İki depremin ortak paydası…

Kapitalizm sömürü ve ölüm düzenidir!

Sınıf ve emekçi kitleler, yıkıcı ve ölümcül bedeller ödemek istemiyorlarsa, doğadaki sarsıntıların uyarılarına ve bir yılı aşkındır şiddetlenerek süren ekonomik depremin gerçeklerine kulak vermelidirler. Zira işçi sınıfına, emekçilere, yeni nesillere ağır bedeller ödetmek üzere yalanlar ve hayallerle rıza üretmeye çalışan burjuvazinin ve iktidarının yıkımını başlatmanın ilk koşulu budur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 04 Ekim 2019
  • 08:25

Saray damadı Ekonomi Bakanı Berat Albayrak, 3 yıllık Yeni Ekonomi Programı’nı (eski adıyla Orta Vadeli Program) eylülün son gününde sundu. Üstelik her zamanki yılışık haliyle ve sunumdan dört gün önce yaşanan İstanbul depreminin yeniden hatırlattığı gerçeklere hiç aldırış etmeden… AKP-Erdoğan iktidarının, gerek bir yılı aşkındır ağır bir şekilde yaşanan ekonomik deprem gerekse doğal fay hatlarındaki gerilimin hatırlattığı gerçekler karşısındaki tutumu neredeyse tıpatıp aynıydı. Her iki konuda da aynı riyakarlık ve usta yalancılık, insan aklıyla aynı pişkinlikle dalga geçme ve hayaller yutturma tavrı saçılıyordu.

Servet hırsının gözlerini kör ettiği egemenler, uyaran ve hatırlatan İstanbul depremi üzerine en ilgisiz insanı dahi çileden çıkaracak bir yüzsüzlük sergileyebildiler. Depremin hatırlattığı gerçekler, ancak birkaç günlüğüne gündemde hakkettiği yeri bulabildi. Sonra yavaş yavaş olağan hale dönüldü. Hem de bir parça vicdanlı bilim insanları, beklenen büyük İstanbul/Marmara depremiyle ilgili acı gerçeği bir tokat gibi “kamuoyu”nun suratına çarpmışken… Deprem (doğal afet) şakaya gelmez gibi sözlerin dahi anlamını yitirdiği bir hale getirildi ülke.

Oysa Türkiye’de kapitalist düzenin ve gerici-faşist iktidarın çürümede hangi aşamada olduğu, son İstanbul depremiyle bir kez daha gözler önüne serildi. 17 Ağustos 1999 Marmara depremiyle yaşanan korkunç yıkım ve acıyı 20 yıl boyunca paraya ve ranta tahvil eden egemenlerin yüzündeki maske, 26 Eylül’de parçalara ayrıldı. 20 yılda deprem gerekçesiyle halktan kesilen vergiler 66 milyar TL’yi aşmışken, başta İstanbul olmak üzere Marmara kentlerinin depreme hiçbir şekilde hazır olmadıkları açığa çıktı. Yani bu devasa bütçenin, çok cüzi bir kısmı dışında, “yol yaptık, köprü yaptık, konut yaptık” teraneleriyle göz göre göre iç edildiği, doğanın testi ile sabitlendi. Yine de doğal afetlerin değil, omurgası kâr hırsı, sömürme, yağma, sefahat düşkünlüğünden oluşan kapitalizmin öldürdüğü/öldüreceği gerçeği sahipsiz halde orta yerde kalabildi.

Bunun yarattığı rahatlıkla olsa gerek, damat Albayrak, IMF heyetiyle görüşmelerin ürünü olduğuna dair çok sayıda emare barındıran Yeni Ekonomi Programı adı altındaki saldırı planını güle oynaya sundu. Ekonomistlerin “bu düpedüz IMF programıdır” mealindeki sözleri boşuna değil. İlkin, IMF bağlı ülkelerde olağan olarak gerçekleştirdiği “Madde 4 Görüşmeleri” kapsamında Türkiye’de olduğu halde, AKP-Erdoğan cenahı bunu gizli tutmaya çalıştı. İkinci olarak, devletin resmi işleyişinde YEP’in eylül ayının başında açıklanması gerekirken, ayın sonuna, yani IMF görüşmelerinin ve raporunun sonrasına bırakıldı. Üçüncü olarak da geçtiğimiz hafta yayınlanan IMF raporundaki isteklerle YEP’in esas maddeleri neredeyse bire bir örtüşüyor. Sadece bu bile (IMF adı anmadan, gizli kapaklı şekilde programını dayatmak), gerici-faşist iktidarın işçi ve emekçi kitlelerle dalga geçmeyi ifrata vardırdığının aleni resmidir.

