Bugün 1 Mayıs. Dünyayı yaratan, hayatı var eden büyük insanlığın, emekçilerin mücadele günündeyiz.
Bu haftaki işçi hikayelerinde, dünyaya gözlerini 1 Mayıs’ta açan, hayatta olduğu süre boyunca sazı da sözü de emekçilerin yanında olan, Sivas'ta 32 yurttaşımızla birlikte, daha 22 yaşında katledilen Hasret Gültekin var.
Hasret Gültekin’i eşi ve yoldaşı Yeter Gültekin'den dinledik...
Güle yel değdi
1971 yılında Sivas’ın İmranlı ilçesinde 1 Mayıs’ta dünyaya geldi Hasret Gültekin.
Daha dünyaya adım atar atmaz içine doğduğu telli kelamın, bağlamanın içinde buldu kendisini. Müziğin, Hasret’in mayasına işlediği söylenir.
Yeter Gültekin’den dinliyoruz:
‘’Hasret daha 7 yaşında ilkokul birinci sınıfta öğretmenine ‘Ben çok güzel bağlama çalarım, müzik yaparım.' diyor. Öğretmeni de bunun üzerine Hasret’in babasını okula çağırıyor. Diyor ki; 'bu yaşta nasıl böyle bir çocuk olur’ diye. Hasret sonra ilkokul ikinci sınıfta öğretmenine çıkıp ‘Keşanlı Ali Destanı’nı ben yapabilirim diyor. Tabii yine bir şaşkınlık havası oluyor, olmaz mı? Hasret koro kuruyor oyun için ve bir oyun düzenleniyor. Hasret de daha 8 yaşında şefi olduğu koroya piyano çalarak eşlik ediyor. Böyle bir insan olacağını, üretmeden duramayacağını daha o yıllardan gösteren bir insan Hasret.’’
Rüzgarın kanatlarında
Üretmek Hasret’in öylesine işi olur ki, lise yıllarında Kadıköy Anadolu Lisesi’ne gideceği zamanı dahi başka yerlerde, ezgilerin izinde koşarak geçirir. Daha 17 yaşındayken Amsterdam Etnik Müzik Enstitüsü’nde ders vermesi için davet edilir.
Sadece sazı ve sözünden ibaret değil Hasret, mücadelenin de içinde, tam ortasında...
Kürtçe’nin yasak olduğu yıllarda, Newroz albümüyle yasağı delen de Hasret; 1 Mayıs meydanlarında, dayanışma gecelerinde, devrimci mücadelenin olduğu her yerde insanlara dokunmaya, anlatmaya çalışan da Hasret.
Yeter Gültekin o günleri şöyle anlatıyor:
"Biz nasıl geldiysek öyle gidenlerden olduk. Haksızlığa karşı mücadele ve baskılara direnmek hayatımızı belirledi ve inancımızı ve düşlediklerimizi gerçekleştirme gayretinde olmaktı bizim için yaşamak."
Hasret’le 88-89 yılında Almanya’da yapılan bir Yılmaz Güney anmasında tanıştık. Birçok ülkede birden fazla bölgeyi kapsayan anma programlarının birkaçında da birlikte emek verdik. Sahnenin hazırlanmasından eşyaların taşınmasına bir ucundan tuttuğumuz işlerdi. Hasret hep mütevazi, çalışkan, üreten ve ürettiklerinde öncelikle halkın derdini anlatmaya çalışan bir insandı.’’
Gezi Parkı'nda birleşen yollar
Bilhassa bu günlerde güzelliklere tutunmaya salık veren bir detayı paylaşıyor bizimle Yeter Gültekin.
Hasret ile Yeter Gültekin çifti Beyoğlu Evlendirme Dairesi’nde, Gezi Parkı’nda evleniyorlar.
Hasret’in yüreğine düşen sevda ile halkın hak arayışında böyle yan yana gelişler, hiç yalnız bırakmıyor bizi..
Derman sendedir
Halk müziğinin usta-çırak ilişkisinin mümkün olduğu zamanlarda, etkinlikler sonrası kurulan sofralarda Mahsuni Şerif, Musa Eroğlu, Arif Sağ'la bağlama çalmak, söz söylemek o kadar da kolay değildir, el almak icab eder.
