Geçtiğimiz hafta burjuva medya cephesinde iki önemli gelişme yaşandı. Demirören Grubu’nun Hürriyet gazetesindeki işten çıkarmaları geçtiğimiz haftanın öne çıkan başlıklarından biriydi. İşten çıkarmaların çalışanların sendikal örgütlenmesini hedef aldığı ortaya çıktı. Hürriyet’in yeni yayın yönetmeni Ahmet Hakan oldu. Bir diğer gelişme ise “FETÖ medya kolu” olarak tutuklu yargılanan Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’ın tahliye edilmeleri, Mehmet Altan’ın ise beraat etmesiydi.
Bir tarafta yaslandığı siyasal iktidar ile ayakta kalan bir medya kuruluşu, diğer tarafta konjonktüre göre dayandıkları güçler değişen kiralık kalemler... Hürriyet’in de içinde bulunduğu medya kuruluşlarının bir önceki sahibi olan Doğan Grubu’nun bu alandan nasıl el çektirildiği biliniyor. Geçmişi karanlık, 12 Eylül şakşakçısı Ilıcak’ın bir süre önce Erdoğan’dan af dilediği de…
Bu düzende tüm unsurlarıyla burjuva medyanın ne kadar bağımsız olduğu önemli ama ayrı bir husustur. Kırmızı çizgileri, sömürüye dayanan, tüm eşitsizliklerin sebebi olan bu düzeni korumak ve kollamak olan burjuva medya kuvvetleri için “bağımsız habercilik” hiçbir inandırıcılığı olmayan bir medya reklamından başka bir şey değil. Onlar her koşulda, mensubu oldukları sermaye sınıfından/düzeninden yana taraftırlar. Medya patronlarının yatırım alanı olan basın-yayın bir sektördür onlar için. Diğer taraftan yine bu grubun içinde öyleleri de var ki pisliklerini temizledikleri siyasal iktidarların emirlerine amade olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Geriye doğru bakıldığında bu bataklıktan beslenen medya tekellerinin nasıl gelişip serpildiği çok rahatlıkla görülecektir.
Sızdırılan telefon konuşmalarıyla açığa çıkan “alo Fatih” sohbeti sermaye medyası ile sermaye iktidarının ilişkilerinin ne denli çirkef bir hal aldığını gözler önüne sermişti. Her ne kadar bu gibi örneklerin gün yüzüne çıkması ancak klikler arası çatışmalar sayesinde oluyorsa da yandaş burjuva medyanın habercilik anlayışı kendi başına da durumun izahı için yeterlidir.
Öncesinde MGK brifingleriyle hizaya sokulan bu “yandaş medya” kuruluşları, AKP dönemi ile sarayın dalkavukları haline geldiler. “A Haber” tipi bir yayın çizgisi ile çukurun dibinin ne kadar derin olduğunu göstermiş oldular. Kuşkusuz yarın bu aynı çukurda bir başkasının kapısına bağlanıp onlara da bekçilik yapmak için sıraya gireceklerdir. Hatta Ilıcaklar gibi, bu uğurda af dileyeceklerdir. Böyleleri için boyunlarına geçirilen ipi kimin tuttuğu önemli değildir. Dün Gülen çetesinin kalemşörlüğünü yapıp da bugün Erdoğan’ın tetikçiliğine soyunanlarda olduğu gibi…
AKP’li yıllar tarihe, sermaye medyasının mesleki anlamda bile tüm etik değerlerini yitirdiği, yandaş olmanın haberciliğin tek ilkesi haline geldiği yıllar olarak geçecektir. Burjuva medya kuvvetleri için en temel başarı ölçütü, işlerine yarayan “haber” yoksa “haberi yaratmak”, gerçeğin tersini, olmayanı varmış gibi göstermektir.
Ne var ki onlar, içinde beslendikleri bu bataklığı yaptıkları haberlerle temize çıkarmaya çalışırken kuyunun dibi görünüyor. O kuyudan tüm çirkinlikler gün yüzüne yayılıyor. Tıpkı savundukları kokmuş, çürümüş bu sistem gibi bu medya kuruluşları da, habercilik anlayışları da tarihin çöplüğünde hak ettikleri yeri alacaklardır. Bugün çıkardıkları gazeteler sadece atık kağıt toplayan geri dönüşüm işçilerinin işine yaramaktadır. Yarın ise yoklukları, onlar için şimdilerde haber değeri taşımayan tüm işçiler için çok güzel bir haber olacaktır.