8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor... 1910 yılında, 2. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart, Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilir. Bu kararın gerisinde, gelişen ve politikleşen işçi hareketi, kadın işçi ve emekçilerin yükselen mücadelesi vardır. İşçi hareketinin ve ona yön veren sosyalist hareketin kazanımı olan 8 Mart, o günden bugüne dünyanın dört bir yanında, başta kadınlar olmak üzere işçi ve emekçilerin taleplerini yükselttikleri bir mücadele günü olarak kutlanmaktadır.
Aradan yüz yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, bugün yaşadığımız dünya çok daha derin sorunlarla boğuşuyor. Emperyalist-kapitalist düzenin günden güne derinleşen ekonomik krizine saldırı ve yağma politikalarının yeni boyutlar kazanması eşlik ediyor. Krizlerin faturası döne döne işçi ve emekçilere ödetiliyor. Krizden en çok etkilenenler ise kadın emekçiler oluyor. Kadınların yaşam ve çalışma koşulları dünya ölçüsünde ağırlaşırken, baskı ve şiddet gün geçtikçe artıyor. Gerici iktidarlar tarafından kadınların kazanımlarına göz dikiliyor. Bu politikalara karşı kadınlar dünyanın dört bir yanında sokaklara çıkıyor, eylemler, grevler ve direnişlere imza atıyorlar.
Haramilerin saltanatını yıkmak için!..
Tam bir haramiler düzeninin hüküm sürdüğü Türkiye’de ise çok daha ağır bir kriz yaşanıyor. Sermaye sınıfı ve dümenindeki AKP iktidarının işçi ve emekçilere ödettirdiği faturalar her geçen gün büyüyor. Son dönemde döviz kurundaki yükseliş, artan enflasyon, temel tüketim ürünlerine ardı ardına gelen zamlar, alım gücünün düşmesi emekçilerin belini daha da bükmüş durumda. Ağır koşullarda ve düşük ücretlerle çalışmaya mahkum edilen emekçi kadınlar üzerindeki çifte baskı ve sömürü daha da katmerleniyor.
Haramiler düzeninde, krizin büyüyen faturasıyla emekçilerin yaşamı cehenneme çevriliyor, savaş ve saldırı politikalarıyla emekçi halklara düşmanlık körükleniyor, doğa ve çevre talan edilerek yandaşlara peşkeş çekiliyor, kutuplaşma yaratılarak emekçiler birbirine düşman ediliyor.
Haramiler düzeninde, kadınlar üzerindeki sömürü, baskı ve şiddet daha da artmış durumda. Pandemi ve krizle birlikte yoksulluğun yükünü en fazla emekçi kadınlar omuzluyor. Kadınlara dönük gerici politikaların sonuçları her geçen gün ağırlaşıyor, kadınların sınırlı haklarına dahi göz dikiliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden sonra 6284 sayılı kanun ve Nafaka Kanunu’nda değişiklikler de iktidarın gündeminde.
Başta ekonomik-sosyal yıkım olmak üzere derinleşen tüm sorunlar, emekçi kitlelerde öfke ve tepkiyi günden güne biriktiriyor. Bunun karşısında düzen muhalefeti, öfkesi akacak kanal arayan emekçi kitlelere, sorunlarının çözümü için gerçek çıkış yolu olan mücadeleyi değil sandığı işaret ederek, onları edilgenliğe sürüklemeye çalışıyor.
Yaşadığımız tüm sorunların köklü çözümü bu haramilerin saltanatını yıkmaktan geçiyor. Kadını erkeğiyle omuz omuza verilecek mücadeleler demektir bu. Tüm toplumsal mücadele deneyimleri bu mücadelelerde kadın işçi ve emekçilerin özel bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Yakın dönemin direnişleri de bu gerçeği bir kez daha gösteriyor
8 Mart’ta alanlara!
Sistemin çok yönlü krizi karşısında bir dönemdir toplumsal muhalefetin farklı kesimleri harekete geçiyor. Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanması üzerine üniversite gençliğinin “özerk demokratik üniversite” talebiyle gerçekleştirdiği eylemler, Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesi, doğa ve çevre savunucularının rant uğruna doğanın talan edilmesine karşı geliştirdiği tepkiler, Türkiye’nin farklı kentlerinde gerçekleşen işçi direnişleri ve grevleri (Sinbo, SML, Alba, Migros, Bel Carper, İndomie, İpekiş, Carrefor Sa, Bakırköy Belediyesi vb.) ve dinamizmini hiç yitirmeyen kadın hareketi...
AKP iktidarının uyguladığı politikalara karşı daha bir ivme kazanan kadın hareketi, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine, çocuk istismarına, kadın cinayetlerine, kadınların kazanılmış haklarının gasp edilmesine karşı mücadelesini sürdürüyor. Yapısal zaaflarına ve parçalı yapısına rağmen, toplumsal muhalefet içinde yaygın, kitlesel ve militan eylemlere kadın hareketinin imza attığı söylenebilir.
Ve bugün işçi sınıfı da ayağa kalkıyor... Artan sömürüye, hayat pahalılığına, düşük ücretlere karşı emekçilerin öfkesi taşıyor. Türkiye’nin dört bir yanında metal, tekstil, hizmet, maden, gıda işçileri, hakları için, insanca bir yaşam ve insanca ücretler için eylemdeler. Ve bu eylemler dalga dalga yayılıyor. Çimsataş, Farplas, Trendyol, Yemek Sepeti, Alpin Çorap, Gürteks, Migros işçileri vb., fabrika ve işletmeleri eylem alanına çeviriyor, işgal ediyorlar. Bu direnişlerde kadın işçiler en ön saflarda yerlerini alıyorlar.
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında direnen işçilerin talepleri, milyonlarca kadın-erkek işçi ve emekçinin talepleridir. Bu tablo aynı zamanda mücadelenin ortaklaşmasının zeminlerini yaratıyor.
Bir yıldır değişik toplumsal kesimlerin gerçekleştirdiği eylemler, son dönemde dalga dalga yayılan işçi direnişlerinin ardından gerçekleşecek 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, işçi sınıfı ile başta kadınlar olmak üzere diğer toplumsal kesimlerin taleplerini ve mücadelelerini ortaklaştırmak için önemli bir imkandır.
Ön süreciyle birlikte 8 Mart’ta, kadın işçi ve emekçilerin mücadelesini ilerletmenin yanı sıra birleşik mücadeleyi büyütme hedefiyle hareket etmeliyiz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü, sermaye iktidarının çok yönlü saldırılarına karşı gençliğin, kadınların, ezilen halkların ve işçi sınıfının güçlerini birleştirdiği bir mücadele gününe, sokaklara taşan direnişleri ileriye taşımanın imkanına çevirmeliyiz.
İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları