Düzenin açmazları ve devrimci hazırlık!

İşçiler, emekçiler ve tüm toplumsal mücadele dinamiklerinin; gerici faşist rejimin kendiliğinden çözülüp dağılacağı hayallerine kapılmaması, seçim aldatmacasına kanmaması ve yarının patlak verecek toplumsal mücadelelerine bugünden hazırlanabilmesi gerekmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 13 Eylül 2021
  • 07:52

Uzun bir dönemdir iktidarı ve muhalefetiyle düzen siyasetine rengini veren en belirgin olgu belirsizliktir. Bu belirsizliğin arka planında, başta ekonomik-mali kriz olmak üzere kapitalist sistemin her alanda gün geçtikçe ağırlaşan kriz ve çelişkileri yer alıyor.

Bugünün tablosunu nesnel veriler üzerinden değerlendiren birçok iktisatçı, Türkiye’nin ekonomisinin her an kırılmalara açık ince bir buz tabakasına benzetiyor. Sözkonusu kırılmanın, ekonominin adeta bir çöküşle yüze yüze kalmış olması nedeniyle mi, yoksa küresel kapitalist sistemde yaşanacak dalgalanma ve kırılmaların etkisiyle mi yaşanacağı tam olarak öngörülemiyor. Elbette ikisi bir arada Türkiye kapitalizminde büyük bir sarsıntıya yol açması da mümkün. Deyim yerindeyse, ekonomi kontrolden çıkmış ve nereye toslayacağı bilinmeyen bir kamyon misali ilerliyor.

Dış politika alanı da benzer bir tabloya sahip. ABD başta olmak üzere, batılı emperyalist güçlerle ilişkiler alanında biriken sorunlar yerli yerinde duruyor. Dahası, ara dönemde özellikle Suriye savaşı sürecinde Rusya ile kurulan ilişkilerin bekleyen faturası da henüz dinci-gerici iktidarın önüne koyulmuş değil. Öte yandan Rus emperyalizminin masasında da bir dizi koz el altında bekletiliyor. Her biri kendi içinde bataklığa dönüşmüş bulunan Afganistan, Libya, Suriye vb. savaşlarından nasıl çıkılacağının yanıtı ise koskoca bir boşluk.

Dahası var. Tümüyle kontrolden çıkmış bulunan pandemi büyük bir insan kırımına yol açarak ilerliyor. Çevresel yıkım giderek büyük bir kriz dinamiğine dönüşüyor. Toplum yaşamını alt üst eden sosyal-kültürel sorunlar artık sürdürülemez hale gelmiş durumda, vb...

Düzen siyasetinde yaşanan tıkanma ve kriz bu tabloyu kendi cephesinden tamamlıyor. Öte yandan, içten içe kaynayan gerici-faşist iktidar bloğu, Erdoğan Bayraktar ve Sedat Peker gibilerinin eski defterleri açması örneğinde olduğu gibi, yaşadığı krizi yönetmekte giderek daha fazla zorlanıyor. Her bakımdan çivisi çıkmış bir Türkiye gerçekliği ile yüz yüzeyiz.

***

Bu kapsamlı ve çok yönlü sorunlar, düzen siyasetinde öne çıkan tüm güçleri büyük bir açmaz içerisine almış bulunuyor. Gerici-faşist iktidar ekonomi yönetimini krizin tüm faturasını işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya endekslemiş durumda. Zira ekonomik-mali alanda yaşanan sıkışma iktidara başka manevra alanı bırakmıyor. Krizin acı faturasını çıplak baskı ve zorbalıkla emekçilere dayatmak dışında bir yol bulunmuyor. Buna “ekonomimiz şahlanışta” propagandası eşlik etse de, tam bir utanmazlık örneği olan bu ölçüsüz yalanlara artık kimse inanmıyor.

Pandemi cephesindeki durum çok daha vahim bir seyir izliyor. İktidar, başından beri pandemiyi yönetemediği gibi, sorumluluğu her fırsatta kendi dışındaki “güçlere” ya da bütünüyle toplumun omuzlarına yıkmaya çalıştı. Bugün de bu çizgisinden milim şaşmış değil. Orta yerde duran salgın yıkımına ve buna bağlı olarak ağırlaşan sorunlara rağmen hiçbir önlem alınamıyor, gerçek durumu yansıtmayan rakamlarla insani kırımın gerçek tablosu gizlenmeye çalışılıyor.

