Siyonist İsrail’in Gazze’yi hedef alan barbarca saldırıları devam ediyor. Vahşette sınır tanımayan Siyonistler, başta ABD olmak üzere batılı emperyalistlerden aldığı destekle aralıksız olarak Gazze’ye bombalar yağdırıyor. 7 Ekim’den bugüne çoğu çocuk ve kadın 10 binin üzerinde Filistinliyi katleden İsrail, işgal politikasını bir tür soykırım uygulaması ile sürdürüyor.
Tüm bu olup bitenler dünya kamuoyunun gözünün önünde ve Arap coğrafyasının orta yerinde yaşanıyor. Hal böyleyken, bölgedeki gerici Arap rejimlerinin ve Türk sermaye devleti gibi işbirlikçi devletlerin Filistin konusunda yıllardır sürdürdüğü pişkin riyakarlık, utanç verici boyutlar kazanarak tarihin kayıtlarına geçiyor. Gelinen yerde, emperyalist medya tekellerinin yalan ve dezenformasyona dayalı kara propagandası ise Siyonist barbarlığın vahşetini ve Filistin’de akıttığı oluk oluk kanı perdelemeye yetmiyor.
Enternasyonal dayanışmayı büyütmenin önemi
Gazze’de yaşanan soykırım saldırıları ve yıkım günlerdir kitlesel protestolara konu oluyor. Emperyalist ülkeler dahil olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde işçiler, emekçiler ve gençler Filistin halkıyla dayanışmayı büyütmek için irili ufaklı eylemler ve mitingler düzenliyorlar. Filistin eylemlerinin yasaklandığı Avrupa ülkelerinde dahi on binler Siyonist barbarlığa karşı sokaklara indi.
Bugün için Siyonist işgali durdurmaya yetmese bile, söz konusu eylem ve mücadeleler Filistin direnişinin dünya halkları nezdinde meşruiyetini koruduğunu, emperyalistlerin tüm çabalarına rağmen İsrail’e dünya kamuoyu nezdinde “haklılık” devşiremediğini ortaya koymaktadır. Gelinen süreçte bu eylem ve mücadeleleri büyütmek, emperyalist-Siyonist barbarlığa karşı birleşik-enternasyonal bir eksen oluşturmak; daha da önemlisi eylemleri her bir ülkede kapitalist devletlere karşı basınç oluşturacak güce-niteliğe ulaştırmak büyük bir önem taşımaktadır. Dünya çapında şimdiye kadar gerçekleştirilen kitlesel protestolar fazlasıyla anlamlıdır, fakat verilen mücadelenin sonuç yaratması her bir ülkede egemen sınıf ve devlet aygıtını İsrail’le ilişkiler konusunda basınç altına alan bir niteliğe sıçramasıyla mümkün olacaktır. Bu ise en başta merkezinde işçi sınıfının yer aldığı, somut talep ve istemlere dayalı politik grev ve direnişlerle mümkün olabilir. Etkinliği ve yaygınlığından bağımsız olarak, kimi ülkelerde taşımacılık ve liman işçilerinin gerçekleştirdiği iş bırakma ve blokaj eylemleri bu açıdan anlamlı örnekler olarak verilebilir.
Gerek Arap coğrafyasında gerekse İsrail’de her ulus ve dinden işçi sınıfı ve emekçilerin işgal karşısında vereceği mücadele ise çok daha kritik ve belirleyici bir yerde durmaktadır. Zira, dünya çapında işgale karşı devam eden hareketle bağı içerisinde, Ortadoğu’da ve İsrail’de gelişecek savaş ve işgal karşıtı mücadeleler Siyonistlere atılacak en büyük tokatlardan biri olacaktır.
Siyonist işgal ve sermaye devleti
Siyonist işgal ve soykırım saldırılarına karşı mücadeleyi büyütme sorumluluğu özellikle bölge ülkelerinin emekçileri açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Zira, emperyalizmin Ortadoğu’daki jandarması konumunda olan İsrail, en çok da bölge halkları için bir tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla, Ortadoğu halkları adına İsrail ile ilişkiler ve Siyonizm’e karşı mücadele sorunu, esasen emperyalizme karşı verilecek mücadelenin alanına girmektedir.
