2023 seçimleri yaklaştıkça sermaye cephesindeki çatışmalar da derinleşiyor. Bundan birkaç ay önce, Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP’nin seçim argümanlarını çürütmek iddiasıyla gündeme getirdiği kamuda kadınlar için başörtüsü serbestliğine dair yasal düzenleme önerisi, Saray rejiminin şefi Tayyip Erdoğan tarafından heyecanla karşılanmış ve “Kılıçdaroğlu’nun verdiği pası alarak gol atmamız lazım” demişti. Ardından bu “pası” fırsata çevirerek “ailenin korunmasıyla” ilgili maddeleri de içerecek şekilde Anayasa değişikliğini gündeme getirmişti.
Seçimler öncesinde kullanacak bahane arayan AKP-MHP iktidarı, Anayasa’nın 21. ve 41. maddelerinde değişiklik öngören tasarıyı hızla hazırladı. Bu tasarının önümüzdeki günlerde meclisin gündemine getirilmesi bekleniyor. Buna göre, Anayasanın din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24. maddesine, “Kadınların başlarının veya boyunlarının açık veya örtülü olması nedeniyle kamu hizmetlerine girmesi, eğitim öğretim hakkına ve çalışma hakkına engel olamaz” hükmü eklenecek. ‘Ailenin korunması’nı içeren 41. maddesi ise “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ifadesindeki eşler tanımı “kadın” ve “erkek” olarak değiştirilecek.
Anayasa değişikliği ne anlatıyor?
AKP iktidarının 2013 yılında çıkardığı yönetmelikle kamuda kadınların türban takmasının yasaklanması ortadan kaldırılmıştı. 10 yıldır kamuda çalışan kadınlar için böyle bir sorun bulunmuyor. Dahası, AKP-MHP iktidarının izlediği politikalardan dolayı yıllardır “kapalı olmayan” kadınların giyimine-kuşamına-etek boyuna-kahkahasına müdahale edildiğine tanıklık ediyoruz. Halihazırda böyle bir sorun yokken, Saray rejiminin şefi, yaratılan suni gündemle birlikte, bir yandan kendi politikalarını anayasal düzlemde pekiştirmeyi, öbür yandan ise seçime giderken kutuplaşma siyasetini derinleştirmeyi, aynı zamanda kendi seçmenini konsolide etmeyi hedefliyor.
Kadınlar, içinden geçtiğimiz süreçte çok fazla sorunla boğuşuyorlar. İşçi ve emekçilerin alım gücünün düşmesi, yaşam koşullarının ağırlaşmasıyla birlikte artan yoksulluk temel sorunlarının başında geliyor. Her geçen gün kadın cinayetleri artarken, kadına yönelik şiddete karşı önlemlerin alınması yerine, şiddeti derinleştiren politikalara imza atılıyor. Şiddete karşı önlemleri içeren İstanbul Sözleşmesi’nden AKP şefinin direktifiyle resmi olarak çıkılması ise, bu kokuşmuş düzende kadın sorununun bilinçli bir şekilde derinleştirildiğini gösterdi.
Kadınlar için yaşamsal sorunlar bu denli derinleşmişken, bizzat en temel haklarının anayasal güvence altına alınması temel bir ihtiyaçken, gündeme getirilen Anayasa değişikliği ise, Saray rejiminin siyasal hedeflerine hizmet etme amacını taşıyor. 21. ve 41. maddede “iki cümle ile” yapılmak istenen değişiklikler de bunları içeriyor.