Uluslararası ilişkilerde ise emperyalizme tam hizmet ve savaş-kriz bölgelerinde ABD ve NATO bekçiliğini üstlenme çizgisi üzerinden efendileri ile yaşadığı sorunları yatıştırmaya çalışan gerici-faşist rejim, gelinen yerde tümüyle kendi bekasına odaklanmış durumda. Bu nedenle düzen siyasetini de yakın geleceğini güvenceye alma bakışıyla dizayn etmeye çalışıyor. Seçim ve siyasi parti yasalarında değişiklikler gündeme getiriyor. Faşist zorbalığı tahkim eden fiili-yasal uygulamaları devreye sokuyor. Irkçı-şovenizmi kışkırtıyor, toplumu gerici temeller üzerinden taraflaştırarak, bölüp parçalamaya çalışıyor. Yaşanan her büyük felaketi (orman yangını, sel, deprem vb.) istismar ederek ilerici-muhalif güçlere saldırıyor. Güç ve etkisini günden güne yitiren iktidar bloğu, ömrünü biraz olsun uzatabilmek için her türlü kirli yol ve yöntemi kullanmaktan geri durmuyor.

Öte yandan, toplumsal yaşamda onca sorun birikmiş durumdayken, kriz ve pandeminin yol açtığı yıkım açlığı, yoksulluğu ve gelecek kaygısını görülmemiş boyutlara taşımışken, düzen muhalefetinin ajandasında seçimlerden başka bir şey yok. Sabah akşam anket sonuçları yayınlayan, toplumun karşısına “Türkiye’yi yönetmeye hazırlanıyoruz” söylemi ile çıkan düzen muhalefetinin de kapitalist sistemin yapısal ürünü olan çok yönlü krizleri nasıl yöneteceği bir sır değil. Yaklaşık 80 yıldır yapıldığı gibi, yine fatura işçi ve emekçilere ödettirilecek. Bu haliyle düzen muhalefetinin dilinden düşürmediği seçim masalı en çok da gerici-faşist iktidarın işine yarıyor. Zira, her vesileyle toplumun gündemine sokulan seçim beklentisi, çok yönlü sorunların altında ezilen ve öfke biriktiren emekçileri oyalamanın, edilgenliğe mahkûm etmenin bilinen en etkili yöntemi.

***

İktidarı ve muhalefetiyle, kriz içerisinde debelenen düzen siyasetinin en büyük avantajı ise hala da kendisini tehdit eden toplumsal bir mücadelenin gelişememiş olmasıdır.

Emekçi kitlelerin örgütsüzlüğü ve dağınıklığı, toplumsal mücadele güçlerinin ise henüz kendisini kuşatan çok yönlü cendereyi parçalayamaması, kapitalist sistemin çok yönlü sorunları altında bunalan sermaye düzenine bugün için nefes aldırabiliyor. Fakat bu tablonun geçici olduğunu bizzat kendi deneyimleri üzerinden biliyorlar. Zira, ne yaparlarsa yapsınlar, açlığın, yoksulluğun, sömürünün ve kölece yaşam koşullarının altında bunalan, adeta burnundan soluyan emekçi yığınları ilelebet faşist baskı ve zorbalıkla dizginleyemezler. Seçim aldatmacasıyla oyalayamazlar. Çünkü, kapitalist sistemin halihazırda ağırlaşarak devam eden çok yönlü krizleri, bu krizlerin toplumda yarattığı yıkım tablosu emek ile sermaye arasındaki çelişkileri her geçen gün keskinleştirmekte, yeni kitle ve sınıf hareketlerine ebelik etmektedir.

Bu nedenle, işçiler, emekçiler ve tüm toplumsal mücadele dinamiklerinin; gerici faşist rejimin kendiliğinden çözülüp dağılacağı hayallerine kapılmaması, seçim aldatmacasına kanmaması ve yarının patlak verecek toplumsal mücadelelerine bugünden hazırlanabilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, tüm ilerici ve devrimci güçlerin önünde bu boş beklentilerle mücadele etme, büyüyen tepki ve hoşnutsuzluğu harekete geçirme, direniş odaklarını yaygınlaştırma, tüm güç ve olanakları birleştirerek devrimci mücadele mevzilerini büyütme sorumluluğu durmaktadır.

Bu başarılabildiğinde, kapitalist sistemi pençesine alan onulmaz krizleri daha da derinleştirmek, sömürü düzenini alaşağı etmenin koşullarını giderek olgunlaştıracak bir mücadeleyi yükseltmek mümkün olabilecektir.