Sermaye iktidarının keyfi ekonomi yönetimi, seçimlerin ardından keyfi eziyete dönüştü. Tüm tüketim maddelerine gece-gündüz zam üstüne zam geliyor. Dolaylı vergi oranları artıyor. Mevcut bütçe yetmiyor, ek bütçe üstüne ek bütçe ekleniyor. Saray’ın harcamalarının ve yandaşa aktarılan paranın haddi hesabı yok.
Ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek’in ikide bir tekrarladığı “sıkı para politikası” işçi ve emekçilerin yaşamını derinden sarsıyor. Dünya batsa kapitalistlere teşvik vermeyi kesmeyenler, seçimi kazanmak için dev bütçe açıklarına yol açanlar, zam ve vergi artışlarıyla, bu açıkları kapatmak için işçi ve emekçilerin boğazını sıkmaya devam ediyorlar.
Saray ve avenesinin, işçi ve emekçilere yaşamı zindan eden yıkım politikaları sadece önce harcayıp sonra bütçe oluşturmaktan ibaret değildir. Aynı zamanda yoksulluk ve sefalete mahkûm edilen milyonlarca işçi ve emekçiden alarak bir avuç zengine ve yandaşa aktarmaktır.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2023 Mayıs ayı yatırım teşvik listesi de bunu gösteriyor. Yapılan açıklamaya göre, 1503 şirket için düzenlenen teşvik listesinin parasal karşılığı 80 milyar 242 milyon 220 TL. Bu oran Nisan ayında 65,7 milyar TL olarak gerçekleşmiş. İşçilerin vergi yükü artışının karşılığı sermayeye teşvik oranlarının artırılması olarak yaşanıyor.
Devlete başvuru yaparak yatırım teşvik belgesi alan şirketler, “yatırımlarının” mahiyeti, miktarı vb. kriterlere göre AKP tarafından “teşvik” ediliyorlar. Bu teşvikler şunlardan oluşuyor. Katma değer vergisi istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği, gelir vergisi stopajı desteği, sigorta primi işçi hissesi desteği, faiz ve kâr payı desteği, yatırım yeri tahsisi, katma değer vergisi iadesi. Bunlar sadece yatırım teşvik kapsamında verilenler. Bu sayılan vergi kalemlerinden geriye ne kalıyor? Dolaylı vergiler… O da kapitalistler için tartışma konusu bile değil. Milyar kazanan bir avuç asalak için gıdada, giyimde vb. KDV’nin ne olduğunun bir önemi var mı?
İşçiler, emekçiler ve emekliler ince matematik hesabıyla ay sonu getirmeye çalışırken, sermayenin tek adam diktatörlüğü yaşamın her alanında olduğu gibi işçiye eziyet sermayeye keyfiyet veriyor. Vergi toplama konusunda da “yoksuldan çok, zenginden hiç” ilkesine göre hareket ediyor.
İşçi ve emekçilerin daha cebine girmeden kesilen gelir vergisi üstüne KDV-ÖTV oranlarında yaşanan artışlarla devlet bütçesi oluşturuluyor. Övüne övüne “vergiyi tabana yaymaktan” bahsedenlerin işçi ve emekçi düşmanı politikaları vergi konusunda da kendini gösteriyor. Bu ülkenin tüm değerlerini sömürerek kâr rekorları kırarken tek kalem vergi ödemeyen şirketler/tekeller, sadece bugünü değil, geleceği de ipotek altına almaya çalışıyorlar.
Bu gidişe ‘dur’ demek işçi ve emekçilerin elinde. Sömürüye, baskıya ve vergi soygununa karşı, sermayenin ve tek adam rejiminin karşısına dikilmek, faturayı ödemeyi reddetmek için “sınıfa karşı sınıf” bakış açısıyla sınıf mücadelesi güçlendirilmelidir.
Açlığa, yoksulluğa ve insan onuruna aykırı dayatmalara boyun eğmemek için başka çıkış yolu yok...