Tersinden, Ortadoğu’daki gerici-işbirlikçi devletler ve egemen sınıfların İsrail’le ilişkilenişini ve konumlanışını belirleyen temel etken de yine emperyalistlerle kurdukları ekonomik, siyasi, askeri vb. çok yönlü ilişkilerdir. Bu gerçeklik, bir NATO üyesi olarak Türk sermaye devleti için de olduğu gibi geçerlidir. Dolayısıyla, kendisi de Ortadoğu’da emperyalistlerin ileri karakolu konumunda olan, bu toprakları adeta emperyalist savaş ve saldırganlığın üssüne çeviren sermaye devletinin İsrail ile ilişkilerinde esasa dönük bir sorun bulunmamaktadır. Sermaye devleti, Siyonist işgal ve barbarlığın dizginlerinden boşaldığı dönemlerde dahi, ülke kamuoyunda prim toplamak için Filistin sorununu istismar etmenin dışında tek bir adım atmamıştır. Bu ikiyüzlü tutum, Türk sermaye devletinin resmi İsrail politikasının özü ve özetidir.
Emperyalizme, gericiliğe ve Siyonizm’e karşı mücadeleye
Gerici-faşist rejim iktidar koltuğuna oturduğu günden beri sermaye devletinin İsrail konusunda yıllardır sergilediği riyakar tutumun en sıkı takipçilerinden biri oldu. İsrail’le olan ticari, siyasi ve askeri ilişkileri her adımda geliştirirken, dinsel gericilikle sersemlettiği kesimleri denetim altında tutmak için “one minute” vb. çıkışlarıyla öncellerine parmak ısırtacak rezilliklerin altına imza attı.
Erdoğan yönetimi Siyonistlerin şu günlerde Gazze üzerinde tırmandırdığı soykırım saldırıları ve katliamlar karşısında da kendisinden bekleneni yapıyor: Hamaset ve Filistin sorunun istismarı! Bunun böyle olması eşyanın tabiatına uygundur. Zira, rejim hem varoluşunu hem de bugün elde ettiği konumu emperyalistlere sunduğu çok yönlü hizmetlere borçludur. Fakat, Siyonist işgal çığırından çıkmış bir şekilde devam ediyorken Filistin konusunda bu kadar pervasız, bu kadar rahat ve pişkince hareket edebilme gücünü, diğer bir dizi konuda olduğu gibi kendisini hedef alan toplumsal bir mücadelenin olmayışından almaktadır.
Bu verili koşullarda, sermaye devletinin ve gerici-faşist rejimin emperyalizmle çok yönlü ilişkilerini kitleler nezdinde teşhir eden, her adımda sınıfın antiemperyalist bilincini ve eylemini geliştirmeyi esas alan bir süreç örgütlemek fazlasıyla önemli bir yerde durmaktadır. Filistin gündemi bu açıdan sınıf ve emekçilere dönük politik müdahaleye geniş bir alan açmış bulunuyor. Toplumsal mücadele güçleri güncel sorumluluklarına bu gözle bakabilmeli, tam da Filistin’de yaşanan gelişmeler üzerinden emperyalizm gerçeğini, Türk sermaye düzeninin ve gerici-faşist rejimin emperyalistlerle ve Siyonistlerle kurduğu çok yönlü ilişkileri her yol ve yöntemle etkin bir teşhirin konusu edebilmelidir. Kitlelerin Filistin konusundaki duyarlılığını doğru bir alana ve doğru bir eylemli sürece kanalize edebilmenin yolu buradan geçmektedir. Gerici-faşist rejimin Filistin sorununu istismar etme alanları da ancak bu başarılabildiğinde daralacaktır.
Öte yandan, Filistin gündemi üzerinden rejimi açmaza alacak ve kaçış alanını daraltacak somut talep ve istemleri emekçi kitlelere mal etmek ise sürecin bir başka önemli ayağını oluşturmaktadır. “İsrail ile tüm ikili anlaşmalar iptal edilsin!”, “Emperyalistlere ait tüm üsler kapatılsın” vb. taleplerin kitleler tarafından sahiplenilmesi, hem gerici-faşist rejimi toplumsal bir basıncın altına sokacak hem de iktidarın tabanını oluşturan ve büyük oranda dinsel gericiliğin etkisi altında olan emekçiler nazarında maskesini yere indirecektir.