TBMM Genel Kurulunda, 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi kabul edildi.
Meclisteki görüşmelerde sözde devlet gelirlerinin nasıl elde edileceği ve nerelere harcanacağı tartışılıp karara bağlanıyor. Sözde diyoruz zira bütçe gibi çok temel bir konuda bile meclisin pek bir inisiyatifi bulunmuyor. Bütçe ret edilirse eski bütçe birtakım güncellemelerle geçerli oluyor. Yani sarayın bütçesi öyle ya da böyle kabul görmüş oluyor.
Meclisteki hararetli tartışmaları bir kenara koyarsak bütçe esas olarak devletin gelirlerini nereye harcanacağına dair bir planlamama ortaya koyuyor. Bu noktada iki şey açıktır. Birincisi sermaye devletinin bütçesi, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılacaktır. AKP-MHP iktidarından aksini beklemek saflık olacaktır. İkincisi de elbette ki, devletin gelirlerinin esas kısmını biraz verdiğimiz vergiler teşkil edecektir.
Rakamlardan yansıyan gerçekler…
Yüzlerce, binlerce sayfalık hesap kitap işlerine girmeden temel rakamlar üzerinden meseleyi verecek olursak; 2022 yılı için öngörülen 1 trilyon 750 milyarlık bütçe, yılın ikinci yarısında ek bütçe ile 2 trilyon 830 milyar liraya çıkartıldı. 2022’de faiz giderlerine, Kur Korumalı Mevduat Hesaplarına (KKMH), devletin görev zararlarına ve ekonomik/mali amaçlı transferlere toplamda 481 milyar lira harcanmış durumda. Yani bizden toplanan vergiler ile parasını KKMH’lara yatıranlara, Yap-İşlet-Devret’çilere kaynak aktarılıyor.
2023 yılı için de öngörülen bütçede giderlerin 4 trilyon 469 milyar lira, 3 trilyon 673 milyar lirası vergi geliri olmak üzere gelirlerin 3 trilyon 810 milyar olacağı öngörülüyor. En önemli noktalardan birisi de 2023 bütçesinde 565 milyar lira faiz giderleri olarak ayrılıyor. Ayrıca; muafiyet, istisna ve indirimler biçiminde sermayeden alınmasından vazgeçilen 994 milyar lira var.
Sarayın bütçesi de 6,6 milyar lira olarak öngörülüyor. Bunun yanında, bütçe gerekçelendirmesinde savaş ve saldırganlık politikalarının bir parçası olarak harcanan milyarlarca lira da savaş bütçesi itirafı olarak karşımıza çıkıyor.
Eğitime, sağlığa ayrılan bütçelerin ne kadar olduğu söylemek ise artık bir şey ifade etmiyor. Zira bu paraların nereye harcandığı çok daha önemli bir mesele. Özel eğitim ve sağlık kuruluşlarına aktarıldığı sürece, eğitim ve sağlık emekçielrinin hakları verilmediği sürece, onbinlerce sözleşmeli öğretmen kadro beklerken eğitime ve sağlığa ayrılan payın miktarıyla övünmek abesle iştigaldir.
Bütçe bizlerden toplanan vergilerle oluşturuluyor
Bütün bu giderler ise başta dediğimiz gibi toplanan vergilerle karşılanıyor. Bütçe bize harcanmamasına rağmen, vergiler bizden toplanıyor. Vergilerin temel iki kalemi var. Birincisi gelir ve kurumlar vergileri, yani doğrudan vergiler. İkincisi ise KDV ve ÖTV gibi gibi dolaylı vergiler. Toplanan vergilerin %60 kadarını dolaylı vergiler oluşturuyor. Bu da demek oluyor ki, insanların gelirine göre değil, tüketim esnasında ürünlerin içine yedirilerek toplanan vergiler çoğunlukta. Bunun üzerine gelir vergisinin de işçi-emekçiler daha maaşını almadan kaynağında kesildiğini, sermayedarların ise yılsonu beyanname ile, taksitle ve de vergi afları ve teşviklerle vergi vermekten kaç(ın)dığını, bunun da sermaye devletinin temel vergi politikası olduğunu eklemek gerekir.
Bütçe tartışmaları esasında sermaye devletinin kendi varlığını sürdürme, sermaye iktidarını ayakta tutma tartışmalarıdır. Binbir türlü yolla bizlerin sırtına yüklenen bütün yüke rağmen elbette ki sermaye bütçesinden bizim payımıza açlık, yoksulluk, sömürü, savaş düşmektedir. Ülke bu güne kadar yaşanan en büyük ekonomik krizlerden birini yaşarken işçi sınıfı insanca bir yaşam koşullarını ancak kendi mücadelesi ile elde edebilir.