Sermayenin demir yumruğu AKP iktidarı korku imparatorluğu yaratmak için Türkiye’de de IŞİD’i taşeron olarak kullandı. 20 Temmuz 2015’te, Rojava’ya geçmek isteyen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’ndan (SGDF) gençlerin Suruç’taki basın açıklaması sırasında, IŞİD tarafından canlı bomba saldırısı gerçekleştirildi. 33 gencin yaşamını yitirdiği, 104 kişinin yaralandığı katliam, Kürdistan’da kirli savaşın yeniden tırmandırılmasının miladı oldu.
AKP’nin korku imparatorluğu kurma saldırıları, oy kaybı yaşadığı 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde başlamıştı. Seçim hazırlıklarının yoğunlaştığı 3 ay içinde HDP’ye yönelik “7’si silahlı, 5’i bombalı, 4’ü kundaklama biçiminde 176 saldırı” gerçekleştirildi (İHD Raporu). Seçimlerden iki gün önce, 5 Haziran 2015’te Diyarbakır İstasyon Meydanı’ndaki HDP mitingine yönelik iki ayrı bombalı saldırıda 5 kişi yaşamını yitirirken, onlarca kişi de yaralandı.
Fakat asıl büyük saldırılar, “çözüm süreci” aldatmacasının artık işine yaramadığını gördüğü 7 Haziran sonrasına denk geldi. Seçimlerde kan kaybı yaşayan AKP iktidarı, Kürdistan’da kirli savaşı yeniden tırmandırmaya girişti. Suruç’ta IŞİD taşeronluğuyla gerçekleştirilen katliam, sonraki dönemin habercisiydi adeta. Kirli savaş ‘90’lı yıllardakinden daha da kanlı ve vahşi bir şekilde tırmandırıldı. Suruç saldırısından üç ay sonra, 10 Ekim 2015’te bu kez Ankara’da, yine IŞİD taşeronluğuyla Gar Katliamı gerçekleştirildi.
Suruç Katliamı ve sermaye devletinin rolü
Kobanê’nin yeniden inşası için yardım götürmek isteyen SGDF üyesi gençler ve onlarla birlikte gidenler, Suruç’ta kendilerinin defalarca arandıklarını belirtiyorlar. Sermaye devletinin kolluk güçleri SGDF’li gençler üzerinde olağanüstü bir baskı uygularken, her adımda aramadan geçirirken bombacının rahatlıkla Amara Kültür Merkezi’ne ulaşıp, orada kendini patlatması basit bir güvenlik ihmali olarak lanse edilmek isteniyor. Oysa tüm karartma çabalarına rağmen ortaya çıkan deliller, bombacının olay yerine ulaşımda kolluk güçlerinin kolaylaştırıcı tutumuna mazhar olduğunu, kendisine alenen göz yumulduğunu gösteriyor. Diyarbakır ve Ankara’daki patlamalarda da aynı durum söz konusu.
Sermaye devletinin rolü yargı aşamasından da yansıyor. Katliamın ardından kolluk güçlerinden sadece iki polis hakkında dava açıldı. İki polisin ilk duruşmaları ise geçtiğimiz hafta, yani saldırıdan 4 yıl sonra gerçekleşti. İkinci duruşma 7 ay sonrasına ertelendi. Geç başlayan yargılama ve epey uzun aralıklı tutulan duruşma tarihleri, zaman aşımı gerekçesiyle iki polisi de aklamayı planladıklarını düşündürüyor.
Suruç gazileri, yakınları ve avukatları hedefte
Failleri yargılamayı ağırdan alan yargı, Suruç şehidi Evrim Deniz Erol’un 60 yaşındaki annesi Besra Erol’u, oğlunun mezarı başında yaptığı konuşmadan ötürü bir yıl içinde yargılayıp hapse atacak kadar “tezcanlı.”
Besra Erol’un bir oğlu da hapiste. Besra Erol acılarına gömülüp ağlamak yerine mücadele eden bir ana. Zaten açlık grevi sürecinde aktif olan analardan biriydi Besra Erol. Yaratılmak istenen korku imparatorluğunda katiller için tehlikeliydi bu yüzden 7,5 yıl ceza verildi.
Suruç gazileri içinde bugün hâlâ aktif olarak adalet arayanlar da Besra anayla aynı akıbeti yaşıyorlar. Suruç gazileri Efe Çatalbaş, Can Tombul tutukluyken, ETHA muhabiri de olan Pınar Gayıp tahliye olduktan sonra ev hapsine alındı.
Suruç Katliamı sonrası farklı bahanelerle pek çok Suruç gazisi tutuklandı. Suruç gazisi Ulaş Alankuş, katliamın üzerinden 3 ay geçtikten sonra ev baskını ile gözaltına alınarak 8 ay tutuklu kaldı. Yine Suruç gazisi olan Merve Nur İşleyici, bir yıldan fazla tutuklu kaldı. Suruç gazisi Tülin Gür defalarca “canlı bomba” diye hedef gösterilmesinin ardından gözaltına alındı, aylarca tutuklu kaldı.
Güneş Erzurumluoğlu hakkında sosyal medya paylaşımları nedeniyle “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla dava açıldı. Erzurumluoğlu, hakimin evine gelerek ifadesini aldığı davada beraat etti.
Suruç Davası avukatları Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş çeşitli bahanelerle tutuklandılar. Bahane üretmekte keyfiyetin tüm sınırları aşıldı gerçekten. Zira başlatılan soruşturma için Uçar ve Gümüştaş ifade vermeye gittiklerinde ifadelerini almayan yargı, ifade vermediler gerekçesiyle haklarında gözaltı kararı verdi. Ardından tutuklanan Gümüştaş ve Uçar, yaklaşık 1 yıl tutsak kaldılar.
Fail sermaye iktidarıdır
Tüm bunlar da gösteriyor ki sermaye iktidarı katliamların dolaysız sorumluğunu taşıyor. AKP iktidarı tarafından yaratılmaya çalışılan korku imparatorluğu sermaye devletinin bir ihtiyacıdır. Karanlık organizasyonda IŞİD sadece bir taşeron olarak kullanılmıştır.
Katliamın hesabını sormak, devlet dümeninde oturan AKP’yle birlikte tüm sermaye düzenine karşı mücadeleyi büyütmekten geçiyor. Sermaye düzeni ve devleti ayakta kaldığı sürece katliamların sonu gelmeyecektir. Katliamların gerçek anlamda hesabı ise sermaye devleti yıkıldığında, devrimle sorulmuş olacaktır.