Fransa’da genel grev 60. gününü geride bıraktı. Fakat günlük yaşamda genel grevin varlığından söz etmek pek mümkün değil. Fransa gibi büyük bir ülkede genel grev, Paris’teki tren, metro ve otobüs gibi toplu ulaşım işçilerinin omuzlarında bir yüke dönüşerek, mücadelenin tek bir cepheye indirgenmesine neden oldu. Bu ise taşıma işçilerine fazla sorumluluk yüklerken, destekçi diğer işçi bölüklerini atalete itti. Grev bir grup işçinin onur mücadelesine dönüştü. Zira genel grevi sarsıcı yapan, toplu ulaşım ağındaki işçilerdi. Hükümetin emeklilik yaşında geri adım manevrası ve işbirlikçi sendikaların hamleleriyle güç kaybedip grevden çekildiler. Burada esas sorun, işçilerin yarattığı basıncın bir sınıra dayanmasıydı. Burada üzerinde durulması gereken nokta, sınıf hareketinde basınç ve taviz denklemleridir.
Bir sınıf hareketinin kendi iç sürecini, başlangıcıyla sonu arasındaki gelişimi belirleyecek olan, karşılıklı basınç noktalarından faydalanabilmek ve tavizler karşısında kararlı durabilmektir. Basınç da taviz de, kimin hangi sırayla hangi hamleyi yapacağına bağlı olarak tüm süreci etkilemektedir. Hükümetin ilk günden “yasa, noktası virgülüyle değişmeyecek” demesi bir basınç hamlesidir. CFDT’nin (Fransa Demokratik İşçi Konfederasyonu) yasa gündeme girdiğinde yaş konusunda geri adımı ya da “dede maddesini” öne sürmesi ilk adımda tavizdir. Fakat diğer sendikalara üye işçilerin grevi bir ay geçmesine rağmen sürdürmesi de karşı basınçtır. Bu basınç ve tavizler süreci belirlerken, devrimci zeminin de birikim alanlarıdır. Eğer bunlardan yararlanılabilirse, hareketten düzenin yıkımına uzanacak bir ilerleme sağlanabilir. Gerisi gündelik ekonomik mücadelenin görev ve sınırları üzerinedir.
“Emeklilik Reformu”na sendikal mücadeleyle karşılık verilmesi, Fransa gibi bir ülkede beklenen bir gelişmeydi. Avrupa sınıf mücadelesinin kalbini olan Fransa’da böylesi kapsamlı bir saldırı yasası daha şiddetli bir sürecin habercisiydi. Özellikle son yıllarda sosyal devlet uygulamalarına yönelik sistematik kesinti paketleri, çalışma yaşamında köleliği katmerleştiren değişimler ve servet-sefalet uçurumunun derinleşmesi, süreklileşmiş direnişleri, kitlesel eylemleri, yeni eylem türlerini ortaya çıkarıyordu.
Fakat herkesin aklında Sarı Yelekliler’in öncesi ve sonrası sorusu vardı. Sarı Yelekliler’den önce de yasa karşıtı güçlü eylemler ortaya çıkmış, bazıları kendiliğinden gelişmişti. Ama Sarı Yelekliler hareketi, geçtiğimiz yıl sermaye hükümetinin benzin zammını merkeze alan saldırı yasalarının karşısında direnç noktası olmuş, bir dizi taviz ve geri adım sonrasında politize olmuş küçük gruplara daralmıştı. Hareket tüm saldırıyı göğüsleyemese de hükümetin sıkışması ve geri adımları bundan sonrasına dair beklentileri de etkiledi. Macron’un temsil ettiği Fransız emperyalist tekelleri için geri adım atmanın sınırları daralırken, saldırıların durması söz konusu değildi. Böylesi bir dönemde saldırı paketini geçirebilmek için daha sert baskı kurulacağı, esneme sınırının kırılmaya eş tutulacağı öngörülüyordu.
Burada önemli olan devletin ve burjuvazinin ne istediği değil, işçi sınıfının bunun karşısındaki konumlanışıydı. Sınıf, geçmiş genel grev deneyimleriyle eylem kültürlerini harmanlayarak, daha ileri çıkışın zeminini yarattı. Sendikal bürokrasi uzlaşı masalarında taviz koparmaya odaklanırken, işçiler yasanın tamamen geri çekilmesi üzerine plan kurdular. Bir kez daha görüldü ki, işçi sınıfının daha ileri mücadele hedeflerine ulaşabilmesi için, öncelikle sendikal bürokrasi engelinin aşılması gerekiyor. İşçiler de yasa karşıtı mücadelede önce kendi sendikalarının bürokratlarını hedeflediler. Hükümete ve bürokratlara karşı taban iradesiyle çıkarak genel grev sürecini ördüler. Basınç-taviz denkleminde işçilerin grev basıncı sendika bürokrasinin mücadeleye sürüklenme tavizini getirdi.
