Okullarda yeni eğitim-öğretim dönemi, 31 Ağustos tarihi itibariyle tekrar uzaktan eğitim programı ile başlamış oldu. 21 Eylül’de ise yüz yüze eğitimin başlaması üzerinden planlamalar yapılıyor. İkili eğitim, aşamalı ve seyreltilmiş sınıf gibi çeşitli modeller açıklandı. Uygulanacak modelin bölgeden bölgeye değişiklik içerebileceği de buna eklendi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan açıklama ile okulların 21 Eylül 2020 tarihinde seyreltilmiş ve aşamalı şekilde açılacağı ve okul öncesi ve 1. sınıf öğrencilerinin, ailelerin tercihine bağlı olarak, okulda yüz yüze eğitime başlayacağı açıklandı.
Bu süre boyunca tartışmalar devam ederken, özel okul sahibi Milli Eğitim Bakanı, çocuk işçiliği meşrulaştıran açıklamaları ile gündeme geldi. Geçtiğimiz haftalarda öğretmenlerin ücretlerinin yük olarak görüldüğünü söyledi. Eğitim Sen’in vaka görülen okulları açıklamasını “istismar” olarak değerlendirdi. Son olarak uzaktan eğitime erişimi olmayan öğrencilere dağıtılacak 17 kitaplık bir seti soruna çözüm gibi sunmaya çalıştı. Reklam peşinde koşan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, öğretmen maaşları açısından 33 OECD ülkesi arasında Türkiye’nin 27’nci sırada yer aldığını bilmiyor olamaz. Buna rağmen, KHK ile ihraç edilen öğretmenlerin açlığa mahkum edildiği veya atanamayan öğretmenlerin özel okullarda saat usulü sömürüldüğü bu sistemde sorumluluğu yine “öğretmenler”e yükleyebildi.
Eğitime erişilemiyor…
Pandemi sürecinde eğitim sistemine yönelik tüm önerilere kulağını kapatan MEB, uzaktan eğitimi ve EBA’yı öve öve bitiremedi. Oysaki EBA TV deneyimi ülkenin her köşesinde eşit şartların olmadığını, fırsat eşitsizliklerinin daha da derinleştiğini gözler önüne serdi. Bilgisayarı, internet bağlantısı ya da kaliteli interneti olmayan binlerce öğrenci uzaktan eğitimden mahrum kaldı. Gerekli fiziki altyapı ve şartların olmaması nedeniyle öğrencilerin eğitim hakkı gasp edilmiş oldu. Canlı sınıflara erişimde sorunlar yaşandı. Zaten verilen derslerin niteliksizliği ve imkanı olan öğrencilerin dersleri takip etme oranının yüksek olmadığı da raporlara yansıdı. Teknik altyapı eksikliği Türkiye’de hep sorundu. Devlet okullarının sayısal azlığı ve niteliksizliği de bilinen bir gerçek.
MEB, bu süreçte uzaktan eğitime erişimi olmayan öğrencilerin koşullarını değiştirmek yerine bu koşulların kabul edilebilir hale getirilmesini hedeflemektedir.
Projeler şahane, gerçekler fiyasko!
Bu tam anlamıyla bir fiyasko! OECD “Covid-19 Salgınında Eğitim” başlıklı, 77 ülkenin kıyaslandığı raporda, Türkiye “İnternet bağlantısına erişimi olan öğrenciler” listesinde 70’inci olmuş. Devlet okullarının türlü eksikliği ve yetersiz bütçe ayrılması yapısal bir sorun alanıdır. 2011 senesinde FATİH (Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) projesi kapsamında milyarlarca TL ihale yoluyla yandaş sermayedarlara dağıtıldı. Ancak FATİH projesinin çoktandır iflas ettiği ortada. Bu projeye göre her öğrenciye tablet verilecek, sınıflara akıllı tahtalar konulacaktı. Okulların internet ağ altyapısı kurulacaktı. Bugüne değin 2020 fiyatlarıyla, toplam 3,6 milyar lira para harcanmış, 2020 yılı için 200 milyon lira ödenek öngörülüyor. Bütün bu para yandaş sermayenin cebine aktarılırken, resmi rakamlarla “yaklaşık 1,5 milyon” öğrenci eğitime erişim sorunu yaşamaya devam ediyor.
Tedbirler alınmadan okulların açılma ısrarı
Üniversite ve lise sınavlarını turizm sektörünün ihtiyaçları üzerinden ayarlayan AKP iktidarı, eğitimin sağladığı rant alanını bizlerin sağlığına tercih etmektedir. İktidar için eğitim alanı büyük bir rant kapısıdır. Özel okulların kasalarının dolması garantisi, devlet okullarında bireylere yüklenen masraflar, servisler, kantinler, kurslar vb. hepsi para demektir. Bu çarkların dönmesi için de okulların açılması gerekir.
Geleceğimize dair karar bizim!
MEB pandemi sürecinde okul tartışmalarına katılmak, karar mekanizmalarında bulunmak isteyen ve okullar bu haliyle açıldığı takdirde oluşacak tehlikeye işaret eden meslek örgütlerine ve sendikalara kulaklarını tıkadı. Milli Eğitim Bakanı şahsında AKP iktidarının asıl niyeti, özel okullar şahsında sermayedarların yaşadıkları tıkanmaya çözüm bulmaktır.
Bu tartışmanın temel muhataplarından biri öğrencilerdir. Elbette tek başına öğrenciler değil, öğretmenler, veliler, okullarda çalışan emekçilerdir. Yani bu süreç tek adamın kararları ile yönetilmek isteniyor. Eğitim emekçilerinin sendikası hakları koruduğu için “istismar”la suçlandı, sağlık örgütleri ise ciddiye bile alınmadı.
