2021 1 Mayıs’ı geride kaldı. 1 Mayıslar, gerek işçi sınıfı hareketinin verili durumunu, gerekse diğer toplumsal mücadele dinamiklerinin tablosunu değerlendirmek, mücadelenin yeni dönemi üzerinden sonuçlar çıkarmak, görev ve sorumlulukları saptamak bakımından turnusol işlevi görürler. 2021 1 Mayıs’ının tablosunu da bu açıdan değerlendirmek önemli bir yerde durmaktadır.
1 Mayıs ve işçi sınıfı
Bu seneki 1 Mayıs, gerici-faşist iktidarın baskı, yasak ve zorbalığı tırmandırdığı, işçi sınıfı üzerindeki sömürünün katmerleştiği, ekonomik-mali kriz ile pandeminin yıkımının ağırlaştığı bir süreçte karşılandı.
Bütünlüğü içerisinde bu tablo işçi ve emekçilerde tepkiyi, hoşnutsuzluğu gün be gün büyütse de, sınıf hareketinin süre gelen yapısal sorunları ve işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyindeki gerilik, tepkinin eylemli bir düzeye sıçramasının önündeki en temel etken olarak öne çıktı. Bunun sonuçları tüm çıplaklığı ile 1 Mayıs sürecine de yansıdı. Milyonlarca işçi ve emekçi, geride kalan dönemde biriktirdiği öfkeye rağmen, 1 Mayıs’ta hareketsizliği ve edilgenliği kırıp atamadı. Örgütsüz ve dağınık olmanın bedelini 1 Mayıs gününde bile tıklım tıklım fabrikalarda azgınca sömürülerek ödedi. Dayatılan açlık, sefalet ve işsizlik tablosuna karşı güçlü bir ses yükseltemedi.
Bu açıdan, 2021 1 Mayıs’ı her şeyden önce sınıf hareketinin önünde duran engellerin aşılmasının, bilinç ve örgütlenme düzeyinin yükseltilmesinin ne denli yakıcı ve güncel olduğunu gözler önüne serdi. Zira, işçi ve emekçilerin öfkesini büyüten sorunlar her geçen gün ağırlaşmaktadır. Bu noktada yapılması gereken, öfkenin kendiliğinden patlayacağı günü beklemek değil, tersine işçi sınıfını yaşadığı çok yönlü sorunlar karşısında temel talepleri etrafında birleştirmek ve harekete geçirmek, bu çaba içerisinde sınıf bilincini ve örgütlenme düzeyini yükseltmektir. 2021 1 Mayıs’ının sınıf hareketine sorumluluk duyan tüm kesimlere verdiği en açık mesaj bu olmuştur.
1 Mayıs ve düzen sendikacılığı
2021 1 Mayıs’ı mevcut sendikal düzenin ne denli çürüdüğünü de bir kez daha gözler önüne serdi. Bu açıdan 1 Mayıs süreci işbirlikçi ve icazetçi düzen sendikacılığı pratiğinin ibret verici örneklerine sahne oldu.
Türk-İş ve Hak-İş’in başındaki sınıf işbirlikçisi bürokrat takım, gerek gerici-faşist rejimin bakanlarıyla boy göstererek gerekse “pandemi kısıtlaması”nın arkasına gizlenerek, 1 Mayıs’a vurulmak istenen pranga karşısında sermayenin yanında saf tuttuklarını açıkça ortaya koydular. Adeta 1 Mayıs yasağını meşrulaştırmak için çalıştılar. İşçi sınıfının burnundan soluduğu ve çıkış yolu aradığı bir dönemde 1 Mayıs bildirisi yayınlama ve temsili anmalar dışında hiçbir şey yapmadılar. 1 Mayıs’ı “online etkinliklere” hapsetmeye çalıştılar.
DİSK’in başına çöreklenen bürokratlar ise, 1 Mayıs yasağına boyun eğerek, işbirlikçi Türk-İş ve Hak-İş bürokratları ile pratikte aynı çizgide hareket ettiler. 1 Mayıs’ı “temsili anmalar” ve kimi göstermelik açıklamalarla savuşturdular.
Dolayısıyla işbirlikçi ve icazetçi anlayışların hâkim olduğu sendikal düzen ve onun başına çöreklenen işçi kahyaları, bir kez daha işçi sınıfına ve 1 Mayıs’ın tarihsel mirasına ihanet ettiler. Sınıf hareketi önünde aşılması gereken bir engel olduklarını, 1 Mayıs vesilesiyle bir kez daha gösterdiler.
1 Mayıs’ın onurunu direnenler temsil ettiler!
2021 Mayıs’ının onurunu, tüm parçalılığına ve yapısal sorunlarına rağmen baskı ve yasakları tanımayarak sokaklara inen ve direnen ilerici-devrimci güçler temsil ettiler.
1 Mayıs’ın devrimci ruhu, başta Taksim olmak üzere İstanbul’da, İzmir’de Ankara’da ve ülkenin dört bir yanında ortaya konulan irade ve sokak direnişlerinde vücut buldu. Tüm olumsuz koşullara rağmen ortaya konulan bu irade yürünmesi gereken yolu da gözler önüne serdi.
Baskı ve yasaklar karşısında direnme iradesi sergileyen ilerici-devrimci güçlerin, 1 Mayıs’ta başta işçi sınıfı, emekçiler, ezilen Kürt halkı, kadınlar ve gençler olmak üzere, farklı toplumsal mücadele dinamiklerinin karşısına birleşik bir odak olarak çıkamamaları ise en belirgin zaafiyet oldu. Zira, işçi sınıfı ve emekçilerin büyüyen öfkesine akacak bir kanal açmak, döneme eylemli süreçler üzerinden giren mazlum Kürt halkını, kadın ve gençlik hareketini birleşik bir eksende buluşturmak için güçlü bir odak yaratmak kritik öneme sahipti. Bu ise, sürecin parçası olan her bir siyasal öznenin kendi dar grup eylemlerini esas almadan, kitleleri başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere siyasal yaşamın önemli merkezleri olan kentlerde ortak 1 Mayıs alanlarına çağırmakla başarılabilirdi. Bu başarılabilseydi, sokak iradesi ve direniş daha farklı bir düzeyde örgütlenebilirdi. 1 Mayıs daha güçlü, birleşik ve militan eylemlere sahne olabilirdi. Bunun imkanlarının giderek çoğalmakta olduğunu, bahar döneminde gerçekleşen kadın ve gençlik eylemlerinin yanı sıra, yüzbinlerin katıldığı Newrozlar ortaya koymuştu.
İlerici-devrimci güçler 1 Mayıs’ın ortaya koyduğu bu tablo üzerine düşünmeli, önümüzdeki dönemde toplumsal mücadele dinamiklerinin ihtiyaç duyduğu direniş ve mücadele odaklarını güçlendirmek doğrultusunda adımlarını hızlandırmalıdır.