TMMOB Makina Mühendisleri Odası, iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla Sanayinin Sorunları bülteninin 76. sayısını çıkardı.
“*Tüketici enflasyonu 2021 sonunda yüzde 25’e doğru ve üretici enflasyonu yüzde 66’ya doğru gidiyor. Dünyada enflasyon tırmanış halinde ve buna önlem olarak yerel paraları korumak için faizler yükseltilirken, Türkiye’de doludizgin faiz indirildi. Bu durum, derin bir kaos iklimi yaratan AKP iktidarına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a toplumsal güveni hızla eritiyor.
*Güvensizlik, özellikle Türk Lirası’ndan dövize yöneliş biçiminde ifadesini buluyor ve banka mevduatlarının neredeyse üçte ikisinin dövize yöneldiği tehlikeli, endişe verici bir süreç yaşanıyor. TL’nin değer kaybını olağanüstü hızlandıran bu süreç, enflasyonu tehlikeli sulara çekerken iktidarın ekonomiye ilişkin bir yol haritasının olmayışı, belirsizlikleri ve endişeleri daha da artırıyor.
*“Tüketici Güven Endeksi”, Kasım ayında, bir önceki aya göre 7,3 puan birden düştü ve 2004’den bu yana olan değerlerin en kötüsünü sergiledi. “Devlet Anketi” olan tüketici ve ekonomi güven endeksinden çıkan dibe savrulma, iktidarın siyasi durumunu tarifte de en önemli göstergelerden biri olarak kabul edildiği için, önemi artıyor.
*Siyasi yönetime içeride ve dışarıda azalan güvenin hem dış sermaye girişini olumsuz etkilediği hem de içeride TL mevduatların dövize yönelişine yol açtığı gözleniyor. Bu güvensizlikte, yükselen enflasyona rağmen, TCMB politika faizinin indirilmesi en önemli etkendir. Özellikle 2021 Eylül ayında başlatılan faiz indirimleri, politika faizlerinin yüzde 19’den yüzde 15’e indirilmesi ve bu arada TÜFE’nin yüzde 21’i geçmesi, TL’ye olan güveni düşürdü, mevduatların dolarlaşması hızlandı. Özellikle gerçek kişilerin tasarruf mevduatlarının kısa sürelerde TL’den dövize dönüşmesi ile “Dolarlaşma oranı” yüzde 64’e yaklaştı ve bunun yılın tamamında yüzde 65’i bulması kuvvetle muhtemel. Güvensizlikle yastık altına kaçan dolar miktarı ise tahmin edilemiyor.
*Politika faizi indiriminde ısrar, dolarlaşma ve döviz fiyatındaki tırmanışı tetiklemeye devam edecektir. 2020 biterken 13,6 ABD senti olan TL’nin değeri 3 Aralık’ta 7,3 sente kadar düşmüştür. Bu süredeki değer kaybı yüzde 46’nın üzerindedir. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı sisteminin başladığı tarihten bu yana TL’deki değer kaybı ise yüzde 66’yı buldu ve 2001 krizindeki yüzde 59’luk değer kaybını çok geride bıraktı.
*2018 ortalarında 1 TL 22 sent idi. Bugün 7,3 sente kadar düştü. Başka bir şekilde ifade edilirse aynı dönemde, doların fiyatı yüzde 192 arttı. 2001 krizinde ise artış yüzde 139 dolayındaydı. Yani Erdoğan’ın 2018 sonrası döneminde gelen krizde TL’nin erimesi ya da doların fiyat artışı 2001 dönemini çok gerilerde bırakmış durumda.
*Dolar kurunda yıllık yüzde 22’yi bulan sert artışlar ya da TL’nin hızlı değer kaybı, etkisini artan tüketici fiyatlarında gösteriyor. Çünkü, ithalata bağımlı olan ekonomi, her ithal malını, daha yüksek TL ödeyerek satın aldıkça, içeride üretilen mal ve hizmetin fiyatları daha da yükseliyor.
*2003-2017 döneminde yıllık TÜFE ortalaması tek hanede kalmış, yüzde 8,5 ortalama TÜFE yaşanmıştı. Bu performansta yıllık dolar/TL artışının yüzde 6,5’te kalması etkili olmuştu. 2002-2017 döneminin ortalama dolar kuru 1,86 TL olarak gerçekleşirken 2018-2021 döneminin ortalama dolar kurundaki artış yüzde 24’e yaklaşmıştır. Bu, iki dönem arasında, dolar/TL ve TÜFE ortalamalarının 1’e 4 oranında artması demektir.
*Tüketici enflasyonunda, bir alt başlık olarak geniş kitleleri yakından ilgilendiren gıda enflasyonu özellikle öne çıkmaktadır. Gıda ve alkolsüz içecek yıllık enflasyonu yüzde 27,1 ile yüksek seyrini korumaktadır. Bu yıl yüzde 10 büyümesi beklenen milli gelirden işgücünün payı artmak yerine azalmaktadır. Milli gelirden yatırımlar ve vergiler çıkarıldıktan sonra bölüşülen gelirden işgücünün payına düşen, yüzde 35 olarak belirlenirken sermayenin payının yüzde 65’e ulaşması, büyümenin emek lehine yaşanmadığını ortaya koymaktadır.
*Reel sektör, 2021 yılında pandemi sonrası koşullar, TL’nin erimesini mal ile kompanse etme davranışı ve dövizdeki artışın ihracatı motive etmesiyle yaşanan göreli canlılıktan, sürdürülebilir olmayan bir büyümeden memnun görünse de bunun ardından sert bir duraklama ve küçülme geleceğinin farkında. Hem tüketici kesim hem üreticiler, artan fiyatlar karşısında mal stoklamaya yönelmekte, bu da tedarik sorunları ve yeni fiyat tırmanışlarını davet etmekte.
*Saray rejiminin döviz ve enflasyonun tırmanışı karşısındaki teslimiyeti, geçim, bölüşüm sorunlarının da iyice tırmanmasını getiriyor. Gelir eşitsizliğinin derinleşmesi karşısında iktidarın etkisiz kalması, herkesi ekonomik önlem beklentisinden çok siyasi değişim, bunun için de erken seçim talebi etrafında topluyor. Bu kör tünelden çıkışın, herhangi bir ekonomik önlemden çok, siyasi dönüşümü, erken, hatta acil seçimi gerektirdiği fikri, daha çok taraftar buluyor.”