“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olan 25 Kasım, kadınların her türlü şiddete, eşitsizliğe, çifte baskı ve sömürüye, ayrımcılığa, militarizme, savaşa, karşı sokaklara çıktıkları; öfkelerini, coşkularını, umutlarını, özgürlük ve eşitlik özlemlerini haykırdıkları tarihsel bir gündür.
Tüm dünyada kapitalizmin krizinin derinleştiği, savaş ve saldırganlık politikalarının hız kesmeden devam ettiği bir süreçten geçiyoruz. İşçi ve emekçilerin hayatları dayanılmaz noktalara gelmişken, bu yükün en katmerlisini işçi ve emekçi kadınlar çekiyor. Çok boyutlu yıkım, yokluk ve yoksulluk, baskı; çok yönlü eşitsizlikler, hak yoksunlukları; evde, sokakta, işyerinde, okulda artarak süren şiddet, taciz, kadın cinayetleri kadınların yaşamını adeta cehenneme çevirmiş durumda.
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri bugünün dünyasında en yaygın toplumsal sorunlardandır. En “demokratik”, en “medeni”, en “gelişmiş” ülkelerden en gerisine, tümünde bu böyledir ve giderek tırmanmaktadır. Dünya genelinde her gün en az 137 kadın öldürülmekte ve kadınlar, şiddetle en fazla ev içinde karşı karşıya kalmaktalar.
Birleşmiş Milletler Kadın Biriminin verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık her 10 kadından 4’ü fiziksel ya da cinsel şiddet mağdurudur. Avrupa Birliği’nde 15 yaşın üzerindeki her üç kadından biri fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bu kadınların yüzde 15’i bile polise başvurmuyor. Almanya’da tüm kadınların yüzde 35’i yaşamlarının bir döneminde en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor.
Sermaye düzeni kadına yönelik şiddeti çözmek bir yana, tüm kurumlarıyla her türlü yasal ve yasal olmayan uygulamaların arkasında durarak, şiddeti besleyen politikaları sürdürüyor. Kürtaj yasaklanıyor, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan Türkiye başta olmak üzere, Polonya, Macaristan, Slovakya gibi ülkelerin gerici rejimleri “İstanbul Sözleşmesi”ni tartışmaya açarak, kadınların mücadelelerle kazandıkları hakları yok etme, kadınları bir kez daha ortaçağ karanlığına mahkum etme çabasındalar.
Tüm bu sorunlar son yıllarda giderek daha fazla kadını sınıfsal ve cinsel konumlarından gelen özgün sorun ve talepleriyle mücadeleye yöneltiyor. Eylül ayında İran’da başörtüsü nedeniyle ahlak polisi tarafından katledilen Mahsa Amini için sokaklara çıkan kadınlar ve gençler ile işçi ve emekçiler, sokak ortasında kurşunlanmaya, tutuklanmalara, idamlara aldırmadan 48 yıllık molla rejimine kafa tutuyor, direniyor, haftalardır sokakları terk etmiyor.
Bizler de İranlı kadınlar gibi haklarımızdan, geleceğimizden, özgürlüğümüzden, hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz!
Kadının toplumsal kölelik ve aşağılamadan kurtuluşunun ve özgürleşmesinin ön koşullarını gösteren Ekim Devrimi’nin açtığı yoldan yürüyor, şiddet, sömürü ve baskının son bulacağı bir düzenin ancak emeğin kurtuluşu mücadelesini büyütmekten geçtiğini biliyoruz.
Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu (PiA) olarak başta işçi-emekçi kadınlar olmak üzere tüm işçi ve emekçileri, emeğin kurtuluşu mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.
Cinsel ulusal sınıfsal sömürüye, her türlü şiddete, kadın katliamlarına son demek için 25 Kasım’da alanlara!
Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu (PiA)
Kasım 2022