Bu genel grevleri öncekilerden ayıran, İşçi Forumları’nın oluşturulmasıdır. Forumlar, yerelden başlayarak işçilerin grev kararını ve yenileme sürelerini tartıştıkları zeminler oldu. Genel grev ve grevlerin doğal meclisi olan bu toplantılar, geleneksellikten çıkarak esas rollerini oynadılar. Sendikal bürokrasinin denetimini aşan bu forumlarda işçiler iradi bir hamleyle kendi genel grevlerini yarattılar.
İşçilerin basıncı karşısında sürüklenen sendika bürokrasisi hala diyalog ve uzlaşı sınırlarında dururken, işçilerin grev basıncı hükümeti taviz vermeye zorladı. İlk ay boyunca en ufak bir esneme dahi yapmayacağını ilan eden hükümetin verdiği taviz gerçek bir yenilgi sayılmaz. Fakat şu da bir gerçek ki, bu kadar güçlü bir basınç yaratılmasaydı, ne yaşta geri adım attırılabilir ne işçi ve emekçiler emeklilikle ilgili haklarını koruyabilirdi. Bugün için asıl geri adım, belli işkollarının yasa kapsamının dışına çıkarılmalarıdır. Ancak bunların da devletin hedefi olacağı kesindir. Hükümet, işçileri bugün bölüp grev dışına itmiş, işçiler de kendilerini kurtarmanın anlık duygularıyla ayrışmış, şimdilik köşelerine çekilmiş görünüyorlar. Macron hükümeti bunu Sarı Yelekliler hareketinin başında da yapmıştı. Kamyon şoförleri örgütünün sürece katılımını engellemek için hemen taviz vermişti. Sonrasında da parça parça hareketin tüm bileşenlerine belli tavizler verilmişti. Şimdi “şimdilik geri çekilme” olarak ifade edilen tavizler de çok farklı değil. Yasanın içeriğindeki kapsamlı saldırı göz önüne alındığında, “yaş maddesi” olsa olsa bir “jest”tir!
Saldırı kapsamını geniş tutan iktidar, yükselen mücadele karşısında önce taviz vermeyen “şeytan”, sonra orta yol adına bir jestle denge kurduğunu iddia ederek “melek” rolü oynuyor. Bu da sistemin ikiyüzlülüğünden başka bir şey değil. Fransa genel grevi bunun yeni bir örneğini sundu. Saldırı esasta devam ederken, sendika bürokrasisi hükümetle birlikte emeklilik fonu için kaynak arayışına ve devletin Maliye Bakanlığı’yla rol paylaşımına girişiyor. Bürokratların aklına burjuvazi için ayrılan kaynaklara işaret etmek gelmezken, işçilere yeni saldırı yasalarını bu bahaneyle gerekçelendirmeye çalışacaklar.
Kazanım arayan enerjiye bakmalı!
Genel grevin bitişi daha ilan edilmedi. Genel olarak geri çekilmeye rağmen mücadelenin hala sürdüğü yerde, her an yeni bir sıçrama ihtimali var. Ama genel anlamda bakıldığında, bugün için tek somut kazanım, sınıf mücadelesinde ortaya çıkan yüksek enerjidir. Bu genel grev dalgası ‘95 grevini hatırlatacak bir güç ortaya çıkarmış, bir buçuk milyonu aşan kitleyi sokağa çekebilmiştir. Özel sektör çalışanları da eylemlere son yılların en yüksek katılımını sağladılar. Bu oran birkaç yerde %15’leri ç yerde bulabilmiş olsa da, iki bin fabrikadan işçiler eyleme katıldı. Grev iradesi her şeye rağmen işçiler tarafından alınmış, geri çekilme de işçilerin iradesiyle gerçekleşmiştir. Dolayısıyla geri çekilme bir yenilgi sayılmaz. Sermaye cephesi şimdiden yeni saldırı yasaları hazırlarken, işçi sınıfı da yeni bir mücadeleye hazırlanacaktır.
Bu deneyim, kazanma yolunun tabandan ve üretimden gelen güçte olduğunun net bir ifadesidir. Hareketin, düzen sınırlarına çarparak belli sınırları aşamaması verili ana dairdir. Tavizlerin anlamsızlığı ve ücretli köleliğe karşı isyan, bilinci de geliştirecektir. Tarih her zaman biriktirmez, bazen biriken basıncın boşa düşürüldüğü dönemler vardır. Bu da işçi sınıfının önemli tavizler vermesine neden olmuştur. Son savaşa kadar tüm tarih bu basınç ve tavizler arasındaki gelgitleri anlatacaktır.
Genel grev, 2019’un birikiminin 2020’ye taşındığını gösteriyor. İşçi sınıfı kendi doğal eylem bilinciyle mücadeleyi düzen sınırlarını zorlamaya yönlendirebilmektedir. Yasal sınırlar içinde bir grev süreci yaşanmadığını görebiliyorsanız, birikimin görünenden daha güçlü olduğuna işarettir bu. Sınıf kendi sınırlarını zorlarken, enerjinin boşa gitmediği söylenebilir.
Son basınç ise komünistlerin omuzlarındadır. Devrime hazırlanmak için dünyanın dört bir yanındaki sınıf ve kitle hareketlerinden öğrenmeye odaklanırken, kendi mevzilerimizi de güçlendirmeliyiz.