AKP'nin kadın ve çocuk düşmanı politikaları devam ediyor

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hazırlıkları çerçevesinde çocuk istismarına yönelik af, nafakanın sınırlandırılması gibi güncel saldırılar karşısında bilinçlendirme faaliyetleri yürütmek ve mücadeleyi büyütmek önemli bir yerde duruyor.  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemleri çocuk ve kadın istismarına getirilecek affı engellemenin alanlarına dönüştürülmelidir.  Kazanılmış hakların gaspını durdurmak örgütlü bir mücadeleden, kalıcı hale getirmekse köklü bir sistem değişikliğinden geçmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 18 Şubat 2020
  • 08:15

2019 yılında açıklanan “Yargı Reformu Stratejisi Belgesi” kapsamında ilk paket Kasım ayında meclisten geçirilmişti. Şimdi sırada çok tartışılan infaz ve nafaka ile ilgili düzenlemeler içeren ikinci yargı paketi var. Tartışmaların iki temel başlığını “Nafakanın sınırlandırılması” ve “çocuk tecavüzcülerine verilmesi istenen af” oluşturuyor.

Düzenleme gündeme geldiğinde “Bir gün evli kalan erkeğin ömür boyu nafaka ödemek zorunda bırakıldığı, bu mağduriyetin sona erdirilmesi gerektiği” ileri sürülerek, çoğunlukla kadınlara tanınan nafakanın sınırlandırılması meşrulaştırılmaya çalışılmıştı. “Yoksulluk nafakası” cinsiyet belirtmeksizin, boşanma durumunda yoksulluğa düşecek tarafa ödenmesi gereken nafaka olarak tanımlanıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşam standartlarının oldukça geri seviyelerde olduğu Türkiye'de, bu sınıftan kadınlar haliyle ülkenin en yoksul kesimlerini oluşturuyor. Nafaka da doğallığında en yoksul taraf olan kadınlara veriliyor. Hâlihazırda, kadınlar gelir sahibi olduğunda, kendi isteğiyle işten ayrıldığında, emeklilik durumunda, yeniden evlendiğinde ve mahkemenin takdirince “kusurlu” sayıldığında nafaka alamıyor.  Nafaka alma koşulları olabildiğince sınırlı ve başta kadınların boşanmasının önünde hukuksal, kültürel, ekonomik vb. pek çok neden bulunuyor. Çalışma yaşamına katılmadaki engeller hesaba katıldığında nafaka, emekçi kadınlar için bir hak olarak görülüyor. Yoksulluk nafakasının bir hak düzeyinde kabul edilmesi gerçeği bir yana, bugün AKP şahsında bunun dahi gasp edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. 

Kadın düşmanı politikaların yürütücüsü dinci-gerici AKP'nin kadın haklarına saldırıları niteliğindeki nafakanın sınırlandırılması girişimi elbette ki yeni değil. Öncesinde 2015’te“Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu” kurulmuş ve 2016’da raporunu açıklamıştı. Rapor, yine nafakanın sınırlandırılmasını içeriyordu.  Hazırlıklarında sona gelinen ikinci yargı paketiyle kadın haklarına yönelik saldırılara kalınan yerden tam gaz devam edileceği bir kez daha ilan edilmiş oldu.

Çocuk tecavüzcülerine af

İkinci yargı paketinde en çok tartışılan ve tepki gösterilen bir diğer başlık ise çocuklara yönelik istismarın, evlilik kurumu üzerinden meşrulaştırılma adımı oldu.

Zira AKP iktidarı, geleneksel değer yargıları, sorunsuz birliktelik, mağdurun şikâyetçi olmaması, ceza halinde “aile” yapısının bozulacağı vb. gerekçelerle tecavüzcülere af öngörüyor.  Nafakanın gasp edilmesine yönelik algı operasyonları, benzer şekilde çocuk istismarcılarına af düzenlemesinde de kullanılıyor. Erken evlilik/küçük yaşta evlilik, akran evlilikleri mağdurları denilerek, tecavüz meşrulaştırılıyor. Kadınların ortada kaldığı, rızaya dayalı birliktelikten doğan çocukların mağdur edildiği ileri sürülerek tecavüz yasal güvenceye kavuşturulmak isteniyor. 

Dinci-Gerici AKP iktidarının çocuk istismarına yönelik teşvik ve güvence arayışları yeni değil.

