Merkez Bankası Mart ayı toplantısında politika faizini 5 puan artırarak yüzde 50’ye çıkardı. Merkez Bankası’nın bu kararı, saray rejiminin yerel seçimlerin ardından neye hazırlandığının habercisi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tam da seçim öncesi böyle bir faiz artışına izin vermesi, hem içeride hem de yurtdışında sermaye çevrelerini ve sözcülerini pek sevindirdi. Sevinmeleri boşuna da değil. Çünkü seçim öncesinde faizlerin 5 puan birden artırılması, uygulamaya başladıkları “IMF’siz IMF programı”nı seçim sonrasında şiddetini artırarak azgınca uygulamaya başlayacaklarını gösteriyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu faiz artışının günler öncesinde yerel seçimlerden sonra önlerinde seçimsiz 4 yıl olduğunun altını çizen açıklamalar yapmıştı. Bu sözler, “IMF’siz IMF programı”nı pervasızca uygulama planlarının aylar değil yıllarca süreceğinin ilanıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da faiz artışı sonrası Çorum’da yaptığı seçim mitinginde, ekonomi programlarının çok iyi hazırlanmış olduğunu söyleyerek ekonomi kurmaylarına desteğini yineledi.
Erdoğan bu sözleriyle aynı zamanda iç ve dış sermaye çevrelerine, başlattıkları saldırı programını sapmadan uygulayacaklarını bir kez daha taahhüt etti. Sıcak para fonlarına selam göndererek, talep ettikleri programı sürdüreceklerini tekrarladı.
Merkez Bankası’nın faizini 5 puan birden artırması, bir yanıyla küresel sıcak para fonlarına tam teslimiyetin ifadesi. Sıcak para fonları, Erdoğan yönetiminin yana yakıla aradığı döviz kaynağını Türkiye’ye getirmek için taviz üstüne taviz, güvence üstüne güvence istiyordu. Birinci talebi ve şartı başlatılan “IMF’siz IMF programı”nın sapmadan uygulanmasıydı. İkincisi, elde ettikleri karı transfer ederken herhangi bir zorlukla karşılaşmama garantisiydi. Üçüncüsü ise en yüksek karı elde edebilmeleri için faizlerin yükseltilmesi, kurların ise onların gelişinden önce yükseltilmesi, sonraki dönemde ise kur artışının faiz getirisinden ve enflasyondan daha düşük tutulmasıydı.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz da defalarca bunun sözünü verdiler. En son Yılmaz Londra’ya giderek, bizzat Erdoğan adına küresel sıcak para fonlarına taahhütlerde bulundu. Bu ziyaretin ardından uluslararası kredi notu kurumlarından Fitch Türkiye’nin notunu artırdı. Ve yayınladıkları raporda “bu yoldan ayrılmazsanız notunuzu daha da artırırız” dedi.
Şimdi de Erdoğan, sıcak para fonlarının taleplerini yerine getireceklerini öncekilerden daha güçlü bir tonla seçim meydanlarında tekrarladı. Küresel fonlara ve sermaye sınıfına verilen bu söz, emekçilere yönelik topyekün bir saldırı harekatının da işaret fişeği. Krizin yüklerini emekçilerin sırtına yıkmayı hedefleyen bu harekat, bu kez öncekilerden daha kapsamlı olacak ve işçi sınıfının sınırlı kazanımlarını da ortadan kaldırmayı hedefine koyacak.
Çalışma yasalarında değişiklik bunun ilk adımı olacak. Yaldızlı laflarla sanki işçilerin yararına şeyler yapılacakmış gibi pazarlanan yeni düzenlemeler, işçilerin çalışma şartlarını daha da güvencesiz hale getirmeyi amaçlıyor. Getirilmek istenen geçici süreli iş sözleşmesi, hem işten çıkarmaları kolaylaştıracak, hem de kıdem tazminatını fiilen ortadan kaldıracak.
Esnek çalışma, uzaktan çalışma gibi düzenlemeler de güvencesizliğin yanı sıra çalışmaya ilişkin birçok maliyeti patronlardan alıp emekçilerin sırtına yıkacak. Bu uygulamalar aynı zamanda birlik ve dayanışma imkanlarını sınırlayarak, işçileri daha örgütsüz, yalnız ve güvencesiz hale getirmeyi amaçlıyor.
İkinci emeklilik diye pazarlanan düzenlemeler ise hem işçilerin maaşlarından sigorta şirketlerine zorunlu kesintiler yapılmasını getirecek, hem de sonraki yıllarda maaşlarının daha düşük tutulmasının bir aracı haline gelecek. En önemlisi, bu planın asıl amacı kıdem tazminatı hakkını gasp etmek. Birikmiş kıdem haklarını patronlara ve sigorta şirketlerine peşkeş çekmenin yanı sıra, patronlar için işten çıkarma son derece kolaylaşacak.
Şimşek’in sık sık dillendirdiği ücret politikası ile emekçilerin ekonomik büyümeden pay alması bir yana, ücret artışları enflasyonun altında tutularak emek iyice ucuzlatılacak, sömürü ve yoksulluk katlanarak artacak.
Bunların yanı sıra bildiğimiz zamlar, KDV ve ÖTV artışları gibi krizin yükünü emekçilerin sırtına yıkmanın klasik yöntemleri de daha yaygın ve şiddetli olarak uygulanacak.
Kamuda tasarruf adı altında işten çıkarmaların yanısıra eğitimden sağlığa kamu hizmetleri giderek daha fazla paralı ve ticari hale gelecek. Sosyal yardımlar kuşa çevrilecek ve sağlık için kesilen katkı payları hızla artacak.
Yükselen faizler, hayatını borçla veya kredi kartıyla çeviren düşük ve orta gelirli aileleri hacizlerle karşı karşıya bırakacak. Borçlanma yolunun tıkanması bu kesimin yaşam koşullarını hızla kötüleştirecek.
Saray rejiminin sermaye sınıfının ve küresel fonların karlarını garanti altına almak ve krizin yükünü işçi sınıfının üstüne yıkmak için planları böyle. Sermaye sınıfı damgalı bu planlara karşı işçi sınıfının da tek bir planı olmak zorunda: Her alanda ve her düzeyde birleşmek, örgütlenmek, dayanışmak ve mücadeleyi büyütmek.