Avustralya’yı kim yakıyor? - Önder Algedik

Avustralya'daki yangınla ilgili doğru ve düzgün bir cümle kuruyorsanız ikinci cümle, iklim krizini bir felakete çevirmemek için mevcut kömür santrallerini, kömür üretimini durdurmak ve onlara verilen teşvikleri, kaynakları iklime, doğaya ve topluma ayırmak olmalı. Ama bunu, böyle bir şeyi konuşmayı Avustralya kömür burjuvazisi ister mi?

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 10 Ocak 2020
  • 13:28

Avustralya aylardır yanıyor. Son günlerde ülkemizin ve dünyanın da gündemi oldu. Yangınlar dalga dalga geldi. Ama her şeyi kitlesel ürettiğimiz gibi her şeyi kitlesel tüketiyoruz. Bunu tüketmememiz lazım. O yüzden işin aslını bir kat daha bilmek, bizim için üretilen fabrikasyon bilgileri sorgulamak ve asıl meseleyi konuşabilmek gerekiyor.

Avustralya’da yangınlar yeni başlamadı; eylül ayından bu yana yaşanan bir sorun idi. Güney Yarımküre’de eylül ayı bizdeki mart ayına denk geliyor. Şu an Avustralya yaz mevsiminin tam ortasını yaşıyor. Sadece bu iki bilgi bile yangınların ilkbaharda başladığını, şu an bir bu kadar zaman daha yanabileceğini gösteriyor.

Hâlâ iklim meselesini “farkındalık” düzeyinde gören bir mantık ne yazık ki sorunu çözemiyor. Konu popüler olunca anlatmak güzel ama iktidarın “seri üretim&aşırı üretim” modeline hizmetten öteye geçmiyor.

Felaket dalga dalga geliyor dedik ama yaşananların neden bir iklim felaketi olduğunu ortaya koymadık.

İklim felaketi

Avustralya uzun süredir artan sıcak hava dalgaları ve sıcaklık rekorları ile boğuşuyordu. Öyle ki 2019 yılı yaz gelmeden kavurucu sıcaklar ve kuru hava erkenden hakim oldu.

Avustralya’da 1951-1980 yıllarına göre 2010-218 yılları arasında 37°C’nin üstünde geçen gün sayısındaki değişim

Avustralya Meteoroloji Bürosu (BOM) bu durumu çok net biliyordu. BOM raporlarında (i) karasal sıcaklıkların arttığı, (ii) sıcak hava dalgası yaşanan gün sayısının arttığını, (iii) yağışların daha çok şiddetli hale geldiğini, (iv) yağış anormallikleri ile beraber yağış artsa bile düzensizlik nedeniyle nemin devamının gelmediğini ve beraberinde (v) orman yangınları tehlikesinin arttığını son yıllarda ortaya koyan pek çok rapor hazırlamıştı.

Avustralya tarihinde çalı ve orman yangınları olağan olaylardır. Geçmişte 30 ile 50 yıl gibi bir sıklıkla görülüyor. Gençleşmek için böyle bir döngü söz konusu. Ama bunlar aslında ne insan ne de politikacı kaynaklı. Şimdi 10 yılda daha kısa bir sürede bu yangınlar yaşanır hale geldi. Burada değişen, yangınların sıklığı ve şiddeti oldu. Tabii ki bir de politikacıların rolü işi başka bir boyuta taşıdı. Nitekim Amazonlar’da politikacılar Bolsonaro ve Morales ile bu sene işin çığırından çıktığını anladık. Ama kömürcülerin desteği ile seçilen Avustralya Başbakanı Scott Morrison ile artık imkansızı gördük.

Yalanlar ile gerçekleri örtmek

Avustralya’daki yangınla ilgili doğru ve düzgün bir cümle kuruyorsanız ikinci cümle iklim krizini bir felakete çevirmemek için mevcut kömür santrallerini, kömür üretimini durdurmak ve onlara verilen teşvikleri, kaynakları iklime, doğaya ve topluma ayırmak olmalı. Ama bunu, böyle bir şeyi konuşmayı Avustralya kömür burjuvazisi ister mi? İstemedikleri için bildiğimiz, çok iyi tanıdığımız dezenformasyon politikalarına başladılar.

Önce kundakçı tartışması sokuldu. Bot hesaplardan #ArsonEmergency etiketi ile konu sulandırıldı ve kundakçılar ile ilgili kafa karıştırıcı haberler yapıldı. Yetmedi bunun solcular, Yeşiller tarafından yapılmış bir provokasyon olduğu söylendi. Hatta konu IŞİD emri ile harekete geçen Müslümanlara kadar bağlandı. Tıpkı bu yaz ülkemizde ilgili bakanın yangına müdahale etmek konusunda kılını kıpırdatmazken işi terör gruplarına yıkması gibi bir durum yaşandı.