Zira daha önce hazırlanan ve kadın ve çocuk haklarına yönelik saldırı politikalarının özet belgesi niteliğindeki Boşanma Komisyonu raporu da çocuk istismarcısının, tecavüz ettiği çocukla 5 yıl boyunca evlilik sürdürmesi durumunda denetimli serbestlikten yararlanabilme hakkı içeriyordu.  Şimdi, Boşanma Komisyonu raporunun devamı niteliğindeki yargı paketlerinde istismara af tekrar karşımıza çıkarılıyor.

AKP, çocuk istismarını olağanlaştıran, teşvik etmeye ve istismarı güvence altına almaya dönük düzenlemeleri sürekli gündemde tuttu. Sergilediği yoğun çabalarla, kadın ve çocuk haklarının geriye götürülmesinde önemli bir mesafe aldı. Örneğin, 2009 Milli Eğitim Bakanlığı yönetmelik değişikliğiyle lise ve ortaokul öğrencilerinin nişanlanmasını serbest bıraktı. 2012 yılında getirilen 4+4+4 eğitim modeli, ilk dört yıldan sonra kız çocuklarının okuldan alınmasına, örgün eğitimin zorunlu olmaktan çıkarılmasına olanak tanıdı. 2014’te Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklikle beden ve ruh sağlığında bozulma kavramı ağırlaştırıcı unsur olmaktan çıkarıldı. 2015’te Anayasa Mahkemesi kararıyla Türk Ceza Kanunundan çıkarılan “Resmi nikâh olmadan imam nikâhı yapılması” ve “evlilik cüzdanını göstermeden imam nikâhı yapılması” suçları yönetmelikten çıkarıldı.  2016’da Anayasa Mahkemesi üzerinden çocuklara yönelik cinsel istismar suçunu düzenleyen TCK’nin 103. maddesinde “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına” ilişkin hüküm iptal edildi. Kasım 2016’da TCK’nın “Çocukların Cinsel İstismarı” konulu 103. maddesinin AYM tarafından iptal edilen ilk iki fıkrasındaki cezalar kademelendirildi ve 15 olan rıza yaşı aşındırılarak, 12 yaşa düşürüldü.  Bu süreçte AKP bir kez daha “Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenen cinsel istismar suçlarında mağdurla evlenenlerin cezalarının affı”na olanak tanınması önerisini meclise sundu. Öneri toplumsal muhalefetin, kadın örgütlerinin yoğun baskısıyla geri çekilmek zorunda kaldı. Saldırılara devam edilerek, 2017'de müftülüklere resmi nikâh kıyma yetkisi verildi. Bu düzenlemeyi de içeren nüfus hizmetleri kanununda yapılan değişiklik aynı zamanda sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimlerinin nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılmasını içeriyordu.  

Hatırlanırsa, 2017 yılında 5 ayda Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi'nde, yaşları 18'in altında 39'u Suriyeli 115 çocuğun hamile olduğu raporları kayıtlara geçmemiş ve emniyete yapılması gereken bildirimler yapılmamıştı. Durum bir hastane çalışanın yoğun çabalarıyla gün yüzüne çıkarılmıştı. Hastanede çalışan sosyal hizmet uzmanı şikâyette bulunmuş fakat savcılığın soruşturma talebi valilikçe uygun görülmemişti. İstismar fiili olarak sümen altı edilmeye çalışılmıştı.

8 Mart kavga alanlarında “istismara af”fı engelleyelim!

Nice bedelle kazanılmış 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün öngünlerindeyiz. Dinci-gerici AKP iktidarı dönemi boyunca kadın ve çocuk haklarında önemli ölçüde geriye gidildiğine tanıklık etmekteyiz. Kadın örgütlerinin yoğun muhalefetiyle istismar yasası girişimleri boşa düşürülmüştü. Fakat gelinen yerde istismarının yargı zırhına kavuşması tekrar gündemde!

Bu açıdan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hazırlıkları çerçevesinde çocuk istismarına yönelik af, nafakanın sınırlandırılması gibi güncel saldırılar karşısında bilinçlendirme faaliyetleri yürütmek ve mücadeleyi büyütmek önemli bir yerde duruyor.  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemleri çocuk ve kadın istismarına getirilecek affı engellemenin alanlarına dönüştürülmelidir.  Kazanılmış hakların gaspını durdurmak örgütlü bir mücadeleden, kalıcı hale getirmekse köklü bir sistem değişikliğinden geçmektedir. 8 Mart alanlarında bunun için buluşalım.