1 Mayıs ve sendika bürokrasisi

Sendika bürokrasisinin saltanatını yerle bir etmek için 1 Mayıs bir hesaplaşma günü olarak görülmeli ve bu yönde somut adımlar atabilmek için hazırlıklar yapılabilmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 23 Nisan 2022
  • 19:00

Bu seneki 1 Mayıs’ı, ekonomik-mali krizin yarattığı yıkımın derinleştiği, işçi sınıfı üzerindeki sömürünün katmerleştiği, gerici-faşist iktidarın baskı, yasak ve zorbalığı tırmandırdığı, emperyalist güçler arasındaki egemenlik mücadelelerinin yoğunlaştığı bir süreçte karşılıyoruz. Öte yandan sorunlar sarmalıyla boğuşan işçi ve emekçiler tepkilerini eylemlerle ortaya koyuyorlar. Bu yılın başından itibaren elektrik zammının ardından yaşanan kitlesel eylemler ve farklı sektörlerdeki işçilerin sefalet ücretine karşı üretimi durdurması, önümüzdeki 1 Mayıs’ın da kitlesel ve coşkulu geçmesi için bir imkan olabilir.

1 Mayıslar, çıkarları birbirine karşıt iki sınıfın karşı karşıya geldiği kavga günleridir. İşçi sınıfının baskıya, sömürüye ve her türden saldırıya karşı güncel ve temel talepleri ile meydanlara indiği tarihsel bir gündür. Birbirine zıt iki dünyanın, sömürücü sınıflarla sömürülen sınıfların karşı karşıya geldiği bir kavga günüdür. 

1 Mayıslar’ın önemi bu kadar büyükken, sendikalar bu sorumlulukla hareket ediyorlar mı? Maalesef hayır! İşçilerin öz örgütü olan sendikaların üzerine çöreklenmiş bürokrat takımı, 1 Mayısları içi boş gösterilere dönüştürmeye çalışıyor. Sınıf hareketinin önündeki önemli engellerden biri haline gelen sendika bürokrasisi, işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyindeki geriliğini fırsat sayıyor, bu durumun sürmesi için elinden geleni yapıyor. Sınıf mücadelesini büyütmeyi, sınıfın hak kazanmasını dert edinmeyen bu bürokratik sendikal anlayış, 1 Mayıs’ı da “görev savma” işi olarak ele alıyor. 2022 1 Mayıs’ına haftalar kalmasına rağmen sendikalar cephesinden yansıyan sessizlik, bu yıl da 1 Mayıs’ın bürokratik kast tarafından heba edilmek istendiğine işaret ediyor.

1 Mayıs’ı kendi tekelinde gören DİSK, kamu emekçileri sendikası KESK ile meslek örgütleri TMMOB, TTB, TDB’yi de yanına alarak yakın zamanda bir açıklama yaptı. Konuşmaya gelince mangalda kül bırakmayan DİSK şefleri, konu pratiği örgütlemeye ve mücadeleye gelince soluğu sermaye devletinin icazetine sığınmakta alıyor. Örneğin açıklamada şu ifadeler yer alıyor:

 “1 Mayıs, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma günü ülkenin dört bir yanında gücümüzü ve coşkumuzu meydanlara taşıdığımız bir gün olacaktır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de işçilerin ve emekçilerin, bugünü kendi belirledikleri, kentin en merkezi meydanlarında, İstanbul’da da Taksim 1 Mayıs alanında coşkuyla kutlama hakkı vardır. Ulusal ve uluslararası mahkemelerce de kabul edilen bu hakkın 2013 yılından beri keyfi biçimde gasp edilmesini, Taksim 1 Mayıs alanının yasaklanmasını kabul etmediğimizi ve Taksim 1 Mayıs meydanı yasağı başta olmak üzere, yasakların kalktığı bir ülke için mücadele kararlılığımızı buradan bir kere daha ifade etmek isteriz.”

