Sermaye devleti “enerjide dışa bağımlılığını azaltma” yalanıyla emekçileri köleliğe mahkum ederek maden patronlarına sınırsız teşvikler sunuyor. Bu politikaların sonucunda kaynaklar sermayeye peşkeş çekilirken çevre ve doğa talanının önü açılıyor. Esasta yalnızca köleliğin reva görüldüğü işçi ve emekçiler, iş güvenliği ihmalleriyle de birlikte katlediliyor. Bütün bunlar “Türkiye ekonomisi büyüsün”, “enerjide dışa bağımlılık ortadan kalksın” yalanlarıyla hayata geçirilirken, işçilerin katledildiği, doğanın talan edildiği düşünüldüğünde yalnızca patronların kârları büyümüş oluyor.
Son olarak, Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Madencilik Komitesi ve Taşocakçılığı Sanayi Komitesi üyelerinin yer aldığı maden patronlarının AKP’den istekleri kamuoyuna yansıdı. Maden patronları, kendilerine yük olarak gördükleri göstermelik engellerin kaldırılması ihtiyaçlarını dile getirdi. Yasalarda çevreyi bir nebze gözeten, iş güvenliği denetimini öngören kimi düzenlemelere ‘tepkili’ maden patronları, özetle “Bizim için esas olan kâr, çevre ve madencinin katledilmesi sadece teferruat” eksenlerini bir kez daha gözler önüne serdi.
Maden patronları çevre katlinin önünün tümüyle açılmasını istiyor
TÜPRAG Metal Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, “ruhsat alma izni” olarak özetlediği, kârlarını etkileyen çevre ile ilgili düzenlemelerden ‘rahatsızlığını’ şu ifadelerle dile getirdi: “İzinlerin alınmasında gerçekten çok uzunca bir süre sıkıntılar yaşandı. Maden ruhsatlarının çıkartılması konusundaki gecikmeler olduğu gibi maden ruhsatını aldıktan sonra almanız gereken başka izinler de var. Orman izni, mera izni, iş yeri açma izni ve benzeri.”
Maden patronu izin prosedüründen şikayetçi olsa da Cerattepe’de yaşananlar, bu açıdan da AKP iktidarının maden patronlarının yanında olduğunu ortaya sermişti. Cerattepe direnişi buradaki talanı bir süreliğine engellese de, mahkeme süreci Cengiz Holding’in çıkarı ekseninde işletilmişti.
Ayrıca, Cengiz Holding’in, Cerattepe’de maden işleteceği alanı az göstermesi vb. kirli yöntemler kullanmıyormuşçasına, “izin” prosedüründen yakınan maden patronunun bu kaygısı da AKP’nin yeni saldırısıyla giderilmek isteniyor. AKP yeni torba yasayla ÇED raporlarını tümüyle devre dışı bırakmaya hazırlanıyor.
Maden patronlarının ortak ruh haliyle Mehmet Yılmaz “orman bedelleri”nin yüksek olduğundan da yakındı. “Orman bedelleri madenciliğin belini ciddi şekilde büküyor. Bir dönüm araziyi parasını verip satın aldığınız arazinin, orman olduğu takdirde ödediğiniz orman bedeli, arazi bedelinin 10 katını buluyor ve bunu her yıl ödüyorsunuz” ifadelerini kullanan maden patronu, bu endişesini dile getirerek adeta “Orman bedellerini indirin de, ormanı yakıp orman olma özelliğinden çıkarma uğraşına girmeyelim” demiş oldu.
Maden patronları madencilerin katledilmesi önündeki engellerin de kaldırılmasını istiyor
Çevreyle ilgili engellerin yanı sıra, iş güvenliği önlemleri de maden patronlarının “ortak kaygısı” haline gelmiş bulunuyor. Maden patronları elbette ki, madencilerin ölümünü istemiyormuş gibi bir görüntü veriyorlar. Ama kâr hırsları, bunun bir maske olduğunu gösteriyor. Örneğin Ciner Grubu’na bağlı Park Teknik Elektrik Madencilik’ten Ali Coşkun Duyak ikiyüzlülüklerini açığa çıkarak şekilde şöyle konuştu: “Soma faciasından sonra çok acele çıkarılan bir maden kanununda birtakım değişiklikler var. Bunlar kömür madenciliğinde çok önemli maliyetler oluşturdu. Bunların yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü madencilik gerçekten ithalat yapılmadan, doğrudan ihracat potansiyeli olan ve bizim doğal kaynaklarımızın olduğu spesifik bir sektör.”
İkiyüzlülüğünü gizlemeyen bir diğer maden patronu, Özyörük Maden Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mete Özyörük de aynı şekilde Soma Katliamı’nın ardından yapılan yasal düzenlemeden şikayetçi oldu:
“Soma’da bir maden faciası oldu. Fakat bu maden faciasından sonra alelacele bir maden kanunu çıkartıldı. Bu maden kanunu çıkartılarak bu faciaların önüne geçilecekmiş gibi bir durum oldu. Biz taş ocakçıyız, kum ocakçıyız bizim bu Soma’daki olan kazayla ne gibi bir alakamız veya yakınlığımız olabilir? Ama aynı kanun içerisinde çok ağır muadillere haiz olduk.”
Özyörük'ün mustarip olduğu uygulama “özel yetkili kurum” diye bir kavramın getirilmesi oldu. 2015’teki katliamın ardından, 3213 sayılı Madencilik Yasası'nda yapılan değişiklikle, her sahaya, “özel yetkili kurum” tarafından atanan daimi nezaretçi bulundurulması zorunluluğu getirildi.
Soma Katliamı sonrasında güya önlem olarak konulan bu değişiklikler aslında yeni katliamları engellemiyor. Ermenek, Siirt, Şırnak'ta gerçekleşen madenci katliamları bu önlem değişikliğinin hükümsüzlüğünü gösteriyor. Ya yetkili tüzel kurumlara daha çok para verecek maden patronları ya da diğer vergilerden kurtuldukları gibi yetkili tüzel kuruma daha çok para vermekten de kurtularak Şırnak'ta olduğu gibi kaçak madende madencileri katledecekler.