Kadına yönelik şiddeti engelleme, bu çerçevede baskı ve denetimi hedefleyen İstanbul Sözleşmesi 20 Mart gecesi, tek adam rejiminin şefi Erdoğan’ın imzasıyla feshedildi ve sözleşmenin yürürlüğünün 1 Temmuz’da sona ereceği açıklandı.
Kadına yönelik şiddete ve gerici-faşist iktidarın kadınlara dönük düşmanca politikalarına karşı uzun dönemdir mücadele eden kadınlar, nasıl İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gündeme geldiği andan itibaren eylemli tepkilerini ortaya koydular ise, bugün de sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasına karşı seslerini yükseltiyorlar. 1 Temmuz’a kadar eylemlerin yaygınlaşarak devam edeceği ifade edilirken, 19 Haziran’da İstanbul’da gerçekleştirilecek merkezi kadın mitinginin ardından 1 Temmuz’da “hayatı durdurma” çağrısı yükseltiliyor.
AKP iktidarının kadın düşmanı saldırılarının bir parçası olan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından yeni hamlelerin geleceği biliniyor. Zira gerici-faşist iktidarın gündeminde, İstanbul Sözleşmesi ile uyumlu olarak hazırlanan 6284 sayılı “kadına yönelik şiddetin engellenmesi yasası” bulunuyor. Şimdiden bu yasasının da kaldırılacağı yönünde açıklamalar yapıyorlar. Beraberinde nafaka kanununun, çocuk istismarını engelleyen uluslararası bir sözleşme olan Lanzorete Sözleşmesinin, hatta Medeni Kanun’da kadınlara tanınmış hakların da kaldırılmasını gündeme alacaklarının mesajlarını veriyorlar.
AKP iktidarı 19 yıl boyunca, dinci-gerici çizgisi doğrultusunda kadınlara dönük politikalar izledi. Yaşamın yarısını oluşturan kadınların haklarını değil, boyun eğmiş/biat etmiş kadınlara dayalı “ailenin” sürekliliğini esas aldı. Devletin tüm kurumları bunu vaaz etti, ağzını açan her iktidar sözcüsü nefret diliyle kadınların haklarını ve yaşamlarını hedef aldı. Çıkarılan yasalarla, sınırlı hakların tırpanlanmasıyla, kadınlar üzerindeki baskı, şiddet ve eşitsizliğin daha da derinleştirilmesi hedeflendi.
Yıllardır doğru dürüst uygulanamayan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmek istenmesi ise, kâğıt üzerinde bile kadınların haklarına tahammül edilememesi, kadınlar üzerinde baskı, şiddet ve eşitsizliğin artarak devam edeceğinin teyit edilmesi anlamına geliyor.
Bir gece yarısı kararnamesiyle sözleşmenin feshedilmesi, bu kararın kabul edildiği anlamına gelmiyor. Kadınlar ve toplumsal muhalefet, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı aylardır sesini yükseltiyor, kazanılmış haklardan vazgeçilmeyeceğini söylüyor.
Saldırının geri püskürtülmesinin önemi
Kadın sorununun köklü ve kalıcı çözümü, tüm eşitsizliklerin kaynağı olan kapitalist düzenin ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Bu düzen ayakta kaldığı sürece hiçbir hakkın güvencesi yoktur. Elbette bu kapitalizm koşullarında hakların korunamayacağı ve yeni hakların elde edilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Ama bu tümüyle hak ve kazanımlar için yükseltilecek mücadelenin düzeyine, sermaye sınıfının ve onun iktidarının karşısına örgütlü bir güç olarak çıkıp çıkamamaya bağlıdır. Bu açıdan kadının özgürlük ve eşitlik mücadelesinin gelişim seyri, en sınırlı hak ve kazanımların dahi savunulması büyük bir önem taşımaktadır.
Dolayısıyla, bugün kadınların yaşamları ve kazanılmış hakları yok sayılırken, her geçen gün üzerlerindeki baskı ve şiddet boyutlanırken, mevcut hakların korunması mücadelesi yaşamsal önemdedir. Tüm sınırlılığına rağmen, kadına yönelik şiddete karşı önleyici hususlar içeren sözleşmenin feshedilmesine karşı çıkmak da bu güncel mücadelenin bir parçasıdır.
