6 Şubat’taki büyük yıkımın üzerinden bir ay geçmeden, ülke gündemi düzen siyasetindeki birtakım kirli pazarlıkların yansıması olan gelişmelerle meşgul edilmeye başladı. Yakınlarını kaybetmiş milyonlarca insan acılarla baş etmeye çalışırken, depremzedeler bin bir sorunla boğuşurken düzen siyasetinin gündemini artık farklı şeyler var.
AKP-MHP rejimi ağır bir vebalin altında bulunmasına rağmen her şeyi seçimlere endekslemiş, sahte gündemler üretmeye başlamış, işlediği ağır suçları unutturmak için gerçekleri dile getirenleri ise tehditle susturma konusunda daha da pervasızlaşmıştır. Milyonların yaşadığı sorunlara çözüm bulmak için kayda değer bir çaba harcamayan bu rejim, deprem bölgelerinde yandaşlara ihale dağıtmak için elini çabuk tutuyor. Yapılan açıklamalara göre dağıtılan ihalelerin toplamı şimdiden 40 milyar TL’yi aşmıştı. Depremzedeler için toplandığı söylenen para bir kez daha yağma ve talan çarkından beslenen şirketlere peşkeş çekiliyor.
***
Saray rejimi uğursuz işlerine devam ederken düzen muhalefeti ise “cumhurbaşkanı adayı kim olacak” üzerinden yürütülen pazarlıklarla çalkalandı. “Millet İttifakı” adıyla anılan Altılı Masa, ittifakın ırkçı kanadını temsil eden İYİ Parti şefi Meral Akşener’in masadan kalkması, ardından geri dönmesiyle yaşanan kriz aşılmış görünüyor. Altılı Masa’yı yerden yere vuran bir açıklama yaparak yolunu ayıran Akşener, alttan gelen basıncın da etkisiyle attığı adımın bir tür “siyasi intihar” olduğu anlaşılınca, geri adım atmak zorunda kaldı.
“Masadan kalkma hamlesi”nin ardında yatan nedenlere dair farklı değerlendirmeler yapılsa da yaygın kanı Akşener’in bu hamleyi “kişisel bir kararla” yapmadığı yönünde. Kimilerine göre devlette “özel görevi” olanlar, kimilerine göre “beşli çete” diye anılan yağma ve talandan beslenen Saray rejiminin oligarkları İYİP şefine bu adımı attırdı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemeyen ya da olup yenilmesini isteyenler Akşener’in hamlesinden memnun olduklarını ifade ettiler. Tabii bunların başında Tayyip Erdoğan ve müritleri vardı. Saray’dan beslenen medya ile troller de onları takip ettiler.
İYİP şefinin Altılı Masa’ya dönmesi, AKP-MHP şeflerinin açmazını daha da derinleştirmiş görünüyor. Zira “muhalefeti böldük, bu iş tamam” deme hevesleri kursaklarında kaldı. Bundan dolayı faşist partinin şefi Devlet Bahçeli bile Akşener’in tutarsızlığını diline doladı. Oysa MHP şefi Tayyip Erdoğan’a en ağır küfürleri, en okkalı hakaretleri ettikten sonra Saray’ın çöplüğünden beslenmeye başlamıştı. Yağlı kemikler önüne atılınca, AKP şefinin “baş fedaisi” oldu.
***
Meral Akşener’in hüsrana uğramış bir şekilde Altılı Masa’ya dönmesi, yapılan pazarlıklar ve ardından adayın açıklanması krizin "şimdilik" aşıldığına işaret ediyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı adayı ilan eden "Millet İttifakı", yaşadığı kısa süreli krizin ardından "umut" estirmeye başladı. Aday ilan edildikten sonra CHP’de "veda konuşması" yapan Kılıçdaroğlu, belli vaatleri sıralayarak seçim kampanyasını başlattı.
Yansıyan haberlere göre Altılı Masa’daki diğer beş partinin şefleri cumhurbaşkanı yardımcısı olacak. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise “Cumhurbaşkanı’nın uygun göreceği bir zamanda, tanımlanmış görevlerle” cumhurbaşkanı yardımcıları arasına katılacaklar.
Bu arada kurulacağı var sayılan hükümetin bakanlıklarının paylaşımı konusunda da kıran kırana pazarlıkların yapıldığı söyleniyor. Bu konuda tüm ayrıntılar açığa çıkmasa da partilerin birer bakanlık istediği, İYİP'in ise içişleri ve Aadalet bakanlıklarını talep ettiği öne sürüldü. Akşener’in elinde yüzlerce kişilik bir liste olduğu ve bunlara dokunulmazlık talep ettiği ifade ediliyor. İddialara göre, İYİP iki bakanlığı ele geçirebilirse listedeki suçluları koruyabilecek. Listede beşli çete başta olmak üzere AKP döneminin talanından büyük pay alanlarla TÜSİAD üyesi kapitalistlerin önemli bir yer kapladığı söyleniyor.
