CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile AKP şefi Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde bir araya geldi. 100 dakika süren görüşme AKP Genel Merkezi’nde gerçekleştirildi. Günlerdir gündemde tutulan “görüşmeden” geriye “boş koltuk” ve beraber açıklama yapılmaması kaldı. Özgür Özel, bir gün sonra DEM Parti Eş Başkanlarıyla yaptığı basın toplantısı sırasında görüşmeye ilişkin soruları yanıtladı. Erdoğan’ın CHP’ye iade-i ziyarette bulunacağını belirtmesi taraflar arasında görüşmelerin süreceği izlenimi veriyor.
AKP’nin düzen muhalefetini dizayn etme çabası
Sekiz yıl sonra yapılan bu görüşmenin, 31 Mart seçim hezimetinin basıncı altında bulunan Erdoğan’ın süreci yönetme hamlelerinden biri olarak okunabilir. AKP iktidarı, Kürt sorununu toplumu yönetebilmek ve muhalefeti dizayn edebilmek için pervasızca istismar ederek, en azından bir dönem kendisi için “işlevli” hale getirmişti. İktidarın Kürt sorunu konusunda savaşa dayalı politikasına düzen muhalefetini yedekleme hesabı bu görüşmenin bir ayağını oluşturuyor. Diğer bir ayağını ise gerici-faşist rejime anayasal düzeyde hukuksal bir biçim vermek için gündeme getirilen “yeni anayasa” konusu oluşturuyor. Yerel seçim sonuçları göstermiştir ki saray rejimi “yeni anayasayı” tek başına uygulayacak politik-moral güç ve meşruiyetten yoksundur. Bunu bugünkü parlamento bileşeniyle zorlama ihtimaline ilişkin TKİP Merkez Yayın Organı EKİM’in “Yerel seçimler ve sonrası” başlıklı kapak yazısında yapılan şu vurgu önemlidir:
“Mevcut parlamentonun dinci-faşist bileşimi iktidar için bu doğrultuda önemli bir olanaktır. Ama bu bileşimin ürünü bir yeni anayasa, parlamenter bir darbe olmaktan öte bir anlam taşımayacak, çok daha büyük sorunları birlikte getirecek, rejim krizine içinden çıkılamaz boyutlar kazandıracaktır.”
(http://www.tkip.org/merkez-yayin-organi/sayi-333/yazilar/-/yerel-secimler-ve-sonrasi/)
AKP adına anayasa tartışmalarını parlamenter bir darbe görüntüsünden çıkarmanın yolu, CHP şahsında düzen muhalefetini iktidara yedeklemekten geçmektedir. AKP, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından böyle bir oyundan yararlanmıştı. O dönem Kılıçdaroğlu CHP’si saray rejimi için kullanışlı olduğunu göstermişti. Özgür Özel liderliğindeki CHP aynı budalalığı yapar mı? Önümüzdeki süreç bunu gösterecek.
CHP’nin “sorumlu muhalefet” havaları
Görüşme süreci düzen muhalefeti tarafından bir “bilgilendirme” olarak ele alınıyor. Özgür Özel, Erdoğan’la görüşmesinde Gezi davası tutsakları hakkında Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmaması, belediyelerin borçları, atanamayan öğretmenler, artan hayat pahalılığı ve en son İstanbul 1 Mayıs’ındaki yasak ve saldırıyı gündeme getireceğini açıklamıştı. Görüşmenin ardından basına yansıyanlar sınırlı olsa da bu yönlü “bilgilendirmelerin” yapıldığına ilişkin bir algı oluşturuldu. Yaşanan sorunların sorumlusu olan iktidar partisinin şefiyle yapılan görüşmenin niteliğinin “bilgilendirme” düzeyinde olması düzen muhalefetinin işlevi hakkında fikir veriyor. CHP emin adımlarla “sorumlu muhalefet” havasında düzeni yönetecek bir alternatif olarak topluma kendisini servis ediyor.
“Boş koltuk” söylemleri vb. arasında geçen görüşmenin yankıları sürerken, TKİP değerlendirmesinde CHP’nin misyonuna ilişkin yapılan şu vurguya dikkat çekmek yerinde olacak:
“Dışarda emperyalistler ve içerde tekelci burjuvazi, birbiriyle uyumlu biçimde, ikili bir avantaj elde etmişlerdir: İktidarın son seçimlerle tescillenen zayıflığını mümkün mertebe istismar ederek icraat ve dolayısıyla hizmetlerinden en iyi biçimde yararlanmak, fakat öte yandan İmamoğlu CHP’si şahsında ortaya çıkan yeni alternatifi gelecek için adım adım hazırlamak.”
“Boş koltuğa” değil sıkılan kemere bak
Erdoğan görüşmeden bir gün sonra yaptığı açıklamada “Bu adımın atılmasıyla siyasetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz” dedi. 1 Mayıs’ta estirilen terörün ardından yapılan görüşmenin “yumuşama dönemi” denilerek özetlenmesi, sınıf mücadelesinin sertleşeceğinin göstergesidir. Düzen siyasetinde “yumuşama”, emeğin üzerindeki prangaların artması, kemer sıkma politikalarının yoğunlaşması anlamına gelmektedir. “12. kalkınma planı”, “iki yıllık orta vadeli program” ve Çalışma Bakanlığı’nın “strateji planı” adı altında yapılan hazırlıklar emekçilerin yaşadıkları sorunların daha da artacağının işaretleridir.
Sermayenin temsilcilerinin şu veya bu mekanda görüşmesinden işçi sınıfı ve emekçiler lehine bir şey çıkmaz. Emekçilerin bu tür görüşmelerden medet ummasının yaratacağı sonuç ise en iyi ihtimalle hayal kırıklığı olabilir. 1 Mayıs’ta işçi sınıfına düşmanlığını birkez daha ilan eden saray rejimi azgın bir sosyal yıkım saldırısına hazırlanırken, emekçilerin esas gündemi buna karşı örgülü mücadeleyi yükseltmek olmalıdır.