1 Mayıs’ın öngünlerinde olduğumuz bu zamanda işçi sınıfı olarak önemli bir dönemden geçmekteyiz. Emperyalist-Kapitalist sistemin bunalımlarının derinleştiği, çıkar kavgalarının daha da arttığı günümüzde, her gün yeni savaşlar, yeni krizlerle yüz yüze kalmaktayız. Emperyalistlerin hegemonya savaşları sonucu işçi ve emekçilerin bir kısmı yerinden yurdundan edilirken, kıyımdan geçirilirken, geri kalanlarımız bu yıkımın faturasının bedelini, daha fazla sömürüyle, açlıkla ve yoksullukla ödüyoruz.
Türkiye’de ise yaşananlar, bu tablonun daha ağırıdır. Derinleşen ekonomik krizde sermaye sınıfı ceplerini daha fazla doldururken, biz işçilerin çalışma koşulları daha da ağırlaşarak, hayat pahalılığı ile ücretlerimiz her gün daha fazla erimektedir. Son yılların en yüksek enflasyonu ile karşı karşıya olan Türkiye’de, öyle ki ücretlerimize aldığımız zamlar bile elimize geçmeden anlamını yitirmektedir. Beslenme, ulaşım, ısınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarımıza artık biz işçilerin hiçbiri ulaşamaz durumdadır.
Hayat pahalılığının katlanılmaz boyutu, Türkiye’de kuyrukları daha da arttırmaktadır. Yağ kuyruğundan, ekmek kuyruğuna kadar birçok yerde işçi ve emekçiler daha ucuza gıda alabilmek için saatlerce beklemektedir. Bununla beraber, vahim bir tabloda işsizliğin katlanarak artması, iş cinayetlerinin, hak gasplarının, işten atmaların artık bizim için olağan bir duruma gelmeye başlamasıdır.
Yaşanan bu tablonun tek sebebi vardır o da kanımızı emen kapitalistlerin doymak bilmez kar hırslarıdır. Öyle ki bizler açlık ve yoksullukla boğuşurken, sermayedarlar her gün yeni kar rekorları açıklıyorlar. En yakın örneği KOÇ sermayesidir. Sırtımızdan kazandıkları ile diğer ülkelerde yeni fabrikalar açarak kazancını katlamakta ama bizleri fabrikalarda dağıtılan bir şişe suyu bile çocuğumuza götürmek zorunda bırakacak kadar yoksulluğa mahkum etmektedir. Ülkeyi yöneten AKP-MHP iktidarı ise baskı ve yasakları arttırarak, uyguladıkları sosyoekonomik politikalarla sermayeyi ihya ederken, bizlerin sırtına yeni semerler eklemektedir. Diğer düzen partileri ise içi boş vaatlerle bizlere çözüm olarak seçimleri göstermektedir. Gerçekte olan niyetleri ise sermayenin iktidarını korumak ve öfkemizi dindirip sömürüyü devam ettirmekten başka bir şey değildir. Ancak şunu iyi bilmeliyiz ki bizim sorunlarımıza çözüm güçlendirilmiş parlamenter sistem değil, çözümü artı değer sömürüsünün son bulmasıdır.
Tüm bunlara ek fabrikalarda bizlerin sırtında kambur olan, her başkaldırımızda karşımızda beliren sendikal bürokrasidir. Metalde son sözleşmede taslağın revize edilmesi çığlıklarımıza kulakların tıkanması aslında her şeyi özetlemektedir. Bir tarafta enflasyon zammını zafer diye yutturmaya çalışarak fabrikalarda korku ve baskı yayanlar, bir tarafta mücadelemize her türlü ket vuranlar.
İşçi sınıfı olarak bu olumsuz koşullardan kurtuluş yine bizim ellerimizde, bizim vereceğimiz dişe diş mücadelededir. Yakın dönemde yaşanan direnişler, fiili grevler tutulması gereken yolu göstermektedir.
İşte sözleşmeyi tanımayan Çimsataş işçileri, ücretlerini arttırmak isteyen tekstil ve çorap işçileri, çalışma koşullarını düzeltmek isteyen gemi söküm, Farplas, Trendyol, Migros işçileri...
Önümüzde temelde karşıt, iki sınıfın karşı karşıya geldiği “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü” 1 Mayıs var. Bu 1 Mayıs başta metal işçileri olmak üzere tüm işçi sınıfını birlik olmaya, mücadeleye çağırıyor. Tüm işçi sınıfını kavgaya davet ediyor. Öfke ve tepkilerimizin büyüyerek geliştiği bu dönemi güçlendirerek birliğimizi, örgütlülüğümüzü büyütmeye çağırıyor.
Sömürü ve köleliğe karşı, baskı ve yasaklara karşı, kendimizin ve ailemizin geleceğini kazanmak için bu 1 Mayıs’ı güçlü bir şekilde örgütlemek hepimizin sorumluluğudur. Vakit geçirmeden fabrikalarımızda “1 Mayıs komitelerini” kurmanın, taleplerimizi oluşturmanın zamanıdır.
Metal İşçileri Birliği