UNICEF gerekli önlemler alınarak okulların açılması için çağrıda bulundu. Ancak “gerekli önlemler” alınarak vurgusu önemli. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde okulların açılması salgın seyri açısından toplum sağlığını riske atacaktır. Uzmanların dediklerine göre okulları açan tüm ülkelerde okul çağındaki kişilerde vaka sayısı yüzde 35-40 oranında artış göstermiştir. Çocuklar virüsün belirtilerini çok göstermeseler de bulaştırma oranları yüksek olduğundan, toplumda salgının seyrine etkide bulunma olasılıkları da yüksek oluyor.
Eğitime bütçe!
Projeler ve protokoller ile yandaşlara aktarılan bütçe eğitime ayrılmıyor. Sermaye devletinin eğitime ayırdığı bütçenin her zaman az olduğu da bilinen bir diğer gerçek. Ülkede okuldan daha çok cami yaptıran gerici zihniyet, pandemi sürecinde öğretmenlerin ücretlerine “yük” dedi. “Yük” tanımlaması eğitimi bir hak olarak görmekten çok tüccar zihniyetinin bir sonucudur. AKP iktidarı için eğitim bir hak değil, sermayenin, özel kurumların kasasını dolduracak bir alandır.
“Okulum temiz”(!), sistem çürümüş!
Pandemi sürecinde en temel sorun alanlarından bir diğeri ise hijyen koşullarına dairdir. MEB okullarda hijyenin nasıl sağlanacağına dair kılavuz yayınlandı. Okul temizliği için korona dönemi standartları belirtildi. Bu kılavuzda yer alan önerileri yerine getiren okullara da “Okulum temiz” sertifikası verilecek. Okullarda yeterli sayıda personelin olmaması, sabun, peçete gibi temel ihtiyaçların eksikliği gibi sorunlar ortadayken, MEB’in tek yaptığı, kılavuz yayınlamak ve sorumluluğu yine topluma atmak oldu. Özel okullarda alınacak önlemler açısından bunu bir reklam malzemesi haline getirmeleri de madalyonun diğer yüzüdür. Kendisi de özel okul sahibi olan Ziya Selçuk, tüm öğrencileri önemsiyorum dese de süreci özel okul sahibi bir kapitalist olarak yönetiyor.
Özgürlük sosyalizmde!
Pandemi sürecinde bir kez daha gördük ki eğitim sadece eğitim değildir. Kapitalizmde sağlık ve eğitim hakkı gasp ediliyor ve kapitalistlerin insafına bırakılıyor. Toplumun sağlığı yerine sömürü çarklarının azgınca dönmesini önemseyenler, dindar ve kindar bir nesil için bizleri karanlığa sürüklüyorlar. Özel okulların çıkarları gözetilerek, kendi ceplerini dolduruyorlar. Uzaktan eğitimi herkesin ulaşabileceği şekilde organize etmek imkansız değil, ancak kapitalistlerin çıkarları ile ters düşüyor. Halihazırda bilgisayar ve teknik ihtiyaçların karşılanması “yük” olarak görülüyor. İnsan gibi yaşayıp, yük olarak görülmeyeceğimiz, eğitim, sağlık gibi temel haklardan yararlanabileceğimiz tek sistem sosyalizmdir!
Kendi geleceğimizi ve özgürlüğümüzü kazanmanın tek yolu sosyalizm için mücadele etmektir. Sosyalizmin en temel özelliği sömürücü bir sınıfın iktidarda olmamasıdır. Bu yüzden eğitim ve sağlık gibi hizmetler kamusal, ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsizdir. Şimdi karar zamanı! Ya “karar bizim” deyip, geleceği ellerimize alacak, kapitalizme karşı mücadele edeceğiz. Ya da mücadele edeceğiz. Başka bir seçeneğimiz yok!
Karar bizim: Gelecek ellerimizde, özgürlük sosyalizmde!
Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde AKP iktidarı eğitim ve sağlık hakkımızı, yani temelli olarak yaşam hakkımızı yok sayıyor. Milyonlarca öğrencinin, ailelerinin, eğitim emekçilerinin sağlıklarını ve ücretlerini “yük” sayan bir anlayışla süreç yönetilmeye çalışılıyor. Tüm bunlar yapılırken temelde sürecin öznelerine hiçbir şey danışılmıyor. Dolayısıyla aşağıdaki talepler ekseninde mücadeleyi yükseltmek öğrencisi, velisi, öğretmeni ve sağlıkçısıyla eğitim alanındaki gerçek öznelerin sorumluluğudur:
Sürecin öznelerinin katılabileceği meclisler oluşturulmalı. Söz, yetki, karar hakkı sağlanmalı!
Herkese eşit, parasız, bilimsel, nitelikli, anadilde eğitim!
Herkese ulaşılabilir parasız eğitim.
Özel okullar kamulaştırılsın!
Herkese parasız sağlık!
Eğitimde kayıp zaman telafi edilsin!
Tüm sınavlar iptal edilsin!
Eğitime ayrılan bütçe arttırılsın; gerekli önlemler alınsın!
Genel bütçenin içerisinde temizlik ve dezenfektan için bütçe ayrılsın. Bunları sağlayacak personel alınsın.
Okulların bileşenlerine koruyucu malzeme temin edilsin.
Okulların gerekli fiziki altyapı eksiklikleri giderilsin! Okul sayısı artırılsın!
Öğretmen ve personel atamaları yapılsın!
Her okula yeterli sayıda sağlık personeli ve revir açılsın!
Okula ulaşım için gerekli önlemler alınsın!
Sağlıklı, ücretsiz gıda temini sağlansın!
Devrimci Liseliler Birliği
Eylül 2020