21. maddedeki değişikliğe baktığımızda, erkeklerin ne giyip giymeyeceği üzerinden bir tartışma yapılmıyor. Ancak Saray rejimi kadınların bedenleri ve tercihleri üzerinden küstahça bir tartışma yürütüyor. Yapılan düzenlemeyle, güya ayrımcılık ortadan kaldırılmak isteniyor. Oysa öneri kadınları başörtülü ve başörtüsüz olarak ayrıştırmayı hedefliyor. Kadın ya da erkek, kimsenin giyiminden dolayı ayrımcılığa uğramamasını güvence altına almak bir ihtiyaçken, Saray rejimi kadınlar üzerinden ayrımcılık ve eşitsizliğe anayasal bir kılıf uydurmaya çalışıyor. Örtünme biçimine dönük özel düzenleme ile AKP-MHP rejimi zaten ayaklar altına alınmış olan laikliğin son kırıntılarını da ortadan kaldırmak istiyor.
41. maddede yer alan “ailenin korunması”na dair hükümler ise, LGBT+ bireylere dönük bir saldırı özelliği taşıyor. Uzun süreden beri AKP iktidarı LGBT+ bireylere karşı nefret politikası izliyor. Bunu kullanarak toplumu daha çok kutuplaştırmaya ve kaba saldırıları meşrulaştırmaya çalışıyor. Hatırlanacağı üzere, kadına yönelik şiddete karşı mücadelede önemli bir adım olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının gerekçesi, ‘eşcinselliği teşvik ettiği’ iddiasına dayandırılmıştı. Kayyum rektöre karşı direnen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin haklı ve meşru talepleri de LGBT+ bahanesiyle saldırı konusu yapılmış, festival-konser yasakları ise yine bu sahte gerekçeye dayandırılmıştı.
***
Anayasada değişiklik, AKP-MHP rejimini toplumun başına bela eden sermaye sınıfı için de vazgeçilmez olan “ailenin koruması” bakımından da önem taşıyor. Kadınların temel haklarından önce ailenin gelmesi, mevcut iktidar için olduğu kadar, kapitalist sistem için de vazgeçilmezdir. Zira, aile toplumsal yapının en küçük hücresidir. Erkek egemenliğinin ve gerici ideolojik tahakkümün yeniden üretildiği toplumsal sistemin temel yapı taşıdır. Kapitalist sistemin sürdürülmesindeki özel yerinden dolayı ‘ailenin kutsallığı’ üzerine yapılan vurgu yersiz değil. AKP iktidarı için de kadınların hak ve eşitliğinden önce ailenin korunmasının öne çıkarılması ve bunun her adımda güçlendirilmeye çalışılması tam da bu bakışın ürünüdür.
Kadın örgütleri ile hukukçuların Anayasa düzenlemesine dönük itirazlarının bir başka nedeni ise, kadınların haklarını düzenleyen Medeni Kanunu’nun dolaylı olarak ortadan kaldırılmasının önünü açacak olmasıdır. 41. maddedeki düzenlemeyle resmi nikahın zorunlu olmaktan çıkarılması, dini kuralların uygulanması, evlilik yaşının düşürülmesi ve çok eşliliğin önünün açılmasının mümkün olacağı ifade ediliyor.
Anayasa değişikliği maddeleri, esasta çöküş noktasına varan AKP-MHP iktidarının kadınlara, LGBT+ bireylere dönük düşmanca politikalarını içermekle birlikte bir seçim hazırlığı olarak da gündeme getirildi. Elbette günden güne derinleşen toplumsal sorunların üstünün örtülmesi, yapay gündemlerle emekçilerin meşgul edilmesi, din istismarı ve şoven ırkçılıkla toplumun kutuplaştırılması gibi rezil hedefleri de var Saray rejiminin.
Sermayenin vurucu gücü olan AKP-MHP iktidarı işçi ve emekçileri sefalete sürüklüyor, demokratik hak ve özgürlükleri tırpanlıyor, faşist baskı ve terörü tırmandırıyor. Hal böyleyken kadınlar üzerindeki eşitsizliği ve ayrımcılığı daha da derinleştiren, ‘ailenin korunması’ safsatasıyla kadınların zaten sınırlı olan hak ve eşitliğini yok sayan “Anayasa değişikliği oyunu”na karşı durmak hem ilerici ve devrimci güçlerin hem kadınların sorumluluğudur.