Sınıflar mücadelesinde işçilerin kazanımları olduğu gibi yenilgileri de vardır. Yine de kapitalistlerle girişilen her çatışma, geleceği kazanma mücadelesinde derslerin çıkarıldığı, deneyimlerin biriktirildiği bir süreç olarak ilerlemiştir. Türkiye toprakları da sınıflar mücadelesinde zengin deneyimler bırakan pek çok grev ve direnişe tanıklık etmiştir.
Osmanlı döneminde temel hakları için ayağa kalkan işçi sınıfı, 1908’den sonra sendikalarda örgütlenmeye ve taleplerini ortaya koymaya başlar. Ekim Devrimi’nin zaferinden sonra kurulan Cumhuriyet’in öncesinde örgütlülüğünü güçlendirip eylem gücünü arttırır. 1 Mayıs kutlanmaya başlar, bazı grevler gerçekleştirilir.
Burjuva cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ise işçi sınıfının örgütlülüğü baskılanmış, eylemleri yasaklanmıştır. Burjuva cumhuriyet işçi sınıfını örgütsüz, sınıf kimliği gelişmemiş bir yığın durumuna düşürme politikası izlemiştir.
1950’li yılların başlarına, yani Türkiye’de kapitalistleşme sürecinin hızlandığı dönemin öncesine kadar her şeye rağmen bir dizi alanda dağınık/parçalı da olsa işçi sınıfı mücadele girişimleri olur. 1946’de yaşanan kısa ömürlü “demokratik açılım” döneminde yüzlerce sendika kurulur. Ancak egemenler buna tahammül etmez ve hem sol/sosyalist güçlere hem sendikalara saldırarak bu dönemi kapatır. Kapitalistleşme sürecinin hızlandığı 1950’li yıllarda sınıf hareketi gelişse de belli sınırları aşamaz. 1961 yılının son günü gerçekleştirilen Saraçhane mitingi ise, sınıf hareketi tarihinin dönüm noktalarından biri olur.
Bu görkemli mitingi 1963’te Kavel kablo fabrikası işgali, 1965 Zonguldak ve Kozlu maden işçilerinin direnişi, 1966’da Paşabahçe grevi, 1968’de Derby işgali, 1969’da Singer ve Demirdöküm işçilerinin direnişleri takip eder. 1960’larda başlayan ve ‘60’lı yılların sonlarına doğru büyük bir ivme kazanan işçi sınıfı mücadelesinin doruk noktası ise 1970 yılında patlak veren 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi olur. İşçi sınıfının yıllara yayılan eylemliliğinden süzülen ders ve deneyimlerin doruğu olan 15-16 Haziran Büyük İşçi Başkaldırısı, sermaye sınıfının korkularını büyüttü. İşçi sınıfının şanlı tarihinde yaratılan her direniş gibi 15-16 Haziran Büyük İşçi Başkaldırısı da hak ettiği yeri aldı ve tarihin sayfalarına altın harflerle yazıldı.
Yükselen işçi sınıfı ve sosyal mücadelelerin önünü ise sermaye devleti 12 Mart 1971 askeri darbesiyle kesmeye çalıştı. Büyüyen mücadele, toplumun öncü kesimleri hapishanelere atılarak, işkence tezgahlarına çekilerek ve katledilerek ezilmek istendi. Ancak faşist cuntanın zorbalığı, toplumsal hareket dalgasının kabarmasını önleyemedi.
1971 yılından yalnızca üç sene sonra hem işçi sınıfı hem emekçi kitleler hem gençlik hareketlenmeye başladı. Bu mücadele dalgası da ilk andan itibaren MHP bünyesinde örgütlenen ülkücü-faşist katillerin cinayetleriyle kesilmek istendi. Ancak bu kirli hedeflerine ulaşamadılar. Dalga kabarmaya devam etti. Bu dönemde devrimci hareketin büyük bir atılım yapması, DGM’lerin (Devlet Güvenlik Mahkemeleri) işçi sınıfı tarafından tanınmaması, 1977 yılında 500 bin işçi ve emekçinin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na akması, sendikalaşmanın ve örgütlülüklerin artması, büyük grevlerin örgütlenmesi, Tariş direnişi gibi, fabrika içerisine sıkışmayan, İzmir’in mahallelerinden Türkiye’nin dört bir yanına yayılan büyük işçi direnişleri yaşandı.
İşte böylesi bir atmosferin olduğu Türkiye topraklarında yükselen mücadelenin önüne set çekme ve başta 24 Ocak kararları olmak üzere neo-liberal saldırıları hayata geçirebilme arzularıyla 12 Eylül 1980 tarihinde Amerikan emperyalistleri ve Türk sermayedarlarının eliyle askeri faşist darbe gerçekleştirildi.
Darbenin gerçekleşmesinin hemen ardından işçi sınıfının öncüleri olan devrimciler tutuklanmaya ve katledilmeye, sendika başkanları tutuklanıp idamla yargılanmaya, sendikalar kapatılmaya, grev başta olmak üzere işçi sınıfının yasal hakları darbeci generaller tarafından ayaklar altına alınmaya başladı.
