31 Mart seçimlerinde ağır bir hezimete uğrayan AKP’nin şefi Tayyip Erdoğan; tehdit ve hakaret dilini kısmen “değiştirmek” zorunda kaldı. Zira, geniş kitlelerin seçimlerde gösterdiği “pasif” tepki, saray rejiminin meşruiyetini ortadan kaldırdı. Ancak mecburiyetten kaynaklanan söylemdeki bu kısmi değişim, dinci-faşist zihniyetin de değiştiği anlamına gelmiyor.
AKP-MHP rejiminin 31 Mart sonrasındaki icraatları, emekçilere düşman ve kokuşmuş zihniyetin aynı şekilde yönetmeye devam ettiğini gözler önüne serdi. Taksim’i emekçilere kapatan bu zihniyet, 1 Mayıs’ın hemen ardından ilerici-devrimci güçlere karşı adeta “sürek avı” başlatarak topluma şu mesajı verdi: “Zorbalar işbaşındadır. Keyfi polis baskınları, ısmarlama yargı kararlarıyla tutuklamalar devam edecek…”
Saraçhane’deki 1 Mayıs eylemine katılan en az 60 kişinin evi basıldı. Onlarcası ise tutuklandı. Polis evlere baskınlar düzenleyip insanları gözaltına alırken, sahneye çıkan faşist partinin şefi Devlet Bahçeli, 1 Mayıs’ta Taksime çıkmak isteyenlere kin kustu; Taksim 1 Mayıs’ına katılanlar için “Biliniz ki, haçlı kalıntısı ve düşman bakiyesidir” dedi. Tehdit ve uyduruk laflardan oluşan nutkunda Marx’a da dil uzatan faşist Bahçeli, sistemin kendisine biçtiği o sefil rolü birkez daha mecliste sahneledi.
***
Saray rejimi evlere gece yarıları baskınlar düzenlemek, kitlesel tutuklamalar yapmak gibi “rutin” işlerine devam ederken, 2 Mayıs’ta CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Tayyip Erdoğan görüşmesi gerçekleştirildi. Görüşme henüz gerçekleşmeden “siyasette normalleşme” tartışmaları başlatıldı. Her zaman “kutuplaşma, düşmanlaştırma, şeytanlaştırma” politikalarıyla etrafa kin saçan saray rejiminin sözcüleri de konuya dair açıklamalar yaptı. ‘Siyasette normalleşme’ üzerine övgü dolu laflar edip, bunun “özlenen bir tablo” olduğunu bile söylediler. Dinci-gerici cenahta riyakarlık yine her zamanki gibi zirve yaptı.
Özgür Özel ile CHP tarafı ise, saray rejiminin yarattığı “kutuplaşmayı” ortadan kaldırmakla mükellef olduğunu açıkladı. Parti yöneticileri, Türkiye’nin birinci partisi olmasının CHP’ye bu misyonu yüklediğini savundular. Özel, “tüm toplumu kucaklama” söylemiyle 1 Mayıs’ta Saraçhaneye gitti, ertesi gün AKP şefiyle görüştü, 3 Mayıs’ta DEM Parti eş başkanlarını ağırladı, 6 Mayıs’ta Denizlerin anmasına katıldı, 7 Mayıs’ta MHP şefi Devlet Bahçeli’yi ziyaret etti, devamında saray beslemesi troller ordusunun yöneticilerinden birini makamında kabul edip fotoğraflar çektirdi…
***
Toplumun geniş kesimleri, 2002’den beri işbaşında olan dinci-gericilerin tehdit, hakaret ve küfür karışımı vaazlarından elbette bıkıp usandı. Farklı söylemler duymaya susamış bir toplum yaratan Erdoğan yönetiminin “kutuplaştırma” politikası 31 Mart’ta hezimete uğradı. Hezimetin etkilerini sınırlamak, yeni koşullara uygun kirli planlar yapabilmek için zaman kazanmak, içine düştükleri “meşruiyet krizini” kısmen de olsa unutturmak isteyen saray rejimi için “normalleşme” bir ihtiyaç haline geldi. Nitekim Tayyip Erdoğan Özgür Özel’in görüşme talebine hemen olumlu yanıt verdi. Oysa AKP şefi kısa süre öncesine kadar Özel’e hakaret eden bir üslupla konuşuyordu.
Peş peşe gerçekleştirilen görüşmelerin ardından yapılan açıklamalarda dinci-faşist rejimin şefleri “normal” kişilermiş gibi topluma sunuldu. Öyle ki, Özgür Özel’in MHP şefiyle yaptığı görüşme hakkında dizdiği övgüler “akla ziyan” cinstendi. Hem de çok zaman önce değil 11 Nisan’da faşist parti şeflerinden Feti Yıldız’ın Özel’i ölümle tehdit etmesine rağmen. Neyse ki, 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyenlere “düşman bakiyesi” diye saldıran Devlet Bahçeli “normal” değil bir faşist olduğunu hatırlatmakta gecikmedi.
