AKP’li milletvekillerinin imzasıyla meclise sunulan “Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” kabul edildi. Genel gerekçe olarak, ülkenin planlama ve kentsel gelişim sürecindeki uygulamalarının, çevresel etkiler bakımından gün geçtikçe daha bilinçli, gelişen dünya algısına, büyüyen sektöre ve ekonomiye daha uygun şekilde yapıldığı ve yapılmakta olduğu belirtilmiş. Ancak yapılan değişiklikler, bir iki süsleme ile maskelenerek doğa talanına devam edilmesi ve talanın önündeki engellerin kaldırılması amacındadır.
Plastik poşetlerin, çevreye verdiği zararlar gözetilerek, kullanımının azaltılması için ücretli hale getirilmesi planlanıyor. Poşetler en az 25 kuruştan tüketiciye satılacak. Ücretsiz poşet veren satış noktalarına para cezası uygulanacak. Kişi başı poşet kullanımının yıllık 40 adede düşürülmesi hedefleniyor. Diğer yandan 2019 yılı itibari ile ilk defa yapılacak imar planlarında bisiklet yollarının olması zorunlu hale getirilecek. Keza çevre kirliliğine dair cezai yaptırımlarda artış sağlanacak.
“Çevre dostu” sermaye devleti asıl yüzünü diğer maddelerde gösteriyor. Örneğin yapılan düzenlemelerden biri çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporları konusundadır. “ÇED Gerekli Değildir” ibaresi yerine “ÇED Olumlu” ibaresi getirildi. Değişikliğin güya kamuoyunda oluşan algıyı düzeltme amaçlı olduğu söylendi. Zaten mevcut ÇED raporları doğru düzgün hazırlanmıyordu ya da geçiştiriliyordu. Şimdi de “ÇED gerekli değildir” raporuna itiraz etme hakkı ortadan kalkıyor.
Kabul edilen teklifin 20. maddesi su alanlarında (deniz, tabii ve suni göller) yenilenebilir enerji santralleri kurulabileceğini ifade ediyor. Kıyılar ve denizler enerji sektörünün kullanımına açılacak. Yenilenebilir enerjinin hayata geçmesi gereklidir ama kapitalizm koşullarında yerleşim birimlerine yakın yapılan rüzgar enerji santralleri (RES) doğaya ve insanlara zarar vermektedir. Düzenlemeyle birlikte yaban hayatı koruma alanları inşaata açılıyor. Yasada, ekolojik köprülerin yapılması, yabani hayvanın çıkabileceği uyarısının bulunduğu levhaların yol kenarlarına konulmasına dair düzenlemeler yer alıyor.
Çıkan yasaya göre ilgili bakanlık, atık yönetim sistemi kuran belediyelere teşvik verecek. Böylece belediyelere yeni bütçe alanı açıldı. Şehircilikle ilgili olarak ise İmar Kanunu’nda rantın önünü açan değişiklikler yer aldı. Yerel seçimlere doğru giderken belediyecilik ve şehirleşme üzerinden temiz çevre, 50 yıllık planlanmış kentler gibi başlıklar ön plana çıkıyor. Oysa sermaye devletinin çevre duyarlılığı doğanın korunması değil, tamamen talan ederek kâr sağlamaya dayalıdır. Kanun değişiklikleri ile talanın önünde duran tüm engeller kaldırılmaktadır.
AKP 16 yıllık hükümeti boyunca her adımda önceki hükümetlerden daha pervasız bir şekilde kapitalistlerin doğayı katletmesinin yolunu düzledi. Toprak kanunlarında yapılan değişiklikler ile verimli tarım alanları imara açıldı. Tarımsal üretim ülkede bitme noktasına getirildi. Verimli toprakları bulunan ülkemizde her tarımsal ürün ithal edilir oldu. Zeytinlik alanlarında sanayi tesislerinin yapılması “Üretim Reform Tasarısı” ile Meclis Komisyonu’nda kabul edilmişti. Manisa’nın Soma ilçesinde Kolin şirketi tarafından termik santral uğruna 7 bin zeytin ağacı kesildi. Bursa’da tüm tepkilere rağmen Bakanlık DOSAB Termik Santrali’ne izin verdi. KHK döneminde yayınlanan 80. Madde ile 1. Derece Doğal SİT Alanları, 1. Derece Arkeolojik SİT Alanları, ekolojik alanlar, yaylalar, meralar, sulak alanlarda HES, termik santral, nükleer santral, maden ocağı vb. gibi yatırımların önü açıldı, hukuki itiraz yolları zorlaştırıldı.
Sermaye iktidarının çevreye düşmanlığının örnekleri bunlarla bitmiyor. Geçtiğimiz dönemde ülkenin tüm doğal varlıkları Türkiye Varlık Fonu’na devredilmişti. Tarihi ilçe Hasankeyf sular altında bırakılıyor. Dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü çevre kirliliği sebebiyle kirleniyor. Hava kirliliği sebebiyle Dilovası’nda kanser vakaları artmış durumda.
Yine hatırlanırsa 3 Nisan 2018 tarihinde Mersin Akkuyu’da nükleer santral temeli atıldı. Nükleer santrallerin etkilerine dair dünyadaki deneyimlere bakmak yeterlidir. Çernobil faciası üzerinden 32 yıl geçti, Çernobil halen hayalet şehir durumunda. Teknoloji üstünü Japonya’da 2011 yılında gerçekleşen tsunami sonucunda Fukuşima Nükleer Santrali’nde yaşanan sızıntı korkutucu düzeydeydi. Türkiye, Rusya ile yaptığı anlaşma sonucu Mersin’deki santralde ısrar ediyor. Rusya’ya gelecek 15 yılın ipoteğini de veren AKP, bölgesel zararlara değil, 20 milyar dolarlık yatırıma odaklanıyor. Yapılan anlaşmada Rus şirketinin payı asla %51’in altına düşmeyecek. Kârlar emperyalist şirkete gidecek, çevresel zarar ve pahalı elektrik ülkede kalacak.
AKP’nin “çılgın” projelerinin doğayı ne şekilde talan ettiğinin daha pek çok örneği var. Kısacası sermaye iktidarı bir an olsun boş durmayıp kanun değişiklikleri ile sermayedarların işini kolaylaştırmaya, doğaya ve insana zarar vermeye devam etmektedir. Sınıf ve kitle mücadeleleri onu durdurmadığı sürece de bundan vazgeçmeyecektir.