Askeri faşist darbenin işçi sınıfı ve devrimci hareketlerin üzerinden adeta bir silindir gibi geçtiği bir evrede dahi işçi sınıfının davasına ve mücadelesine inancı olan öncü işçiler mücadeleyi kararlılıkla sürdürdüler. Bu sayede darbeden kısa sayılabilecek bir süre sonra işçi sınıfı yeniden hareketlenmeye başladı. Zira askeri cuntanın dayattığı sefillik ve zorbalık tahammül edebilecek gibi değildi. En azından öncü işçiler için…
Askeri faşist darbenin zorbalığına rağmen harekete geçen Netaş işçileri, direniş ateşini kitlesel ve örgütlü bir şekilde yakmayı başardı. Böylelikle 1984 yılında Tersane işçilerinin yakmış olduğu direniş ateşini daha da harlamış oldular.
Kölelik dayatmasına karşı grevle kazanım
İstanbul Ümraniye’de bulunan Netaş fabrikasında işçiler Maden-İş sendikasının kapatılmasının ardından Otomobil-İş sendikası çatısında örgütlenmeye başlar. 1986 yılında işçiler ve patron arasında imzalanacak olan TİS sürecinde tıkanma yaşanır. İşçiler Netaş patronunun kölelik dayatan TİS maddelerini onaylamaz. Otomobil-İş sendikasında örgütlü işçiler 18 Kasım 1986 günü üretimden ve örgütlü olmaktan aldıkları güçle fabrikada grev ateşini yakarlar. 18 Kasım günü başlatılan grev 93 gün sürer ve greve 3150 işçi katılır. Grev süreci boyunca 163 grev gözcüsü olmakla birlikte her gün 500’e yakın işçi direnişi canlı tutan çalışmalara katılır.
Netaş’ta greve çıkan işçiler TİS kapsamında taleplerini 88 madde halinde belirler, gerçekleştirdikleri direnişle patrona geri adım attırır ve tüm taleplerini kabul ettirirler. 1980 darbesinin yasalarının dayatmış olduğu yıllık 4 ikramiye hakkını direniş sayesinde 6 ikramiyeye çıkarırlar. İşten atma durumunda 3 aylık maaş tutarında ödenek alma hakkı kazanılır. Direnişin gerçekleşmesinin ardından fabrikadaki disiplin kurullarının belirlenmesinde işçilerin de söz hakkı olur. Fabrikada oluşturulan disiplin kurulu başkanlığının dönüşümlü olarak belirlenmesi kararlaştırılır.
Netaş işçilerinin karanlığın ortasında yakıp büyüttüğü direniş ateşi yayılmaya devam eder. Zaferle sonuçlanan Netaş direnişinden sonra işçi sınıfı eylemlilikleri hız kazanır. 1987’de Kazlıçeşme’de deri işçileri ayaklanır ve haklarını kazanır. 1989 yılında işçi sınıfının kitlesel mücadelesi “Bahar eylemleri” boyutuna ulaşır, 1991’de Ankara’daki sermaye uşağı ANAP hükümetini sarsan Büyük Madenci yürüyüşü gerçekleştirilir.
1980 darbesinin ardından işçi sınıfı tarafından yakılan ateşin büyüyüp yayılması işçi sınıfının birliğinin sermayeye diz çöktürebileceğini bir kez daha gösterir.
İşçi sınıfının mücadele tarihinin deneyimlerinden öğrenerek geleceğe yürüyen işçiler Kavellerden, 15-16 Haziranlardan, Netaş’tan, Bahar eylemlerinden esinleniyor. Bu mücadele tarihinden süzdükleri deneyimlerle yeni işgalleri, “metal fırtınalarını” yaratıyorlar. Bunun yakın zamandaki en bariz örnekleri Greif Direnişi ve Metal Fırtınası olmuştur. Şubat 2014 yılında Greif fabrikasında taşeronlaştırmaya, kölece çalışma ve yaşam koşullarına karşı “İşgal, grev, direniş” şiarıyla taban örgütlülüğüne dayanarak gerçekleştirilen 60 günlük fabrika işgali bu mücadele tarihine yeni deneyimler katmıştır. 2015 yılında MİB öncülüğünde patlak veren Metal Fırtınas da, işçi sınıfının birlik olup çarkları durdurduğunda neler yapabileceğine ışık tutmuş, sınıf mücadelesi tarihini ve mücadele deneyimlerini zenginleştirmiştir.
2015 sonrasından bu yana, askeri faşist darbenin yarattığı atmosferi aratmayan bir dönemden geçiyoruz. AKP-MHP rejimi işçi sınıfının mücadele ederek, büyük bedeller ödeyerek kazandığı haklarına azgınca saldırıyor. Hakkını arayan, azgın sömürü ve yaşam koşullarını kabul etmeyip mücadele yolunu seçen, sendikal örgütlenme çalışması yapan ya da sendikaya üye olan işçiler işten atılarak ya da polis baskısıyla mücadeleden alıkonulmaya çalışılıyor.
Ekonomik, sosyal, siyasal krizin derinleşmesiyle bir dizi hak gaspının yanı sıra, yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaşıyor. Tıpkı 12 Eylül 1980 darbesinin karanlığını yırtan direnişler ve eylemlilikler olduğu gibi bugün de direnen işçiler sermaye devletinin yaratmak istediği korku ve baskı atmosferini dağıtıyor. Tüm baskılara rağmen bu dönemde işçi sınıfının onurlu davası adına mücadele bayrağını yükselten Sinbo, SML Etiket, Alba, Bakırköy, Adkotürk gibi gerçekleşen ve devam eden bir dizi direniş umudu büyütüyor.
Tarihimizden öğrenerek ve tarihimizi aşarak geleceğe yürüdüğümüz bu yolda 35. yılını karşıladığımız Netaş grevini yaratan işçi sınıfının onurlu öncü işçilerine selamla...
K. Sönmez