Doğal olmayan sel, heyelan ve yangınlar

Onlar yeşili parada sever, canlıların yaşam alanlarına saygı duymaz, havamızı-toprağımızı-suyumuzu kirletirler. Onlar doğa düşmanı bu sistemin sahipleri ve bekçileridir. Bir kişinin veya bir endüstriyel üretimin, kat kat binaların ya da devletin doğa ile kurduğu bağda para belirleyendir. Adı üstünde, kapitalizm! Doğayı düşünmek, doğayı kurtarmak, doğa merkezli düşünmek onun mayasında yok.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Temmuz 2019
  • 22:18

Sel, heyelan, orman yangını... Dünya kendi haline bırakılsa da yaşanabilecek doğal afetler bunlar. İsmi üstünde, doğal afet! Hiçbir insan etkisi olmadan gerçekleşebilecek olay... Peki, Türkiye’de yaşanan afetler gerçekten doğal mı?

Çıkan yangınların sadece %6’sı doğal yangın. Geri kalanının büyük bir kısmı “faili meçhul” diye tanımlanan yangınlar. Faili meçhullerin faili aslında gayet iyi bilinir. Ama üstü örtülür, araştırılmasına izin verilmez. Olay kurcalandığı zaman kurcalayanın faili de meçhul olur. Ya da sesini kesmenin bin bir türlü yolundan birini denerler.

Mühendislik tedbirleri alınmadan, jeolojik etütler göz ardı edilerek yapılan yollar ve evler, Karadeniz’in birçok yerini dolduran HES’ler ve bununla birlikte derelerin yapısının değişmesi sel ve heyelanın nedenlerindendir. Doğal olmayan nedenler, sel ve heyelan için de daha belirleyici bir hale gelmiştir.

Sel, heyelan ve orman yangınında ülkenin resmi

Yoğun olarak Karadeniz bölgesinde yaşanan sel ve heyelanlar, en sık Ege bölgesinde gerçekleşen orman yangınları ranta dayalı bir işleyişin sonucudur. Banka kasalarındaki paralarının artmasından başka bir şey düşünmeyenler, doğayı umursamazlar. Bir orman katliamının kendi yaşadıkları coğrafyayı, soludukları havayı etkilemesini bile göz ardı ederler.

Ormanı geçelim, tek bir ağacın yok olması, derenin kurumasını geçelim, yatağının yönünün değişmesi bile canlı yaşamını etkilemektedir. HES’ler yapılıyor, ardından kurumuş dere yatakları oluşmaya başlıyor. Lüks villaların, otellerin yapıldığı yerlerde biliyoruz ki öncesinde bir orman yangını yaşanıyor.

Coğrafi özellikleri bakımından Türkiye’nin %80’inin orman olması gerekirken, bugün bu rakam %25’lerdedir. 2019’un ilk 7 ayı içerisinde 780 orman yangını yaşandı ve 999 hektar alan zarar gördü. 2013-2018 yılları arasında Türkiye’de yanan orman alanı 44 bin 584 hektardır. Bunun 11 bin 739 hektarı Ege Bölgesi’nde. En çok yangın yaşanan il ise Muğla. Yangın nedeni ile en fazla ormanlık alanın zarar gördüğü yıllar 2000, 2008 ve 2017.

Son 90 yıl içerisinde sadece Doğu Karadeniz Bölgesi’nde sel ve taşkın olaylarında 644 kişi yaşamını yitirmiş. Her yıl en az birkaç tane sel ve heyelan yaşanıyor. Heyelan ve sel sonucunda insanlar günlerce bulunamıyor ve ardından cansız bedenlerine ulaşılıyor. Bunun son örneği kısa bir süre önce Düzce’de, Batı Karadeniz’de yaşandı.

“Yeşilin en güzeli paranın üzerindekidir” diyenler…

Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul için “Biz bu şehre ihanet ettik hâlâ da ediyoruz” demesi kulaklarda çınlamaya devam ediyor. Öte yandan İstanbul’dan Muğla’ya, Ege’den Karadeniz yaylalarına ekosistemi düşünmeden yaşananlar ve hala sürdürülen “projeler” ortada.

Katar Emiri’ne helikopter ile Trabzon’dan yer seçtiren, üçüncü havalimanını yaparken kuşların uçuş güzergahını göz ardı eden, yazlık sarayı için en az 40 bin ağaç kestiren, ülkenin tarım arazilerini sanayiye peşkeş çekenler bu düzenin bekasını sağlamaya çalışanlardır. Onlar yeşili parada sever, canlıların yaşam alanlarına saygı duymaz, havamızı-toprağımızı-suyumuzu kirletirler. Onlar doğa düşmanı bu sistemin sahipleri ve bekçileridir.

Bir kişinin veya bir endüstriyel üretimin, kat kat binaların ya da devletin doğa ile kurduğu bağda para belirleyendir.

Adı üstünde, kapitalizm! Doğayı düşünmek, doğayı kurtarmak, doğa merkezli düşünmek onun mayasında yok.

AKP-Erdoğan iktidarı, sermayenin ve saray tebaasının çıkarları için doğayı da yok etme hakkını kendinde görüyor. Tepki açığa çıkınca söz ile yumuşatıp, perdelenmiş gözlerin karşısında icraatlarını sürdürüyor. Sermayenin talancı ve yağmacı iktidarına karşı mücadele yükseltilmedikçe, bu acımasız çark durmayacak.