Ancak Hasret, ustaların sözünü sabahlara kadar dinlemekten keyif alır, yaşının ötesinde sohbetlere ortak olur:
‘’Örnegin herkes Mahsuni ustaya sorular sorar, cevaplar alır, o Hasret’e sorardı bazen, daha o yaşında.‘Çok okuyor, fikri, bilgisi çoktur Hasret’in’ derdi. Sabahlara kadar memleket, sorunlar, sosyalizm konuşulur ; Hasret o masalarda, yaşıtlarını ve düşüncelerini incelikle temsil ederdi.’’
Şu kanlı zalimin ettiği işler
Tarihler Haziran’ın sonunu gösterirken Sivas’ta yapılan geleneksel Pir Sultan Abdal anmalarında elbette her daim halkın türkülerini çağıran Hasret de yerini alır. Yeter Gültekin’in anlalattıklarına göre, etkinlikler öncesinde Hasret’in yolu, Almanya’da, Asım Bezirci ile kesişiyor. Asım Bezirci’ye de içindeki huzursuzluğu döküyor usulca.
Eşi ve daha anne karnındaki çocuğu geride bırakıyor, yalnız başına gidiyor Sivas'a...
Hasret huzursuz olmakta haklıdır, gericiler sahnededir!
Türlü provokasyon ve gericilerin tehditlerine rağmen boyun eğmeyen aydınlar, sanatçılar ve aydınlıktan yana insanlarla vazgeçmeden Sivas’ta etkinlikler yapılmaya devam eder. 1 Temmuz akşamı yine sahneye çıkıp, parmaklarıyla buluşunca başka türlü bir hal alan türkülerini, deyişlerini olanca heyecanıyla okur Hasret. Takvim yaprakları bir gün ileriye sardığında ise 2 Temmuz günü, Madımak'ta yobazlar tarafından devletin seyirciliğinde katledilir ülkenin aydınlık insanları, Hasret de aralarındadır.
O yıllarda Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu hızlıca vekil yapılarak dokunulmazlık zırhına bürünürken, katliamın başını çeken yobazların büyük kısmı kaybedilerek kollandı. Tutuklanan katliamcıların avukatlığını yapanlar ise AKP’den vekil yapılarak yıllar içinde mükafatlarını aldılar.
O gün, Hasret Gültekinlerin aydınlığına benzin dökenler, bugünün Türkiyesi'nde farklı siyasi ittifakların içinde gericiliği aynı şekilde üretmeye devam ediyorlar.
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil
Hasret Gültekin deyince milyonlarca insanın kulağında çalmaya başlayan ezgilere, 22 yaşında kaybetmiş olmamızın hüznü de eşlik eder.
Yeter Gültekin de hayatlarının kesiştiği günlerden bugüne, aynı tünelden seslenen bir aydınlığı, 1 Mayıs’ta, Hasret’in türkülerle konup bağlamayla göçtüğü hayatının sonsuzluğunu anlatırken resmediyor:
‘’Hayatı kısa olabilir insanın, ama asıl önemli olan geride ne bıraktıkları ve nasıl anıldığıdır. Buradan bakınca gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki Hasret, iyi ki böyle yaşadı, her gerçekleştirmek istediğinin peşinden koştu ve yapmak istediklerinden hiç vazgeçmeden her koşulda gerçekleştirmeye çalıştı müzik projelerini ve çok önemli mihenk taşı eserler bıraktı.
Üretmek için çok yoruldu, hatta 49 kiloya kadar zayıfladığı zamanlar vardır. Onlarca albüm ve eser sığdırdı 22 seneye. İnancımızın ve kültür mirasımızın, yolumuzun gerektirdiği gibi yaşadı her daim Hasret’im..
O yüzden; ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.’’
‘Ve her gün daha umutlu ve her şey yaşanmadı daha...’
Bir miras bıraktılar geriye, mücadele, kavga, inat ve aydınlık dolu.
O yüzden, 1 Mayıs meydanlarında yürüyen insanların yüreklerinde, göğüs göğüse girilen her kavgada Hasretlerin izleri, sesleri ve müzikleri var:
‘’…Merhaba çocuk
Göçler ve savaşlar yenilir
Öğrenmelisin, düşünmelisin, yaratmalısın
Ve her gün daha umutlu
Ve her şey yaşanmadı daha..’’
Sancak Yıldız- soL / 01.05.22