Söylemde “keskin” olan DİSK yönetiminin sergilediği pratik ortadadır. Bu söylemlerin hayata geçmesi için ciddi bir çaba harcamıyorlar. 1 Mayıs’ın ülkenin dört bir yanında coşkulu geçmesi için örgütlü oldukları işyerlerinde ne gibi hazırlıklar yaptıkları sorusu ortada dururken, 1 Mayıs gününe dair çalışmaların son bir haftaya sıkıştırılması ise kabul edilemez bir durumdur. 

Ayrıca İstanbul 1 Mayıs’ı için Taksim başvurusu yapmaları bir şey ifade etmiyor. Çünkü Taksim’i sermaye iktidarından ricayla istemenin bir anlam ifade etmediğini kendileri de gayet iyi biliyorlar. Sonuçta, sermaye iktidarının gösterdiği alana giderek gerici faşist rejimin istediğinin dışına çıkmıyorlar. Bu yıl da aynı pratiği sergilediler, 1 Mayıs’ı devletin gösterdiği yerde, Maltepe Meydanı’nda kutlayacaklarını açıkladılar. 

AKP-MHP rejiminin güdümünde olan Hak-İş ve Türk-İş’in durumu ise daha da beter. Hak-İş 1 Mayıs’a dair genel geçer bir açıklama yaparak “81 ilde kutlama yapacağını” belirtmiş, bunu da basın metni okumaya indirgemiştir. Türk-İş şefleri ise hala bir açıklama yapma zahmetinde bulunmamıştır. 

Türk-İş ve Hak-İş’in başındaki sınıf işbirlikçisi bürokrat takımı her vesileyle gerici-faşist rejimin bakanları ya da Erdoğan’la boy göstermekten geri durmayarak, 1 Mayıs’a vurulmak istenen pranga karşısında sermayenin yanında saf tuttuklarını açıkça ortaya koyuyorlar. İşçi sınıfının burnundan soluduğu ve çıkış yolu aradığı bir dönemde 1 Mayıs’ı sadece temsili anmalara ve göstermelik açıklamalara sıkıştırmak, 1 Mayıs’ın tarihsel mirasına ihanettir. Ayrıca Hak-İş ve Türk-İş bürokratları son yıllarda, üç konfederasyonun bir araya geldiği birleşik ve kitlesel 1 Mayıslar’dan bilinçli şekilde uzak duruyorlar. Farklı şehirlerde göstermelik 1 Mayıs mitingleri yapan iki sendika yönetiminin bu yıl bunu bile hayata geçirme niyetinde olmadığı görülüyor. Sermayenin ajanı görevi üstlenen bu bürokratik kast, 1 Mayıslar’da aldıkları ibretlik tutumla sınıf hareketinin önünde nasıl bir engele dönüştüklerini bir kez daha ortaya koymuş bulunuyorlar. 

Renkleri ve tonları farklı olsa da sendikalara hakim bürokratik düzen yıkıldığında, Türkiye’de sınıf mücadelesinin önündeki engellerden biri de aşılacaktır. İşçi sınıfı hak alma mücadelesini geliştirdikçe, sermayeye hizmet eden bu bürokratik kastı da başından defedecektir. O zaman sendikalar gerçek işlevlerine, yani işçi sınıfının hak arama mücadelesi ile sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesinin etkin araçları haline getirilecektir. Böylece Türkiye’de 1 Mayıslar tarihsel ve sınıfsal özüne uygun mücadele günlerine dönüştürülecektir. Sermaye iktidarından hak dilenme dönemi kapanacak, işçi sınıfının taleplerine uygun bir mücadele hattı ortaya koyulacaktır. 

Bu doğrultuda mesafe almak, öncü işçilerin inisiyatif almasına, harekete geçmesine bağlıdır. Dolayısıyla onlara önemli görevler düşmektedir. Sendika bürokrasisinin saltanatını yerle bir etmek için bu 1 Mayıs bir hesaplaşma günü olarak görülmeli ve bu yönde somut adımlar atabilmek için hazırlıklar yapılabilmelidir.