İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun düzenlediği Karadeniz gezisine kattığı bazı ‘gazeteci’ isimler, tartışmalara vesile oldu. Ertuğrul Özkök, Nagihan Alçı, Akif Beki gibi AKP-Saray rejimine hizmet eden kişilerin basına yansıyan bir fotoğrafta yer almaları farklı tepkilere neden oldu. İmamoğlu’nun eleştirilere verdiği tepki ise, soruna tuz-biber ekti.
Saray rejiminin medyadaki tetikçileriyle poz veren İmamoğlu, kendisine oy veren milyonlarca insanı hiçe sayan bu tutumunun eleştirilmesine ise, ‘tipik bir burjuva politikacısı olduğunu’ kanıtlayan bir tepki verdi. Eleştirilere, “Bu kardeşiniz için vız gelir tırıs gider. Hiç umurumda değil” yanıtı veren İmamoğlu, dinci-faşist saray rejiminin zihniyetiyle bir sorunu olmadığını, Alçı-Özkök-Beki (Beki son dönemde ‘muhalif’ oldu) üçlüsünü kucaklayarak göstermekle kalmadı, eleştirilere küstahça yanıt vererek gericilerle kucaklaşmaya devam edeceği mesajını da verdi.
Özür mü kabahat mi?
Eleştiriler karşısında sergilediği kibir geniş tepkilere neden olunca “özür” dilemek zorunda kalan İmamoğlu, bunu yaparken de, gericilerle ilişkilerinin devam edeceğini de dile getirdi.
Konuyla ilgili açıklamasında, “Ben çiftçi çocuğuyum. Benden kibir doğmaz. Bu yakıştırmaları yapan arkadaşlardan sadece ve sadece, dün bir konuşmada yaptığım ‘vız gelir, tırıs gider’ lafımdan dolayı özür diliyorum. Ama onun ötesinde yapılan bütün konuşmalarımın ve eylemlerimin arkasındayım…” ifadelerini kullanan İmamoğlu, sadece ve sadece ‘vız gelir, tırıs gider’ lafından dolayı özür diliyor. Yani İmamoğlu, biri “bütün zamanların en rezili” diye anılan, diğeri Fethullah Gülen cemaati militanlığından saray rejiminin en azgın tetikçiliğine terfi etmiş, öteki bir dönem AKP şefinin basın sözcülüğünü yapmış bu üçlü ile ‘iyi işler’ yaptığını iddia ediyor ve arkasında duruyor.
Düzen siyaseti/düzen gazeteciliği
Düzen siyasetinin şefleri her zaman otobüslerine ya da AKP şefi örneğinde olduğu gibi uçaklarına gazeteci doldururlar. Bu da burjuva siyasetçilerle burjuva medya/burjuva gazeteciler arasında kirli/girift ilişkiler kurulmasına zemin hazırlar. Bu zehirli iklimde kelimenin gerçek anlamında gazetecilik yapmak kolay değil elbet. Bu ancak gerçekten ideali, değerleri, ilkeleri olanların üstesinden gelebileceği bir iştir. Bundan dolayı burjuva medyada gerçek gazetecilere “nadiren” rastlanır. Bu konuda tutarlı bir duruş sergilemeye çalışanlar ise, sermaye iktidarının hedefinde olurlar.
Düzen gazetecilerinin çoğu, kim başta ise onun otobüsüne/uçağına atlarlar. Bu tiksinti verici tiplerin en kıdemli ve en pervasız temsilcilerinden biri Ertuğrul Özkök’tür. Düzen kurumlarının dünyasında ilke-değer-tutarlılık-haysiyet gibi meziyetlere yer olmadığı için, düzenin hizmetindeki gazeteciler bir otobüsten öbürüne seri şekilde geçiş yaparlar.
Burjuva siyasetçiler cephesinde de durum aynıdır. Onlar da işlerine yarayacağını, kendilerine iyi hizmet edeceklerini var saydıkları gazetecileri etraflarında toplamaya başlarlar. Bu hem düzenin siyasetinin hem düzen medyası gazeteciliğinin sefaletinin resmidir.
Bir de ‘kucak’ meselesi var
Burjuva gazeteciler düzen politikacılarının kucağına oturmaktan ‘kıvanç’ duyarlar. İşin iğrenç yanı çıkarları çatıştığında ya da etrafında durdukları düzen siyasetçileri arasında gerilim olduğunda birbirlerine de girerler. Saray rejiminde ise, beslemeler arasında çatışmalar birbirini izler. Zira böylesi rejimlerde ‘sarayın en iyi soytarısı benim’ rekabeti şiddetlenir. Yıllardan beri dinci-gerici saray beslemeleri arasında cereyan eden çatışmalar bu kepazeliğin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor.
Bu son olayda da halen saray rejiminin çöplüğünü eşeleyenler, İmamoğlu’nun otobüsüne binenlere saldırdı. Tayyip Erdoğan’ın ‘kucağında’ oturanlar, diğerlerini İmamoğlu’nun ‘kucağına’ oturmakla itham ettiler. Düzen siyaseti ile düzen gazeteciliğinden yansıyan bu rezil tablo, dinci-faşist rejimden bıkan milyonlara “her şey güzel olacak” diye vaatlerde bulunan burjuva politikacısının çapını da gözler önüne seriyor.