Yetmedi, 2015 yılının görseli, 2016 yılının videosu yeni bir şeymiş gibi izler birbirine karıştırıldı.

Siyasi popülizm araçları

Başbakan Scott ülke bu yangınlarla boğuşurken tatile gitti. Hawaii’den paylaştığı fotoğraflarla ülkeyi çileden çıkardı. Tepkiler sonrası tatilini yarıda kesmek durumunda kaldı. Peki ne yaptı? Politikaları değiştirmek yerine yangın bölgelerine gitti. Tıpkı Türkiye’deki belediye başkanları ve bakanlar gibi. Kömür tüccarlarına, fosil yakıt şirketlerine dokunmadı ama yangın ile boğuşan insanlara dokunmaya çalıştı. Tabii ki onlar da tepki gösterdi ve pek çok yerde elini sıkmayı reddettiler. Çünkü kimse “konuyla ilgileniyorum” imajı ve propagandası ile ilgilenmek istemedi.

Propagandayı reddet!

Asıl konuya gelelim. Aşırı iklim olayları hep olan bir şey, yani yeni değil. Kentlerin tarihinde aşırı yağışlar hep vardı. Şiddeti ve sıklığı bu kadar değildi ama hep vardı. O yüzden eskiden insanlar daha az yaşanan bu felaketleri, ellerinde bu kadar bilgi birikimi olmadan gözlemleyerek yamaçlara ev yaptılar, pek çok şeye dikkat ettiler. Şimdi elimizde çok daha fazla bilgi var ama siyasetin tek bildiği dere yataklarının ıslahı ve daha büyük su giderleri!

Şimdilerde iktidardakiler ya iklim değişikliğini reddediyor ya da kabul edip bahane haline getiriyor.

Ama burada asıl sorun, yapılması gerekeni konuşmuyor olmamız. Neden hiçbir politikacı hâlâ kömür üretimini durdurmaya dair bir karar almadı? Bir başbakanın yeri ne Hawaii’dir ne de yapması gereken yangın için çalışanların şirinlik göstererek elini sıkmaktır. Bir başbakan neden sokağa çıkıp bilgi alır? O bilgi neden başbakanlıkta yoktur? Zaten başbakanlık binasına gidip ülkenin kaynaklarını kömür tüccarlarına değil doğa ve topluma harcatacak çalışmaları yapması, kararları aldırması gerekmez mi?

Çok açık ki iklim krizi tartışması bitti. Artık çıplak bir propaganda, beraberinde ise sorumsuzluk ve ortaya çıkardığı felaketler var. Bütün bunlar yaşanırken peşinden dezenformasyonun gelmesi artık her şeyi sorgulamamızı, propagandayı reddetmemizi gerektiriyor.

Kundakçılar siyasetçiler mi?

İklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunu iddia edenler Bolsonaro, Morales ya da Scott’un rolünü, asfalt beton belediyeciliğinin piri Gökçek’i yok sayıyorlar. Bu isimlerin hepsi ve dahası iklim değişikliğinden, Avustralya’da artan ve şiddetlenen sıcaklardan, kuraklıktan tek tek sorumlular. Aynı şekilde ülkemizde de pek çok belediye başkanı ve siyasetçi konu popüler olunca üzüntülerini belirten mesajlar yayımladı. Ama hiçbiri iklim değişikliğinin en büyük oyuncuları olan asfalt, beton, kömür, petrol ve gaz ile ilgili bir tane bile karar açıklamadı.

Tabii bu ütopik gelebilir. Eminim iki ay evvel “Türkiye’de meclisten geçen bir yasa veto edilebilir mi?” diye sorsak kim “evet” derdi? Şimdi bırakın meclisten geçen filtresiz termik santrallere mevzuata aykırı çalışma imtiyazı veren tasarının veto edilmesini, ülkede kimsenin hayal edemediği şeyler oluyor. Sokağa çıkan kamyon şoförleri takometre uygulamasını erteletiyorlar, İstanbul Üniversitesi öğrencileri yemek zamlarını geri aldırıyorlar, Simit Sarayı’nın Ziraat Bankası tarafından kurtarılması konusunda anında iktidar çark edebiliyor.

Bunlar Avustralya’da da olabilir. Avustralya kömürcüler ile halkın mücadelesinin tarihidir. Kömürcülerin daha önce seçimleri nasıl kaybettiğini yazmıştık, bu vesile ile hatırlamakta fayda var. Ama açık olan şu ki Avustralya’yı kundakçılar değil yalanlar ve siyasetçiler yakıyor.

Gazete Duvar / 10.01.20