Son dönemde Körfez Şeyhleri ile AKP-MHP rejiminin ilişkilerinde belirgin değişiklikler yaşanıyor. Karşılıklı ziyaretler sıklaşıyor, yeni anlaşmalar imzalanıyor, taraflar birbirleri için olumlu laflar ediyor. Oysa yakın zamana kadar tablo bambaşkaydı. Saray rejiminin başı Tayyip Erdoğan, AKP’deki müritleri, medyadaki beslemeleri koro halinde şeyh takımına hücum ediyordu. Ağır ithamlar yöneltiliyor, kaba hakaretler yağdırılıyor, bel altı vuruşlar birbirini izliyordu. Körfez şeyhleri her zaman karşılık vermeseler de saray rejimiyle aveneleri bu telden çalmakta ısrarlıydılar.
Keskin nutuklar daha çok iç politikaya hitap etmek için piyasaya sürülüyordu. Saray rejimi her zaman keskin ama kof nutuklar atıp destekçilerini motive etme politikası izlemiştir. Elbette bu yozlaşmış rejimler arasında ciddi çıkar çatışmaları da vardı, halen de tam aşılmış değil. Ancak sorunlar bu kadar ‘keskin’ düşmanlıkları gerektirecek boyutta değil. Keskin söylemde her zaman çıtayı yükselten Tayyip Erdoğan’la müritleri oldu. İsrail’den Mısır’a, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Suudi Arabistan’a dek birçok ülkeyle “kanlı bıçaklı” olan saray rejiminin kendisidir. Körfez şeyhleri ise kontrol ettikleri medya kurumları aracılığıyla saray rejimine daha politik bir dille saldırıyorlardı.
Bu sorunlar zihniyet farkı ya da bölge halklarının lehine bir duruş sergilemekten kaynaklanmıyor. Tersine, yayılmacılık hırsı ve küstahça kibre dayanarak bozgunculuk yapan saray rejimi, sık sık tekrarladığı sahte çıkışlarla güya güç gösterisi yapıyordu. Yaklaşık yirmi yıllık bir sürece dayanan AKP-Saray rejiminin esas aldığı yayılmacı dış politika iflas etti. Suriye başta olmak üzere birçok ülkede halklara karşı savaş suçu işleyen bu rejimin ‘Yeni Osmanlıcı’ hevesleri kursağında kaldı. Dinci-gericiliğin önde gelen temsilcisi İhvancıların (Müslüman Kardeşler) Suriye, Mısır, Libya, Tunus gibi ülkelerde iktidar olma girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı. Bu hezimetler AKP şefinin ‘dünya lideri’ olma heveslerini yerle bir etti. Dış politikada başardığı tek şey Suriye, Libya, Irak gibi ülkelerde sorunları derinleştirmek oldu. Cihatçı terör çetelerinin paralı asker olarak kullanması ise saray rejimini “bölge için tehlikeli güç” haline getirdi. Bu arada Körfez’in yozlaşmış şeyh-emir-kral takımı da saray rejimi gibi bölge halklarına karşı ağır suçlar işledi. Özellikle Yemen halkına karşı giriştikleri vahşi savaşta halen suç işlemeye devam ediyorlar.
Bu gerici güçler arasındaki çatışma, bölgesel yayılmacılık konusunda çıkarlarının uyumsuzluğundan kaynaklanıyor. Suriye’de, Libya’da, Irak’ta, Afrika ülkelerinde çıkarları çatışıyor. Buna rağmen son dönemde ‘düşmanlar’ arasında ‘yakınlaşma’ gözleniyor. Çatışma nasıl gerici çıkarların zıtlaşmasından kaynaklanıyorsa, ‘yakınlaşma’ da sefil çıkarlar üzerine kuruludur. İflas eden AKP-MHP rejimi şeyh takımının eteklerine sarılarak, petro-dolar zenginliğinden nemalanmaya çalışıyor. ‘Dünya lideri’ artık şeyhlerin önünde diz çöküp dolar dileniyor.
Bazı dincileri bile rahatsız etmeye başlayan Tayyip Erdoğan’ın kibrine rağmen bu duruma düşmesi tesadüf değil. Mafyatik rejiminin bekası için, kibrini bir kenara bırakıp şeyhlerin eteklerini öpmekte beis görmüyor. Ortada ilke, değer, ahlak, onur diye bir şey olmayınca içeride burnu ‘Kaf dağında’ olan ‘asrın lideri’nin şeyhlere avuç açarken izzet-i nefsi incinmiyor. Bu frensiz düşüşe neden olan ekonomideki çöküş günden güne derinleşiyor. İkide bir faiz indirerek ülkeyi hiper enflasyona sürükleyen AKP-MHP rejimi, kendi bekası için milyonları ekmeğe muhtaç hale getirirken, dışarıda ise alçaltıcı bir şekilde para dileniyor. Basın önüne çıktıklarında kendilerine yöneltilen sorular, saray rejimi temsilcilerini yerin dibine batıracak içeriktedir. Buna çok aldırdıkları söylenemez, zira onlar için önemli olan, işlerini yürütebilmektir ve gerisi teferruattır.
