Birleşmiş Milletler Fas'ın Marakeş kentinde 190 ülkenin katılımıyla İklim Konferansı gerçekleştirdi. Zirvenin amacı ise “atmosferdeki ısınmanın, sanayi devri öncesine göre 1,5 - 2 derece fazlasıyla sınırlandırılması” olarak tanımlanıyor.
Anlaşmaya imza atan devletler sera gazı emisyonunda planladıkları indirimi yapsalar bile, bu hedefe ulaşılmanın mümkün olmadığı belirtiliyor. Keza İklim Değişikliği ile Mücadele Anlaşması'nı imzalayan 195 devletten yalnızca 111'i bildiriyi onaylamış. İmza atan devletlerin 84’ü imzasına bile sahip çıkmamış. İklim Konferansı'nda açıklanan London School of Economics'in raporunda Arjantin, Avustralya, Kanada, Suudi Arabistan, Türkiye ve ABD'nin Paris'te kararlaştırılan Dünya İklim Anlaşması hedeflerini muhtemelen tutturamayacağı belirtiliyor.
Konferans bildirisinde, atmosferdeki ısınmanın azaltılması için hükümetler kadar bilim ve iş dünyasına da görevler düştüğünü söyleniyor.
Emisyon hakları ticaretiyle çevrenin ‘korunması’
1992'de imzalanan Kyoto anlaşması, 1997 yapılan protokolle CO2 salım oranlarını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5 oranında azaltmayı taahhüt etmişti. Peş peşe yapılan iklim konferanslarıyla protokole imza atan ülkelerin sayısında artış sağlansa da, belirtilen hedefe ulaşmak hep bir temenni ve hayal olarak kaldı.
Kyoto anlaşmasında belirlenen hedeflerin tutturulması için CO2 salınımlarının düşürülmesinin zorunluluğu ortaya konmuştu. Bunun ardından finans kapital, Kyoto Protokolü'nün emisyonun azaltılması için "esnek iklim koruma araçları" olarak adlandırdığı CO2 sertifikalarını ülke ve kapitalist tekellere dağıtarak çevre sorununa çözüm bulacağını propaganda etti. Bu yolla yeni bir ticaret ve dolandırıcılık alanı yaratılmaya başlandı.
Sonuç olarak, iklim değişikliği konusunda Kyoto zirvesinde yüksek perdeden dillendirilen hedeflerin hiçbirisi hayata geçmezken; oluşan yeni pazar ve dolandırıcılık zemini üzerinden sermaye palazlandırılmış oldu.
Emisyon Borsaları: Parayı veren düdüğü çalar
CO2 sertifikaları kısa zamanda dolaşıma girerek kendi pazar ve borsasını yarattı. Büyük kapitalist tekeller dolaşımdaki CO2 sertifikalarını satın alarak, atmosfere saldıkları salınımları bir başka ülke veya kapitalist şirketin hesabına yazarak, çevre ‘dostu’ madalyalarını toplamaya başladılar.
Emisyon ticaretinin yapıldığı birden fazla pazar peş peşe ortaya çıktı: Londra'da European Climate Exchange (ECX), Almanya Leipzig'de European Energy Exchange (EEX), Viyana'da Energy Exchange Austria (EXAA) vb. Dünya çapında yüz milyarlarca avroyu bulan sertifika ticaretinin yüzde 73'ü Avrupa'da gerçekleşirken, Avrupa’da sadece 2008 yılında 92.4 milyar avro değerinde sertifika ticareti yapıldığı belirtiliyor.
AB’de emisyon ticaretinde dolandırıcılıklar
AB’de yapılan emisyon ticaretinde KDV dolandırıcılığı ve hırsızlıklar birbirini izledi. Yapılan sahtekarlıkla emisyon hakları AB'nin sınır ötesine bir kaç kez satılmış gibi gösterilerek ve bu sahte satışların KDV’lerinin iadesi sağlanarak, işçilerin ve emekçilerin ödediği vergiler dolandırıcıların kasasına akıtıldı. 20 Ocak 2011'de ise, hackerlar tarafındanda 28 milyon avro değerinde iki milyon kadar sertifikanın çalındığı açıklandı. Hırsızlık mağduru ülkelerin başındada Çekya, Yunanistan, Estonya, Polonya, Avusturya ve Romanya gibi daha küçük ekonomilere sahip ülkeler geliyor.
Marakeş Konferansı bildirisinde atmosferdeki ısınmanın azaltılmasında ‘hükümetler kadar iş dünyası’ da sorumluluğa davet ediliyor. 'İş dünyası ve hükümetler', yeni bir ticaret, dolandırıcılık ve hısızlık pazarı yaratarak bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirdiler ve getiriyorlar. Konferansı düzenleyen BM de bu gerçeği zaten biliyor.
Kendinden önceki konferans ve zirveler gibi Marakeş Konferansı da kaçınılmaz olarak bir fiyasko olmuştur. Azami kâr amacıyla işleyen sermaye düzeni tasfiye edilerek, yerine üretim süreçlerinde toplumun ihtiyaçlarını esas alan sosyalist/komünist bir sistem getirilmedikçe, söylenen her söz yalan olarak kalacaktır.