Emekçiler saray rejiminin hırslarına kurban gidiyor

Toplumun üstüne karabasan gibi çöken AKP-MHP iktidarı, emekçileri uçurumun derinliklerine sürüklemeye devam ediyor. İktidardakiler lüks ve şatafat içinde yüzerken, yoksulluğun ve ölümün emekçiler için “fıtrat” olduğunu söyleme yüzsüzlüğünden de vazgeçmiyorlar. Toplumun üstünde tepinerek, yaratmak istedikleri “dikensiz gül bahçesi”nin bekası uğruna her yolu mubah sayıyorlar. İşçi ve emekçilerin, bu sömürü ve zorbalık karşısında sustukça ve yaşananları çaresizce sineye çektikçe daha da kötü koşullarla karşılaşmaları kaçınılmazdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Nisan 2021
  • 21:52

Ekonomik olarak toplumun ihtiyaçlarına yanıt üretmekten imtina eden AKP iktidarı, mart başında kısmi önlemleri de gevşetince, Covid-19 salgının yayılma hızı hiç olmadığı kadar arttı. Ardından salgının korkunç tablosu gizlenemez hale geldi ve tekrar kısmi önlemlere gidildi. Fakat şimdiye kadar alınan kısmi önlemlerin hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığını toplum ödediği bedeller yeterli açıklıkta gösteriyor. 

Uyguladığı politikalarla toplumu salgınla baş başa bırakan AKP iktidarı, sermayedarların salgını fırsata çevirmesine ön ayak oldu ve ölüm pahasına çarkların dönmesini sağladı. Gerici-faşist iktidar, emekçilerin elindeki son lokmayı almak için leş kargaları gibi dönüp duran kapitalistlerin salgına rağmen arttırmış oldukları kârlarından dem vurup, salgınla ilgili gerçekleri gizleyerek, kendisine başarı öyküsü çıkartmayı da ihmal etmedi. 

 Salgın, toplumsal tabanı eridikçe kudurganlaşan Erdoğan-AKP rejiminin umurunda değildir ve bu her adımda ispatlanmaktadır. Salgının artış hızına aldırış etmeden sırf güç gösterisi yapmak için “lebalep” kongreler düzenleyen ve bununla arsızca övünen Erdoğan’ın tek uğraşı rejiminin ömrünü uzatmaktır. Bunun dışında kalan her şey onun için birer teferruattan ibarettir.

Rejimin bu aymaz tutumu nedeniyle insanlar kitlesel bir şekilde ölüme itilmektedir. Vaka sayılarının 60 bine ulaştığı şu günlerde herkes tarafından tam kapanma beklenirken, ekran karşısına çıkan Erdoğan yine aynı bilindik sözleri sarf etti. “Kısmi kapanma” olarak adlandırdığı önlemlerin içeriğine bakıldığında, “seyahat kısıtlaması” dışında dişe dokunur bir önlem olmadığı görülmektedir. Bilim insanlarının çağrılarına aldırış etmeyen ve her defasında bildiğini okuyan saray rejimi, toz pembe tablolar çizmekte ve pişkinlikte sınır tanımamaktadır. Fabrikalar salgının merkez üslerine dönüşmüş olmalarına rağmen üretim tam kapasite devam ediyor. Emekçiler toplu taşımada araçlarında hala da “lebalep” seyahat etmek zorunda kalıyorlar. Halihazırda bu tür sorunlar orta yerde dururken, salgının biteceğine dair hayaller hayal olarak kalmaya mahkumdur. 

Pandemide sermayenin çıkarlarını esas alan AKP şefi Erdoğan, bir yandan çarkların dönmesini sağlarken, diğer yandan da turizm sektörünün bir an önce açılmasını istemektedir. Koronavirüsün yayılma hızı yüzünden turizm sezonunun bir türlü başlamaması ve beklenen dövizin ülkeye girmemesi, Erdoğan’ın eteklerinin tutuşmasına neden olmaktadır. İnsanların hareket alanını kısıtlayarak güya salgını kontrol altına almaya çalışan Erdoğan, Ramazan ayını fırsata çevirmiş ve böylelikle kendi yaşam tarzını topluma dayatmanın vesilesi haline getirmiştir. Ayrıca bayram sonrasında turizm sezonunun başlayacağını müjdeleyerek, aslen sermayenin sağlığını düşündüğünü bir kez daha itiraf etmiştir.

Kaplumbağa hızıyla süren aşılamaya bakıldığında ise yalan ve hilekarlığın bu alanda da sürdüğü görülmektedir. Aşılamada dünyada ilk sıralarda yer aldıklarını söyleyen Erdoğan, bir ay içinde 26 öğretmenin ölmesini dert etmemektedir. Ne de olsa AKP militanları ve çevresi aşılanmış, onlar için salgın tehlikesi bertaraf edilmiştir. Öğretmenlere, işçilere, emekçilere aşılamada bir türlü sıra gelmezken, her nedense futbolcular ve turizm sektöründe çalışanlar aşılanmaktadır. Ayrıca ülkede salgın nedeniyle tehlike çanları çalmaya devam ederken, keza toplumun en az yüzde 60’ının aşı olması gerekirken, Libya’ya 150 bin doz aşı hibe edilmiştir. Savaş ülkesine aşı bağışlanması, ilk anda kulağa hoş gelebilir. Fakat saray rejimin asıl niyeti, eldeki sınırlı aşıyı dahi Libya’ya müdahale politikalarının aracına çevirmektir. Yerli aşıda ise hala oyalama taktiği uygulanmaktadır. Sağlık Bakanı 2020 Eylül’ünde yerli aşının kullanılmaya başlanması için nisan ayını işaret etmişti, fakat şimdi de “Sonbahara” denilmektedir. Yani yerli aşı hep başka bahara ertelenip durmaktadır.

Toplumun üstüne karabasan gibi çöken AKP-MHP iktidarı, emekçileri uçurumun derinliklerine sürüklemeye devam ediyor. İktidardakiler lüks ve şatafat içinde yüzerken, yoksulluğun ve ölümün emekçiler için “fıtrat” olduğunu söyleme yüzsüzlüğünden de vazgeçmiyorlar. Toplumun üstünde tepinerek, yaratmak istedikleri “dikensiz gül bahçesi”nin bekası uğruna her yolu mubah sayıyorlar. İşçi ve emekçilerin, bu sömürü ve zorbalık karşısında sustukça ve yaşananları çaresizce sineye çektikçe daha da kötü koşullarla karşılaşmaları kaçınılmazdır. Bir an önce bunu engellemek ve gerici-faşist düzene son vermek için haklar ve gelecek mücadelesini büyütmekten başka seçenek yoktur.