İnsanlığa karşı hunharca işlenmiş suçlar arasında yer alan Sivas Katliamı’nın üzerinden 28 yıl geçti. 2 Temmuz 1993’te, Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Sivas Madımak Oteli’nde 33 aydın, sanatçı ve iki otel görevlisi gerici şeriatçı güruh tarafından yakılarak katledilmişti.
Hükümette DYP-SHP koalisyonu vardı. Tansu Çiller başbakanlık, Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyorlardı. Bugün Saadet Partisi Başkanı olan Temel Karamollaoğlu, o dönem Refah Partili olarak Sivas Büyükşehir Belediyesi Başkanı idi. Hepsi bu katliamın tertip edilmesinde rol üstlenmişlerdi. Özel Harp Dairesi’nin karanlık dehlizlerinde tertiplenen pogromların yabancısı değildik. Geçmişte Rumlara, Yahudilere, Ermenilere, Kürtlere, Alevilere karşı sayısız pogromlar yapılmıştı. Türk burjuvazisinin beslediği ve gerektiğinde sokağa saldığı, çeşitli pogromlarda kullandığı iki gerici faşist güce karşı mücadele ederek geldik bugünlere. Bunlardan birisi komünizme karşı CIA’nın teşkilatlandırdığı, emek mücadelesine düşman dinsel gericiler bloku, diğeri yine CIA’nın tedrisatından geçmiş Alparslan Türkeş’in komando kamplarında eğitilen ülkücü faşistlerin şebekesiydi. Devlet boyunlarına taktığı tasmalı iple kah birisini kah ötekini muhalif, devrimci ve öteki gördüğü güçlerin üzerine salıyordu.
Necmettin Erbakan’ın kurucusu olduğu Milli Görüş geleneği içerisinden gelen AKP kadroları, ABD’nin “ılımlı İslam” politikası çerçevesindeki doğrudan müdahalesiyle, 2000’li yılların başında yol ayrımına gitmişlerdi. Bu ayrışmanın başını çeken Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Binali Yıldırım gibi isimler 14 Ağustos 2001 yılında AKP’yi kurmuşlardı. Kısa sürede çeşitli sermaye güçlerinin desteğini arkalayan bu oluşum, 3 Kasım 2002 genel seçiminde geçerli oyların yüzden 34,63’ünü alarak tek başına iktidar oldu. Erdoğan ve AKP tek başına iktidar olunca adım adım mağdur yerine mağrur sıfatına büründü. Çoğu yöneticisi katliamın bizzat faili veya destekçisi olan AKP, devletin rolünü gizlemek için katliamın üzerini örten, katilleri koruyan dönemin hükümetlerinin çizgisini devam ettirmekle kalmadı, iktidarın sunmuş olduğu imkanları ve emrindeki yargıyı da kullanarak tetikçileri kollama ve aklama yoluna başvurdu.
AKP, katliam davasını zaman aşımına uğratarak, bu insanlık suçunu toplumsal hafızadan silmeye çalıştı. Daha önce Madımak Oteli’ni “Kebap Salonu” haline getiren bu gerici zihniyet, toplumsal tepki karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı. Ancak zaman aşımı sonrasında, insanlık suçu kategorisindeki bu suçu sıradan bir adli vaka derekesine getiren Erdoğan rejiminin, olayı katliam olarak niteleyenlere karşı kendi örgütlerini harekete geçirdiğini gördük. Sivas’ta AKP Gençlik Kolları Başkanlığı ve İl Genel Meclisi üyeliği yapan Murat Toraman, Sivas Katliamı’na katliam diyenler hakkında 2020’de suç duyurusunda bulunuyordu. Onlara göre onlardan olmayanın katledilmesi bir suç ve günah değil, aksine mubahtı. Ondandır ki onlar “Sivas’ın imajı zarar görmesin” diyorlardı. Mesele bir “imaj” meselesiydi.
Sivas Katliamı davasında zaman aşımı kararının çıkabileceği ihtimalinin olduğu 13 Mart 2012 tarihli duruşma öncesi, CHP Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu Meclis’e yasa önerisinde bulunmuştu. Öneri, 6 Mart tarihinde AKP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
AKP şefi Erdoğan ve bugün “FETÖ” terör örgütü dedikleri Gülen cemaatinin yargı erki, 13 Mart 2012 tarihinde görülen duruşmada, savcının zamanaşımı talebini karara bağlayarak, davayı zamanaşımından düşürdü. AKP güdümündeki yargının suçu örtme, katilleri kollama kararlarının bir hükmünün olmadığını ısrarla dile getiren toplumsal kurumlar ve örgütler ısrarla bu süreci takibe devam ettiler ve devam ediyorlar. Nitekim HDP İstanbul Milletvekili Zeynel Özen, geçen yıl (2020) 27. yıldönümünde Sivas Katliamı’na ilişkin bir araştırma önergesi verdi. Önergede “Madımak Oteli’nde bulunan canların yakılarak hunharca katledildiği Sivas katliamının arkasında gizli kalan gerçeklerin ifşa edilmesi, yargı kararlarına rağmen Sivas katillerini koruyup cezasız bırakan unsurların ortaya çıkarılması, katliamla ilgili devlet arşivlerinde yıllardır saklı kalan belgelerin araştırılıp kamuoyuyla paylaşılması, perde arkasındaki asıl sorumlularının açığa çıkması ve böylece katliamda yakınlarını yitirenlerin acılarının az da olsa dindirilmesi için Sivas katliamının araştırılması elzemdir.” deniliyor.
Önergenin oylanmasında bir hiç de şaşırtıcı olmayan bir tablo ortaya çıktı. Erdoğan AKP’si ve koltuk değneği Bahçeli MHP’sinin yanında Meral Akşener’in İYİ Partisi de saf tuttu. Bu üçlünün hayır oylarıyla önerge reddedildi. Bu kutsal bir ortaklıktı. Devlete halel gelmesin diyorlardı. Ancak bizler biliyoruz ki, insanlığa karşı işlenmiş hiçbir suçun cezasız kalmayacaktır. Bu katiller ve onların hamileri er geç adalet karşısında yargılanacaklardır.
Sivas, bir ilk değildi, son da olmayacaktı. Nitekim peşi sıra Gazi, hapishane katliamları, yakın tarihlerde Kürt kentlerinde yaşanan vahşetler geldi. Hepsi birer insanlık suçuydu ve hepsinin üstünü örtüyordu gerici iktidar... Başaramadığı şey ise işçi ve emekçilerin baş eğmeyen direnişi ve hakikat arayışıdır. Bu arayış, bu çürümüş düzeni tarihin çöp sepetine attığı gün, gidenleri gururla selamlayacaktır.
Sivas’ta işlenen hunharca katliamda yitirdiklerimizi sevgi ve saygıyla anıyoruz.
M. İmran