2019 8 Mart’ı geride kalırken… Kadınların baskı ve şiddete karşı öfke ve tepkisi yükseliyor!

Geride kalan 8 Mart, kriz koşullarında derinleşen sömürü, baskı ve gericilik karşısında, aynı zamanda yükselme eğilimi gösteren demokratik kadın hareketine karşı taşınan sorumluluk gereği, kadın işçilerin örgütlenmesinin yakıcılığını ve bu alandaki görevlerimizi bir kez daha ortaya koymuştur.

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 21 Mart 2019
  • 13:00

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, dünyada ve Türkiye’de gerçekleşen pek çok eylem ve etkinliklerle geride kaldı.

8 Mart’ta dünyanın pek çok yerinde gerçekleşen kitlesel eylemler, çifte baskı, sömürü ve ezilmişliğe karşı, başta emekçi kadınlar olmak üzere geniş kadın kitlelerinin artan öfke ve tepkisinin göstergesi oldu. Avrupa’nın pek çok ülkesinin yanı sıra, Şili’de, Arjantin’de, Çin’de, Japonya’da ve pek çok ülkede kadınlar grevler gerçekleştirdiler, on binlerce kadının katıldığı kitlesel gösteriler örgütlediler. Gerek geçmiş 25 Kasım ve 8 Mart’lar, gerekse de farklı ülkelerde somut gündemler temelinde gerçekleşen eylemler, süreklilik taşıyarak ve ivme kazanarak 8 Mart’ta da kendini gösterdi.

Türkiye’de ise 8 Mart, toplumsal muhalefetin olduğu kadar düzen cephesinin de temel gündemi oldu. Yerel seçimler yaklaşırken, toplumu kutuplaştırma temelinde saldırganlığın dozunu iyice arttıran AKP iktidarı, kadınları da hedef tahtasına çaktı. Günler öncesinden gerici basının kimi kalemlerinin küfürleri, kendine “aile platformu” diyen bir grubun 6284 sayılı yasaya karşı çıkmak için 8 Mart günü cami önlerine çağrı yapması, 8 Mart günü yaratılan “ezan provokasyonu”nun önden işaretleriydi.

Gerçekleşen eylemlerde kitleselliği ile en dikkat çeken Taksim Feminist Gece Yürüyüşü bu yıl yasaklanırken, binlerce kadına biber gazlarıyla ve plastik mermilerle saldırı gerçekleştirildi. Hemen ardından gerici basının kışkırtmasıyla “ezana saldırı” yalanı, AKP iktidarının elinde, “terör demagojisiyle” kitleleri kutuplaştırma siyasetinin malzemesine dönüştürüldü. Ertesi gün bir grubun Taksim’de gerçekleştirdiği yürüyüş, ardından HDP binasına saldırı ile kışkırtma daha da alevlendirilmeye çalışıldı. Gerici basının kalemleri çark ettiği halde AKP şefinin bunu malzeme olarak kullanmayı sürdürmesine rağmen, hedeflenen etkiyi yaratmadı.

Gerek günler öncesindeki saldırılar, gerekse “ezan kışkırtması” ve ardından eyleme çıkan kadınlara yönelik düşmanca söylemler, kadınların eylemlerinin ve ivme kazanan demokratik kadın hareketinin etki alanının genişlemesinin ve sistemi rahatsız etmesinin ürünüydü. Bununla birlikte, söylemde ve pratikte gerçekleşen bu saldırganlık, yerel seçimlerin ön günlerinde yalnızca oy hesabı ile yapılmadığı gibi, önümüzdeki süreçte kadınlara yönelik saldırıların artacağının açık işaretlerini vermektedir.

8 Mart eylemlerine bir bütün olarak bakıldığında, içinden geçtiğimiz süreçte tırmanan baskı ve teröre, kitle eylemlerindeki zayıflığa rağmen, pek çok kentte 8 Mart kitlesel gösterilere sahne oldu. AKP iktidarının saldırısına verilen yanıt, hedef haline getirilen gece yürüyüşünde atılan “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” sloganında ifadesini buldu.

Gerçekleşen tüm eylemlerde farklı talepler öne çıkmakla birlikte, ekonomik krizin sonuçları ve kadınlara yansımaları öne çıktı. AKP iktidarının kadınları yok sayan söylem ve politikaları ile ve kadınların cinsel ezilmişliğe karşı tepkileri öne çıkan bir diğer başlık oldu.

Ek olarak belirtelim ki, dünyadaki 8 Mart kadın grevi çağrıları ile birlikte Türkiye’de de kadın grevi gündeme geldi, ancak feminist hareketin parçalı yapısından kaynaklı kadın grevi çağrıları bütünsel olarak gerçekleşemedi. Yapılan çağrıların yanıt bulmaması beklenmedik bir durum değildi. Kadın grevinin ele alınışıyla birlikte üretim alanlarından kopuk gündemleştirilmesinin kaçınılmaz olarak bu sonuca yol açacağı önden belliydi.

İşçi sınıfı cephesinden 8 Mart

Kadınların öfke ve tepkilerini kitlesel olarak meydanlarda ifade etmelerine rağmen, 8 Mart’ın işçi sınıfı ve işçi kadınların gündeminde de yer aldığını söylemek olanaklı değil. İşçi sınıfının dağınık ve örgütsüz tablosu içinde halihazırda en temel sınıf örgütleri olan sendikalar, sınıfa yabancılaştıkları gibi, kadın işçilerin örgütlenmesi ve mücadelesinin de fersah fersah uzağındalar. Dolayısıyla 8 Mart mevcut sendikal yapılar için, ya suskunlukla ya da göstermelik seremonilerle geçiştirilen bir gün olmanın ötesine geçememiştir.

AKP iktidarının baskıcı politikalarına ve ağırlıklı olarak cinsel ezilmişliğe karşı çıkan kadınların, eylemlerin yanı sıra, bizzat kadın işçilerin çifte baskı ve ezilmişliğine karşı sesini yükselteceği ayrı bir eylem odağı Flormar Direnişi alanı olabilirdi. Nitekim pek çok sendika, ilerici kurum ve kitle örgütü, aylardır direnen Flormar işçileriyle dayanışmak için bu alanda 8 Mart çağrısı yaptı. Sermaye, devlet ve sendika bürokratları eliyle Flormar direnişinin bitirilmesi tam da bu tarihsel güne denk getirilerek, Flormar direniş alanında direnen işçi kadınlar merkezli bir kitlesel 8 Mart eyleminin önü kesilmiş oldu.

Kadın işçilerin örgütlenmesinin önemi

İşçi Emekçi Kadın Komisyonları, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün öngünlerinde, ekonomik kriz, artan baskı ve gericilik ortamında, kadın işçilere dönük mücadele ve örgütlenme çağrılarını yoğunlaştırdılar. 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özüne uygun olarak, bir dizi etkinlikle başta işçi kadınlar olmak üzere işçi-emekçi buluşmaları gerçekleştirdiler. Baskı ve gericilik ortamında gerçekleşen kitlesel eylemlerde yerlerini alarak, devrimci şiarları bu alanlara taşıdılar.

Geride kalan 8 Mart, kriz koşullarında derinleşen sömürü, baskı ve gericilik karşısında, aynı zamanda yükselme eğilimi gösteren demokratik kadın hareketine karşı taşınan sorumluluk gereği, kadın işçilerin örgütlenmesinin yakıcılığını ve bu alandaki görevlerimizi bir kez daha ortaya koymuştur.

İşçi Emekçi Kadın Komisyonları