Hapishanelerde hücre saldırısının amacı devrimci tutsakları teslim almaktır. Ki sermaye devleti on yıllardan beri bu vahşi amacına ulaşmaya çalışıyor. Hücre saldırısı somut olarak hücreleri yıkma hedefiyle gerçekleştirilen ölüm orucu direnişinin 60. gününe denk gelen 19 Aralık 2000 yılında yapılan barbarca bir katliamla başlatıldı. Tutsakların ölüm orucu eylemini sürdürdüğü 20 hapishaneye düzenlenen eş zamanlı saldırıyla devlet, tahinin en vahşi toplu katliamlarından birini gerçekleştirdi.
Saldırı bütün hapishanelerde tutsakların direnişiyle karşılandı. Ümraniye’de direniş 22 Aralık’a kadar devam etti. 19 Aralık’ta tutsaklar, “Devrimci irade teslim alınamaz” şiarına bağlılıklarını ölümüne bir direnişle dünyaya gösterdiler.
Faşist sermaye devleti birçok hapishaneye önden planlanmış bir katliamı gerçekleştirmek için saldırmıştı. Bayrampaşa Hapishanesi’ne saldırıda kadınlar koğuşuna, daha önce kullanıldığı görülmeyen kimyasal maddeler kullanıldı. 6 kadın tutsak “diri diri yakılarak” katledildi. Kurşun yarasıyla yaşamını yitiren tutsaklar oldu. Buna karşın tutsaklar tereddüt etmeden devrimci onuru korumak için direndiler. Ucube bir şiddet aygıtı haline getirilen sermaye devletinin sınırsız vahşeti, devrimci iradeyi teslim alamadı.
19 Aralık’ta hapishane dışında da devrimcilere saldırıldı
Faşist sermaye devleti 19 Aralık’ta hapishanelerdeki saldırıyla birlikte dışarıda da devrimcilere ve tutsak yakınlarına saldırdı. Hücre karşıtı eylemlerde öne çıkan devrimciler gözaltına alındı ve pek çoğu tutuklandı. Hücre saldırısına karşı mücadele ederken tutuklanıp ölüm orucunda hayatını kaybeden devrimciler oldu. Devlet o kadar azgınlaşmıştı ki, basın açıklamalarının yapıldığı alanlar aylarca polis ablukası altında tutuldu. Bu alanlarda, meydanlarda polis aylarca azgın bir terör estirdi. Devletin amacı, hücre karşıtı muhalefeti susturmaktı. Bu amacına ulaştığını söylemek mümkün. 19 Aralık öncesindeki kitle eylemleri 19 Aralık sonrasında devam etseydi, tutsakları teslim almayı başaramamış sermaye devleti hücre saldırısında da geri adım atmak zorunda bırakılabilirdi.
Dışarıda hücre karşıtı muhalefeti susturmayı başaran devlet, hem bu muhalefetin genel olarak toplumsal muhalefete dönüşmesinin önünü aldı hem de hücre saldırısını sürdürdü. Tutsakları teslim almayı başaramadıkça hapishanelerde tecridi ve saldırıları arttırdı. Tutsaklar bu saldırılara karşı teslim olmuyor. Ama tutsakların bu onurlu duruşu saldırıları durdurmaya yetmiyor. Dinci-faşist rejim pervasız bir şekilde saldırılarını sürdürüyor.
Hücreleri parçalamak dışarıda sessizlik duvarını yıkmakla mümkün
Bugün hapishanelerde başta hasta tutsaklar olmak üzere sürece yayılan katliamlar gerçekleşiyor. Dışarıda ise tümüyle değilse bile genel olarak sessizlik hakim demek yanlış olmaz. Çoğu zaman kendi hakları için bile eylem yapmaktan geri duran işçi ve emekçiler hapishanelerdeki tecride, hak gasplarına karşı da sessiz kalıyor. Bu dilsizliğin kendisi beton duvar biçiminde olmasa da somut denebilecek hücreye dönüşmüş durumda. Hapishanelerde ise beton duvarlardan oluşan hücreler yerli yerinde dursa da gerçekte parçalanmış durumda.
19 Aralık direnişi 20 hapishanede birden eş zamanlı harekete geçen devrimci direniş geleneğinin ürünüydü. Hücre duvarlarını ören sermaye devletinin amacı açısında ele alındığında, bu direnişle hücreler parçalandı. Tutsaklar 19 Aralık’taki gibi direnerek hücre duvarlarının örülmesine izin vermiyor. Somutta örülen duvarları parçalamak ise, ancak dışarıda hücreleri parçalamakla, sessizlik duvarlarını yıkmakla mümkün olacaktır.
H. Ortakçı