Bu saldırının püskürtülmesi, işçi sınıfına ve Kürt halkına amansızca saldıran, doğayı ve zenginlikleri rant ve kar uğruna talan eden, en temel hakları gasp eden, dinsel gerici ve şoven milliyetçi ideolojilerle toplumu sersemleten ve kutuplaştırıp birbirine düşman eden, çürümeyi derinleştiren AKP iktidarının geriletilmesi açısından da önemlidir.
Bugün AKP-MHP iktidarı büyük bir sıkışma yaşamaktadır. Ekonomik-mali kriz tablosunun içinden çıkılmaz bir hal alması, pandeminin sorunları daha da ağırlaştırması, çete lideri Sedat Peker’in ifşaları ile devletteki çürümenin boyutlarının gözler önüne serilmesi, AKP iktidarının işini daha da zorlaştırmaktadır. Tüm bunlar, bugüne kadarki en temel dayanağı olan seçmen desteğinin erimesine yol açmaktadır. Ayakta kalabilmek için baskı ve şiddeti artırmak, kutuplaşmayı derinleşmek ve tabanını ayakta tutmaya çalışmak dışında bir seçeneği yoktur. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi de buna hizmet etmektedir.
Sözleşmenin feshinin geri püskürtülmesi, AKP-MHP iktidarının açmazını derinleştiren bir rol oynayacaktır.
Saldırıya karşı güçlü bir pratik örülmelidir!
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması karşısında kadınlar pandemi koşullarına rağmen seslerini yükselttiler. Pek çok kent ve ilçede eylemli tepkilerin ardından, EŞİK’in (Eşitlik İçin Kadın Platformu) çağrısıyla, 19 Haziran’da İstanbul’da merkezi miting çağrısı yapıldı. Tüm Türkiye’den katılımla gerçekleşecek kitlesel bir gösteri, kadınların gücünü, iradesini ve kararlılığını koyması açısından önemlidir ve her bakımdan desteklenmesi gerekmektedir.
Ancak tek başına bunun saldırıyı püskürtmeye yetmeyeceği açıktır. Saldırının püskürtülmesi ve AKP’nin geriletilebilmesi için, her biri kendi mecrasından akan farklı mücadele dinamiklerinin birleşmesi, en önemlisi de, 1 Temmuz için yapılan çağrıdaki gibi, “hayatın durması” gerekmektedir.
“Hayatı durdurma” çağrısı kendi başına kadınların toplumsal sorumluluklarının yerine getirilmemesi anlamına gelmiyorsa eğer, gerçek anlamda hayata geçirilmesi için, kadın-erkek birleşik mücadele ile üretim-hizmet alanlarının durdurulması gerekmektedir. Kadınların karşı karşıya kaldığı sorunlar karşısında egemenlere geri adım attırabilmek, ancak birleşik mücadelenin gücüyle olanaklıdır.
Dolayısıyla, toplumsal muhalefet dinamiklerinin birleştirilmesi ve “hayatı durdurma” pratiğinin hayata geçirilmesi açısından, kadın hareketine önderlik eden feministlerin ufuklarının darlığı ve yapısal açmazları bir sorun alanıdır. Halihazırda toplumun büyük çoğunluğunun örgütsüzlüğü, sendikalarda “örgütlü” kesimlerin de bürokratik çarkın denetiminde olması, bir diğer önemli sorun alanıdır. İktisadi sorunlar karşısında dahi sınıfı hareket ettirmekten uzak tabloları düşünüldüğünde, toplumsal bir sorun karşısında “hayatı durdurma” güç ve iradesi sergileyemeyecekleri açıktır.
Tüm engellere ve zorluk alanlarına rağmen, mevcut saldırıya karşı güçlü bir pratiği örgütlemek, kadınların kazanılmış haklarının korunması ve artık kontrolünü yitirmiş AKP-MHP iktidarını geriletebilmek için güncel bir sorumluluktur.