“Her dönemin kazanını” olan TÜSİAD üyesi sermayedarlarla beşli çete tipi Saray rejiminin önde gelen talancı kapitalistlerinin Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olduklarına dair pek çok veri vardı. Kılıçdaroğlu’nun onlarla görüşmeyi reddettiğini ilan etmesi ve çaldıkları 418 milyar doları geri alacağını iddia etmesinden sonra daha da hırslandıkları söyleniyor. Spekülasyonlara konu olan “Meral Akşener’in listesinde” yer alan bu kişilere, Kılıçdaroğlu seçilirse, Akşener ve partisinin kalkan olmak istediği yönünde iddialar var. İYİP'in önde gelen şeflerinden Koray Aydın’ın Cengiz Holding patronuyla gizli bir görüşme yapması, bu iddiaları güçlendiriyor.
***
“Hali İbrahim sofrası” metaforunu kullanan Kılıçdaroğlu, sermaye devletinin zulmüne uğrayanların yaralarına merhem olacağını öne sürüyor. Bu arada İYİP'in masaya dönmesi, Akşener’in “CHP HDP ile görüşebilir ama bizi bulaştırmasın” yönlü açıklamaları, HDP’nin Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini açıklaması gibi gelişmelerin Saray rejiminin zorbalığından bıkan toplumun geniş kesimlerinde "umut" yaratmaya başladığını söylemek mümkün.
AKP-MHP ortaklığıyla kurulan dinci-faşist rejimden kurtulma isteğinin güçlü olması doğaldır. Zira geniş emekçi kesimleri sefalete mahkum eden bu mafyatik rejim, milyonlarca insanı depremde ölüme terk ederek halka karşı işlediği suçlara en ağırını ekledi. Hal böyleyken Saray rejiminin zorbalığından kurtulmak isteyenlerin düzen muhalefetinden medet ummaları, bir çıkış yolu olmasa da verili durumun yansımalarından biridir.
Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği ekonomik, demokratik, sosyal, siyasal vaatleri yerine getirmek isteyeceği varsayılsa bile, bunların çoğunun gerçek hayatta bir karşılığı bulunmuyor. Zira mafyatik Saray rejiminin kurduğu yağma ve talan düzeninde çok daha derinleşmiş olsa da bu sorunların esas kaynağı kapitalist sistemdir. Bu suçların işlenmesinde esas rolü oynayan sermaye devleti tüm kurumlarıyla işbaşındadır. Hal böyleyken, Kılıçdaroğlu’nun bir zulüm aygıtı olan kapitalist devleti toplumla barıştıracağını iddia etmesi, boş hayaller yaymaktan başka bir anlam taşımıyor. Ordu dahil bütün militarist aygıtlarını halka karşı pervasızca kullanan, bugün bile kontrgerillanın simgeleriyle tehditler savuran bir devletin “toplumla barıştırılacağı” iddiasının bir karşılığı olabilir mi?
***
Sermaye sınıfının pervasızlığına ve bu sınıfı temsil eden Saray rejiminin zorbalığına karşı kitlesel bir direnişin geliştirilemediği bu dönemde emekçiler yazık ki, umutlarını düzen muhalefetinin kurduğu ittifaka ve onun adayı Kılıçdaroğlu’na bağlamış görünüyor. Seçilmesi durumunda sistemde birtakım yüzeysel değişiklikler yapacak olsa da Kılıçdaroğlu’nun da esas olarak sermaye sınıfı için çalışacağından kuşku duymak için hiçbir neden yok. Sistemin tüm bünyesini saran kriz, çürüme, çeteleşme dikkate alındığında, düzen muhalefetine bağlanacak umutların boşa düşmesi kaçınılmazdır.
Elbette emekçiler 20 yıldır bu talan ve zulüm düzeninin tepesinde bulunan AKP ile suç ortaklarından hesap sormalıdır. Ancak hesabın sadece seçimlerde bir oy kullanarak sorulabileceğini sanmak ham hayaldir. Bunun yolu işçi sınıfı ile emekçilerin örgütlü mücadeleyi yükseltmesi, deprem başta olmak üzere Saray rejiminin işlediği ağır suçların hesabının sorulması için ciddi bir toplumsal basınç uygulamasıdır.
Bir kez daha vurgulamak gerekiyor ki, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların, gençlerin ve tüm ezilenlerin temel sorunlarının kaynağı kapitalist sistemdir. Dolayısıyla seçimleri kimin kazanacağından bağımsız olarak her alanda örgütlü mücadelenin yükseltilmesi hem güncel ekonomik/demokratik, sosyal/siyasal taleplerin kazanılması hem her sorunun kaynağı olan bu sömürü ve kölelik düzeninden kurtuluşa giden yolu açmak için olmazsa olmazdır…