Tarihinde sayısız katliamın ve bunlara karşı gelişen sayısız direnişin boy verdiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Sermaye devletinin vahşi yüzünü Suphilerden Denizlere, Mahirlerden İbrahimlere, Maraş'tan Çorum'a, Sivas'tan Gazi’ye, Ulucanlardan 19 Aralıklara uzanan katliamlar zincirinde görüyoruz.
Sicili böylesine karanlık olan sermaye devletinin zindanlar politikası daha da karanlıktır. Nitekim en acımasız en vahşi yüzünü zindanlarda göstermiştir. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ardından devrimcilere ve ilericilere yönelik saldırılar eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı. Faşist cunta koşullarında sayıları on binlere ulaşan devrimci tutsakların iradeleri kanlı katliamlarla, işkencelerle teslim alınmak istenmiş, Diyarbakır, Mamak, Metris başta olmak üzere Türkiye’nin zindanları birer işkencehaneye çevrilmiştir.
On binleri zindanlara kapatarak devrimci gelişimin önünü kesebileceğini var sayanlara yanıtı devrimci tutsaklar verdi. Zindanlar devrimci gelişimin bir tür okulu haline dönüştürüldü. İşte sermaye devleti bu atmosferi dağıtmak ve devrimci gelişimin önüne geçmek adına hücre tipi saldırısını planladı. Devrimci tutsakları hücrelere hapsetmek için 93 yılından itibaren zindan saldırısını özel bir politika haline getirmiştir. Hükümetler sık değişse de zindan politikası aynı kaldı. Her saldırı politikası ise devrimcilerin direnişiyle karşılaştı ve can bedeli pahasına püskürtüldü.
96'da başlatılan süresiz açlık grevi ve ölüm orucu direnişi sermaye devletini saldırıyı bir dönem geri çekmeye zorladı. 99'da tekrardan gündeme getirilen hücre tipi saldırısına ise Ulucanlar'da destansı bir direnişle yanıt verildi. Tutsakları teslim alarak toplumun emekçi kesimlerine korku salmak isteyen sermaye devleti, devrimcileri ‘tabutluk’ adı verilen F tipi zindanlara kapatmak için döne döne saldırdı. Ulucanlar, genel saldırının bir provası olarak hayata geçirildi. Devlet vahşette sınır tanımadı. Devrimci tutsaklar teslim olmak yerine destansı bir direnişle karşılık verdiler.
Devlet, nihai saldırıyı Bülent Ecevit’in sağcı-faşistlerle kurduğu koalisyon hükümetine yaptırttı. Saldırı için hazırlık yapılırken 20 Ekim 2000'de TKİP, DHKP-C ve TKP (ML) tutsakları açlık grevi başlattılar. F tipi hücre saldırısına karşı açlık grevine giren devrimci tutsaklar 30. günde direnişi ölüm orucuna çevirdiler. Zindanlarda yakılan direniş ateşini söndürmek ve devrimci tutsakları teslim alabilmek adına, devlet 19 Aralık 2000'de 20 farklı hapishaneye vahşi bir saldırı başlattı. "Hayata dönüş operasyonu" adı verilen barbarca saldırıya yüzlerce asker katıldı. İradeleri, onurları ve bedenlerinden başka direniş aracı bulunmayan tutsaklara makineli tüfeklerle, lav silahlarıyla, kimyasal gazlarla ve dozerlerle saldırdılar.
Tarihte bu kadar vahşi bir zindan saldırısı görülmemişti. Sermaye devletinin gözü dönmüş çetelerinin ellerinde lav silahları, kurşunlar, bombalar, kimyasal gazlar vardı. Bedenlerini açlığa yatırmış onlarca devrimcinin ise devrim için atan yüreği, yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca emekçinin özgürlüğü için yaşamını feda etme kararlılığı ve devrimci cüreti vardı. Bombaların karşısında çelikten örülmüş bir devrimci duvar vardı adeta ortada. Eylül 99'da Ulucanlar'da boy veren direniş iradesi, devletin saldırısı karşısında birkez daha vücut bulmuştu.
Devrimci tutsaklardan 28’i lav silahlarıyla ve kimyasal gazlarla katledildi. Yine de devrimcileri teslim alma amacına ulaşamadı. Tutsaklar canlarını ortaya koyarak devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltmeye tutmaya devam ettiler. Devrimciler dillerinde "Biz kazanacağız" sloganlarıyla ölümsüzleşti. "Biz kazanacağız" haykırışı kent kent hapishane hapishane yayıldı. 19 Aralık saldırısının ardından devrimci tutsaklar hücrelere kapatıldı ancak direniş iradeleri kırılamadı.
Devrimci irade teslim alınamadı diyoruz çünkü bugün devrim ve sosyalizm bayrağı ellerimizde dalgalanmaya devam ediyor. Hapishanelerde tecrit politikalarına, işkencelere, keyfi yasaklara karşı devrimci tutsaklar onurlu direnişlerini sürdürüyorlar.
Bu topraklarda sermaye devletinin katlettiği tüm devrimcilerin hesabını soracağız!
Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!
Yaşasın 19 Aralık Direnişimiz!
K. Sönmez