***
Özgür Özel’in ülkenin üzerine bir kabus gibi çöken dinci-faşist şefleri ve trollerini “normal” diye sunmasına farklı kesimlerden tepkiler geldi. Evet, toplumun çoğunluğu “kutuplaştırıcı” ve kendisine biat etmeyeni düşman ilan eden zihniyetten bıktı. Ancak baskı ve zorbalığa dayalı bir rejim kurup ülkeyi yağmalayan, emekçileri derin bir sefalete iten, kadınlara düşman olan, gençleri geleceksiz bırakan, çocukları orta çağ artığı ideolojisiyle zehirleyen sermaye iktidarının önde gelen temsilcilerinin makyajlanıp “normal” diye pazarlanmasına da karşıdır.
“Normalleşme” girişimi bağlamında atılan adımlara dair farklı eleştiri ve uyarılar da yapıldı. Bu tür değerlendirmeler daha çok CHP’ye yakın çevre ya da kişilerden geldi. Bu tartışmalar devam ederken, sokaklara çıkacağını ilan eden CHP bir eylem planı açıkladı. Bu dönemin “yumuşama” olarak tanımlanamayacağını söyleyen Özgür Özel, “sokaklarda, meydanlarda, Meclis’te ve sahada toplumun sıkıntılarını gündeme getirmeye devam edeceklerini, bu kapsamda Merkez Yönetim Kurulu’nu Soma faciasının yıldönümünde Soma’da toplayacağını” söyledi.
Cumhuriyet.com.tr’de yer alan “Yumuşama’ yok: CHP alanlara çıkıyor” başlıklı habere göre eylem programı şöyle: 18 Mayıs’ta “laik eğitim” ve “çağdaş müfredat” çağrısıyla atanmayan öğretmenler ve aileleriyle İstanbul Saraçhane Meydanı’nda; 26 Mayıs’ta ise emeklilerle Ankara Tandoğan’da mitingler yapılacak. Yanı sıra Temmuz’da zam bekleyen asgari ücretlilerle “adalet” temalı miting gerçekleştirilecek.
CHP sermayeyi temsil eden sınıfsal yapısı gereği sokak eylemlerinden uzak duran bir politika izliyor. Zira “sosyal demokrat” olduğunu iddia etse bile sermayeyi temsil eden hiçbir parti kitlelerin sokaklara çıkıp hakları için mücadele etmesini istemez. Tek adama dayalı dikta rejim kurulurken CHP’nin kitleleri sokaktan uzak tutmak için çaba harcaması tesadüf değil, misyon gereğidir.
Hal böyleyken CHP’nin birden sokaklara çıkma kararı alması, saray rejiminin yarattığı yoksulluk ve sosyal yıkımın emekçiler için tahammül sınırlarını aşmasıyla bağlantılıdır. IMF’den övgü alan saray rejiminin yeni program ise bu durumu daha da vahim hale getirecektir.
Özünde “Mehmet Şimşek programına” itiraz etmeyen CHP, emekçilerin tepkilerini kendi potasına akıtma hesabıyla sokaklara çıkma kararı almış görünüyor. Emekçilerin kendi inisiyatifleriyle sokaklara çıkmak yerine bir düzen partisinin çizeceği alanda hareket etmesi her şeyden önce sermaye sınıfının talebidir. Zira tüm kapitalistler “Şimşek programı” adıyla anılan sosyal yıkım saldırısının bir an önce başlatılmasını sabırsızlıkla bekliyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin IMF patentli programlara karşı büyük bir direnç gösterdiğini bilen sermaye sınıfı ve onun siyasi temsilcileri, bu tepkinin kontrol altında tutulmasına özel bir önem atfediyor.
***
AKP-MHP koalisyonunun kurduğu yağma ve talana dayalı mafyatik rejim, geniş kitlelerin düzenden umut kesmesine neden oldu. Bu ise sadece saray rejiminin değil bir bütün olarak kapitalist sistemin kitlelere “umut” pazarlama imkanını yitirmesi anlamına geliyor. Bu bağlamda “normalleşme” sadece güncel politik hesaplar için değil, sermaye düzeninin genel çıkarları için de gerekli hale gelmiş görünüyor.
Vurgulamak gerekiyor ki, sermayenin temsilcileri arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi”, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamında bir şey değiştirmeyecektir. Dolayısıyla, emekçilerin kapitalistleri temsil eden partilerden medet ummaları için hiçbir sebep bulunmuyor. Bu süreçte emekçilerin saray rejiminin azgın saldırılarına devam edeceğinin farkında olmaları ve saldırı furyasına karşı birleşik, kitlesel ve fiili-meşru mücadeleyi esas almaları kritik önem taşıyor. CHP’nin düzenleyeceğini ilan ettiği mitinglere bel bağlamak ya da bu düzen partisinin saray rejiminin sosyal yıkım programlarına karşı net bir tutum almasını beklemek ham hayal olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, kapitalist sistemde herşey sınıfsaldır ve işçi sınıfı ve emekçiler sınıfsal eksende birleşip mücadele etmeden sorunlarını çözemez, hiçbir talebini kabul ettiremez, hiçbir hakkını koruyamazlar.