iradesiyle kazanana kadar sürdürebilmelidir.
İşçi sınıfı bugün pandeminin fırsata çevrilmesiyle daha da ağırlaştırılan çalışma koşullarını birçok işkolunda yaşıyor. Sömürünün yoğunlaşmasına ve hak gasplarına karşı birçok direniş gerçekleşti ve gerçekleşiyor. Özellikle Sinbo ve SML işçilerinin Kod 29 ve sendika düşmanlığına karşı başlattıkları direnişlerin talepleri tüm işçi sınıfının ve sendikaların ortak taleplerini içeriyor. Ancak bugün birçok sendika bu direnişleri yalnız bırakmayı tercih ediyor. Sinbo ve SML işçilerinin ve üyesi oldukları sendikaların mevcut yasalara sığmayan fiili meşru mücadele anlayışı sendikaların başına çöreklenmiş bürokratları korkuttuğu için, bu direnişler görmezden geliniyor.
Oysa işçi sınıfının haklarını ve geleceğini kazanmasının yolu, mücadelenin yaygınlaşması, dayanışmanın büyütülmesi, mevcut direnişlerin ortak eksende/ortak taleplerle yürütülmesinden geçmektedir. Belediye işçileri de haklarını ve geleceklerini kazanmak için tabandan fiili meşru mücadele hattını örmeli, bu eksende mücadele çizgisi izleyen direnişlerle dayanışmayı yükseltmelidir.