“Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”
Cemal Süreya
“Pandemi önlemleri” adı altında bir dizi yasaklar getiriyor sermaye devleti. Ama konulan yasakların pandemi ile uzaktan yakından alakası olmadığı gerçeğine dönüp bir bakmak gerekiyor. Bu yasakların aslında işçi sınıfına, kadınlara ve gençliğin büyüyen mücadelelerinin önüne ket vurmak amacıyla konulduğunu biliyoruz.
Getirilen 17 günlük yasak sürecini “tam kapanma” olarak nitelendiren AKP-MHP rejimi; hâlen fabrikalarda, atölyelerde ve benzeri yerlerde, hijyenik olmayan ortamlarda kölece ve sefalet ücretleriyle zorla çalıştırılmakta olan 22 milyon işçinin sözünü bile edemiyor. Bu sorunlarla mücadelenin bir yolu olan sendikalaşma hakkını kullanmak isteyen işçiler ise sözde işten atılma yasaklarının işlevsizliğini çarpıcı bir şekilde gösteren Madde 25/2 (Kod-29 vb.) ile işten atılıyor. Bu saldırıya karşı direnişler de yine “pandemi önlemi” adı altında patronlar ve iktidar tarafından engellenmek isteniyor.
Bununla da hızını alamayan sermaye devlet, bir gecede aldığı karar ile zaten uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karar verip, yine “pandemi” bahanesiyle kadın eylemlerinin önüne geçmeye çalışıyor. Diğer yandan koyulan sözde yasaklarla eve veya iş yerine hapsedilen kadınlara yönelik şiddetin ne denli arttığını da görebiliyoruz.
Tüm bunların yanı sıra “dindar ve kindar”, itaatkar ve sorgulamayan bir nesil yetiştirmeyi amaçlayan AKP-MHP iktidarı, üniversitelere gerici, yandaş kayyım rektörler atayıp, akademik kadrolara kendi isimlerini yerleştirip üniversiteleri teslim almaya çalışıyor.
4 Ocak’tan bu yana süren Boğaziçi direnişi ve devamında yükselen eylemler; baskılarla, gözaltılarla ve tutuklamalarla bastırılmak isteniyor. Ancak 1 Mayıs’a giden yolda gençlik yine meydanlarda olmaya ve sözünü söylemeye devam ediyor.
Baskı ve şiddet politikaları sökmedi, sökmeyecek!
Ülkenin dört bir yanında terör estiren sermaye devletinin baskı ve şiddet politikaları karşısında, “Yolumuz işçi sınıfının yoludur!” diyen; işçi direnişlerinin, kadın eylemlerinin en ön saflarında yerini alan ilerici/devrimci bir gençlik var bu topraklarda. Üstelik devrimci mirasını da Denizlerden, Mahirlerden, İbrahimlerden alıyor!
Dinci-faşist iktidar, bu seneki 1 Mayıs da dahil olmak üzere bütün işçi, gençlik, kadın direnişlerini ve eylemlerini polis terörü ile engellemek istedi. Çünkü toplumun patlamaya hazır öfkesinden korkuyor. En çok da kadınların, gençlerin, işçi ve emekçilerin bir araya gelmesinden, omuz omuza direnmesinden korkuyor. Tüm bu korkularından kaynaklı da baskılarla, gözaltılarla, tutuklamalarla toplumu zapturapt altına alabileceklerini sanıyorlar ancak yanılıyorlar! Bizler bir araya gelişlerimizi, topyekûn mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz!
İstanbul’dan bir DGB’li