Körfez şeyhlerinde petro-dolar çok. Emperyalist ülkelere yaptıkları yatırımların hacmi trilyonlarca dolarla ifade ediliyor. Ülkeyi kaosa sürükleyen rejimin başı, Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) 10 milyar dolarlık bir yatırım için yalvarıyor. Oysa şeyh takımı da kapitalizmin yarattığı ‘ucube tüccarlar’ kategorisinde başı çeken tiplerden oluşuyor. Yani onlar “Türkiye ekonomisi biraz daha batsın her şey daha da ucuzlasın, kelepir fiyatına alabileceğimiz kurumlar-şirketler-gayrı menkuller varsa, yatırım yaparız” demeye gelen küstahça bir tutum içinde, saray rejiminin şefleriyle pazarlık yapıyorlar.
Bu küstahlığı sadece BAE emirleri değil, AKP’nin ‘yakın dostu’ Katar da yapıyor. Sarayın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile basın toplantısı düzenleyen Katarlı Bakan pişkin bir edayla bunu dünyaya ilan ediyor. AKP dostu bu rejim aynı anda Kıbrıs Rum Kesimi ile Akdeniz’de petrol-doğalgaz araması yapmak için anlaşma imzalıyor. Bir ara Akdeniz’de ‘gövde gösterisi’ yapan saray rejimi, Katar’ın bu pervasızlığı karşısında kuyruğunu kısmaktan öte bir şey yapamıyor. Katar’a giden Tayyip Erdoğan’ın perde arkasında ne tür pazarlıklar yaptığı açıklanmadı. Ancak Katar’a o kadar muhtaç hale gelmişler ki, Katar-Kıbrıs Rum Kesimi anlaşmasına dair medyada kayda değer bir şey söyleyemiyorlar.
AKP şefi artık siyonist İsrail’in kapılarını da aşındırıyor. Verdiği mesajlarla Siyonist şeflere “Gelin aradaki sorunları aşalım” diyor. Bunu derken yine Filistin lafını ağzına alıyor. Siyonist şefler, Tayyip Erdoğan’ın vaazlarından rahatsız olsalar da Filistin adının içeriye dönük propaganda için kullanıldığını biliyorlar. Onların derdi, Hamas’ın AKP kanatları altına sığınan bazı kadrolarının sınır dışı edilmesi ve saray rejiminin Hamas’a verdiği desteğin kesilmesini sağlamaktır. Bu hedeflerine ulaştıkları anda, İsrail’le anlaşmaya hazır olduğunu ilan eden Tayyip Erdoğan’la anında kucaklaşırlar. Ne de olsa Tayyip Erdoğan halen siyonist lobinin verdiği ‘Cesaret Madalyası’nı boynunda taşıyor.
Türk Lirası her gün değer kaybederken bir kez daha faiz indirme kararı aldırtan AKP şefi ile aveneleri, kaosu derinleştiren icraatları tam bir pervasızlıkla sürdürüyorlar. Milyonlarca kişiyi ekmeğe muhtaç duruma düşüren bu icraatlar, iktidarı Körfez’in şeyh takımına daha da muhtaç hale getirecektir. İsrail’e el altından mesajlar göndererek barışalım diye yalvarmaya da devam edecekler. İşi ağırdan alan Mısır’daki Abdülfettah el Sisi ile anlaşabilmek için de Kahire’nin kapılarını arşınlamaktan başka çareleri yok. Rabia işareti yaparak hücum ettikleri el Sisi’nin önünde de diz çökmekten başka yapabilecekleri bir şey kalmadı.
Bu düşüş, bu çöküş, bu rezaletler, bu el-etek öpmeler mafyatik rejimi ayakta tutuma histerisinin şiddetini gözler önüne seriyor. Saray beslemesi medyanın ‘asrın lideri’ yakıştırmasıyla andığı kişinin, Körfez şeyhlerinin ayağına düşmesi AKP-MHP rejiminin açmazlarının derinliği hakkında fikir veriyor. Yozlaşmış şeyh takımının ise kimseyi kurtaracak hali yok. Şeyhlerin tek derdi var, o da Türkiye’den belli şirket ya da işletmeleri ucuza kapatmaktır. Bundan ötesine ise güçleri yetmediği gibi, böyle bir dertleri de yoktur…