12 Eylül darbesi sonrasında o günkü Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) başkanı Halit Narin, işçi sınıfına “artık gülme sırası bizde” demişti. Güldüler de... Darbe cuntasının, darbe sonrasında ilk işi DİSK'i kapatmak ve işçi sınıfının eylemlerini yasaklamak oldu. 1984'e kadar hiç bir işçi eylemi olmadı. Darbe karanlık bir ölü toprağı serpti işçi sınıfının üzerine. 1984-1985'den sonra tekil mevzi direnişler yaşanmaya başladı, ama darbe karanlığını asıl yaran NETAŞ grevi oldu.
1986 yılında NETAŞ’ta başlayan grev, gerek kitlesellik, gerekse de nitelik anlamında 12 Eylül karanlığını yaran en önemli grevdir. Ümraniye’de kurulu bulunan NETAŞ fabrikası işçileri o tarihte Otomobil-İş Sendikası’nda örgütlüdür. TİS sürecinin tıkanmasıyla beraber 18 Şubat 1986'da fabrikada grev başlar. 3150 işçi 93 gün direnir. Grev sürecinde 163 grev gözcüsü vardı ve her gün en az 500 işçi aktif bir görev üstleniyordu.
İşçiler 88 maddelik toplu sözleşme taslağını kendileri hazırlayarak NETAŞ sermayesine dayattılar. TİS taslağı, sendikanın kendi başına hazırladığı bir taslak değil, işçilerin kendi hazırladığı taslaktı. Mücadelenin bu yanı bugün bile önemli bir yerde duruyor.
NETAŞ işçileri, yukarıda verdiğimiz rakamlarda belirttiğimiz gibi grevde aktif görev üstleniyordu. Bu sayede istedikleri ücret artışını sağlayabildikleri gibi, bazı sosyal hakları da kazanabildiler. Örneğin 12 Eylül yasalarında yer alan yıllık 4 ikramiye hakkını 6 ikramiyeye çıkardılar. Ayrıca işten atılan işçiye 3 maaş tutarında işsizlik parası ödenmesini sağladılar. Yine, disiplin kurullarında işçi ve patron tarafının eşit sayıda temsil edilmesini ve başkanlığın dönüşümlü olmasını sağladılar vb...
NETAŞ grevi, bahar eylemlerinin yolunu açtı
NETAŞ grevinin ardından, Derby ve Dora'da grevler sürüyordu. 1987'de Deri-İş Kazlıçeşme'de, TÜMTİS Ambarlar'da greve çıktı. Kazlıçeşme'de 124 işyeri patronu lokavt ilan etti. Bunun üzerine Deri-İş 1 günlük eylem kararı aldı. Eyleme 5 bin işçi katıldı. İşçi eylemleri sürekli arttı. ‘89 yılında 13 bin 500 işçi grevde çıkmıştı. 3 bini aşkın işçinin grevi de 1990 yılına sarkmıştı. Bunların en önemlisi Zonguldak madencilerinin eylemiydi. 3 Ocak “genel” grevinden sonra 5 Ocak'ta maden işçileri yürüyüşe geçti. Maden işçisi 40 bin kişiydi. Yürüyüşe toplam 100 bin kişi katıldı. Yalnız işçilerin eşleri, çocukları değil, Zonguldak esnafından da azımsanmayacak sayıda yürüyüşe katılan oldu.
Ne var ki işçiler yürüyüşün iradesinde aktif olarak yer alamadılar. Tam da bu nedenle direnişleri Bolu Mengen'de sendikal bürokrasinin barikatına takıldı. Sendika bürokrasisinin bahanesi ise, Türkiye'nin aktif olarak içinde yer almadığı 1. Körfez savaşıydı. Savaşla birlikte işçi eylemleri yasaklandı.
OHAL karanlığını da işçi, emekçiler aydınlatacak
Bugün 12 Eylül darbesinden hiç farkı olmayan, dahası yer yer onu aşan bir karanlık dönemi yaşıyoruz. 15 Temmuz'un ardından ilan edilen OHAL gerekçesiyle işçi eylemleri, grevleri yasaklanıyor. Hak arama eylemlerine polis azgınca saldırıyor. Ses çıkaran herkes hedef haline geliyor. Fakat biliyoruz ki, sermaye düzeninin çabaları beyhudedir. Zira tıpkı Eylül karanlığını yırtan NETAŞ işçileri gibi, günümüz karanlığını da işçi ve emekçilerin mücadele ve direnişleri aydınlatacaktır.