Sözde programın ekonomik büyüme, işsizlik, enflasyon, cari açık (ihracat-ithalat farkı), kişi başı milli gelir vb. gibi kritik alanlardaki hedeflerinin tamamen ham hayalden ibaret olduğu, yandaş kesimden ekonomistlerin dahi geveleyerek kabul etmek zorunda kaldıkları bir gerçektir. İşinin ehli olanlar ise damadın YEP’inin “merdiven altı” olduğunu dile getiriyorlar.

Bunun böyle olduğunu görebilmek için bunlara bile gerek yok aslında. Damat Albayrak’ın tam bir yıl önce açıkladığı hedefleri tümden ıskalamış oldukları halde “yumuşak iniş yapmak”la övünmesi, toplumu harikalar diyarı masalıyla uyutmaya çalışması, geri-faşist iktidarın yalanlarının bağımlısı haline gelmemiş herkes için yeterince açıklayıcıdır. Geçen yıl enflasyon hedefi %9 olarak belirlenmişti, gerçekte temel tüketim maddelerinde %20’lerde seyrediyor. İşsizlik dizginlenecek, istihdam yaratılacaktı. Son bir yılda resmi rakamlarda bile tarihi rekor kırılarak işsizler ordusu 4,5 milyon’u aştı, gerçek işsizlik 7 milyona dayandı. Türkiye’de milyonlarca insanın borç batağına saplanması, milyonlarcasının mutlak yoksulluğa itilmesi, şirket iflaslarında rekorlar kırılması, devlet bütçesinde güya 75 milyar TL’den fazla tasarruf yapılacağı yerde milyarların çarçur edilmesi, milli gelirin sürekli düşmesi vb. gibi daha bir dizi başlıkta tam bir hüsran yaşandı.

Burjuva iktisatçıların dahi dalga geçtikleri böylesi bir hayal satma projesi her zamanki gibi sermaye temsilcileri tarafından tam destekle ve alkışlarla karşılandı. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “Yeni Ekonomi Programı’nda sorunlar doğru tespit ve teşhis edilerek, gerçekçi tedbirler ortaya konulmuş.” diyor. İSO Başkanı, “nitelikli ve sürdürülebilir büyüme hedefine dönülmesi”ni olumlu buluyor. TESK Genel Başkanı, esnaf camiası olarak YEP’e destek ve güvenlerinin tam olduğunu söylüyor. ATO’su, ASO’su, DEİK’i hepsinde bir heyacan almış başını gidiyor. Zira onlar hayallerin arkasında sırıtan gerçeğin, daha açık deyimle devlet kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmeye devam edeceğinin, daha az vergi ödeyeceklerinin, tersinden, işçi ve emekçilere yönelik kapsamlı saldırıların dozu arttırılarak sürdürüleceğinin gayet iyi farkındalar.

Hayaller bir yana bırakılırsa YEP, IMF raporunda işçi ve emekçi kitlelere yönelik saldırı başlıklarını bir bir içeriyor. Vergilerin tabana yayılması (yani ücretlinin sırtına daha fazla vergi yükü), kamu kaynaklarını kapitalistlere akıtmaya devam edilmesi, sosyal güvenlik harcamalarının kısılması, “Destekleyici emeklilik” ambalajıyla Bireysel Emeklilik Sistemi’nin yaygınlaştırılması, esnek çalışmanın hakim hale getirilmesi, ücretlerin düşük tutulması, kıdem tazminatının fona devir yoluyla gaspı vb. gibi hedeflerden oluşan bir saldırı paketidir söz konusu olan. Dolayısıyla Türk burjuvazisine de “merdiven altı” YEP’i alkışlamak dışında bir seçenek kalmıyor.

Burjuva düzenin ve dümenindeki gerici-faşist iktidarın YEP adıyla ambalajlanmış IMF programıyla ilgili heyecanının nereye kadar süreceği, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin tutumuna bağlıdır. Sınıf ve emekçi kitleler, yıkıcı ve ölümcül bedeller ödemek istemiyorlarsa, doğadaki sarsıntıların uyarılarına ve bir yılı aşkındır şiddetlenerek süren ekonomik depremin gerçeklerine kulak vermelidirler. Zira işçi sınıfına, emekçilere, yeni nesillere ağır bedeller ödetmek üzere yalanlar ve hayallerle rıza üretmeye çalışan burjuvazinin ve iktidarının yıkımını başlatmanın ilk koşulu budur.