AKP şefi Tayyip Erdoğan, çeşitli spekülasyonlara vesile olan birkaç günlük suskunluğunun ardından akla ziyan laflarla dolu vaazlarına yeniden başladı. 14 Kasım Pazar günü düzenlenen “Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması”nda kürsüye çıkan AKP şefi yine uzun bir vaaz verdi. Adet olduğu üzere vaazın çoğu temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp piyasaya sürdüğü palavralardan ibaretti. Buna rağmen vaazda geçen şu ifadeler dikkat çekti:
“‘Millet aç’ diyor. Kafanız nasıl çalışıyor? Biz bu noktada ekonominin kitabını yazdık. Yazmaya devam ediyoruz.”
Ülke ekonomisinin durumu dikkate alındığında, Tayyip Erdoğan’ın sözleri garip kaçabilir. Nitekim “Biz bu noktada ekonominin kitabını yazdık” iddiasını kimileri “kaba bir cehaletin yansıması” olarak değerlendirirken, bazıları ise “gerçeklikten kopuk, gülünç laflar” diye niteledi. İlk bakışta bu değerlendirmeler isabetli görünse de olayın farklı boyutları olduğunu da gözden kaçırmamak lazım. Türk Lirası her gün değer kaybediyor. Sarayın borazanı olmayan ekonomistler işsizliğin %20’ye yakın olduğunu hesaplıyor. Asgari ücret çoktan açlık sınırının altına düştü. Ev kiraları akıl almaz derecede yükseldi. Temel tüketim maddelerinin fiyatı düzenli bir şekilde arttırılıyor. On milyonlarca emekçi ciddi bir geçim sıkıntısıyla, yani sefaletle yüzyüze bulunuyor. Dış borçlar ve bütçe açığı hiç olmadığı kadar yüksek. Merkez Bankası’nda bulunan 120 milyar dolarlık rezervi saray rejiminin şefleri, “beşli çete” ve diğer yandaş şirketler talan ettiler… Ekonomideki gidişata dair daha birçok şey söylenebilir. Durum bu kadar vahimken, doğal olarak şu soru akla takılıyor: Tayyip Erdoğan’la müritleri hangi ekonominin kitabını yazmış olabilirler?
Sınıflı bir toplumda, hele ki sınıflar arasındaki eşitsizliğin ve uçurumun günden güne derinleştiği Türkiye gibi bir ülkede, ekonomi her toplumsal sınıf için aynı şeyi ifade etmez. Örneğin Tayyip Erdoğan’da müritleri de beşli çete de diğer yandaş şirketler de mafya babaları da çete reisleri de gidişattan gayet memnunlar. Zira milyonlarca emekçinin sefaletinin derinleştirilmesi pahasına da olsa saray rejimi ile etrafındaki yozlaşmış yağmacı takımı büyük bir servete el koydu. Bundan dolayı AKP şefinin yazdığı “ekonomi kitabı” onlar tarafından “kutsal kitap” kabul ediliyor.
Ülke zenginliğinin yağmalanması, adam kayırmacılık, yandaşa altın tepside ihaleler sunma, “güvenceli geçiş” adı altında yandaş şirketlere milyar dolarların transfer edilmesi ve perde arkasında paylaşılması, yandaş vakıflara sayısız gayrı menkulün hibe edilmesi, ülkeyi beton deryası haline getirip haddi hesabı olmayan rant kaynaklarının yaratılması, ormanların yağmalanması, akar suların beşli çete ya da benzerlerinin talanına açılması vb…
Tüm bu alanlarda önceki hükümetlerin hayal bile edemeyeceği kadar yağma/talan yapan Tayyip Erdoğan’la müritlerinin “Biz bu noktada ekonominin kitabını yazdık” demelerinde şaşılacak bir şey yok. Gerçekten de yağmanın, talanın, adam kayırmacılığın, yolsuzluğun, usulsüzlüğün, hırsızlığın, haracın, ihale simsarlığının, mafyacılığın kitabını yazdılar. Onlar için ekonominin iyi olması, kasalarının dolmaya devam etmesi anlamına geliyor ki, AKP şefinin “ekonomi kitabı” bunun için yazıldı.
Belirtmek gerekiyor ki, Tayyip Erdoğan ve sarayın çöplüğünden beslenen asalak takımı, emekçileri derin bir sefalete sürükleyen “ekonomi kitabına” yeni bölümler ekleyerek daha da kapsamlı hale getirmeye uğraşıyorlar. Bu ise, işçi sınıfı ve emekçileri hedef alan yıkım saldırılarının aralıksız devam edeceği anlamına geliyor.
Sermaye sınıfının temsilci, diğer bir ifadeyle demir yumruğu olan AKP-MHP rejiminin şefi, sınıfsal konumuna uygun bir şekilde ekonominin kitabını yazdı, yazmaya da devam edecek. Burada esas sorun, işçi sınıfı ve emekçilerin bu pervasız sermaye temsilcisine sınıfsal bir yanıt verip veremeyecekleri noktasında düğümleniyor.