Rusya ile Ukrayna arasında Antalya’da yapılan görüşmede taraflar birbirlerine karşılıklı suçlamalarda bulundu. “Beklenen ateşkes kararı” ise çıkmadı.
Ukrayna, “aynı formatta” yeniden görüşmeye hazır olduğunu açıklarken, Rusya’nın taleplerini ‘teslimiyet dayatması’ olarak niteledi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Ukrayna’nın tarafsızlığını talep ediyoruz” dedi. Lavrov, “Rusya’nın güvenliğinin NATO tarafından tehdit edilmesi nedeniyle operasyona mecbur bırakıldık” açıklaması yaptı. “Nükleer savaş çıkar mı” sorusuna “Buna inanmak istemiyorum ve inanmıyorum” yanıtını verdi.
Nükleer savaş çıkar mı, çıkmaz mı bilinmez ama Ukrayna üzerinden bunun dillendiriliyor ve tartışılıyor olması bile başlı başına büyük bir tehlike arz ediyor.
“Nükleer savaş riski”
Nükleer savaş riski 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç olmadığı kadar kapıya dayanmış görünüyor. ABD ve NATO’nun SSCB’yi çevreleyen ülkelere balistik füzeler yerleştirmesine tepki olarak 1962 yılında Sovyetler Birliği Küba’ya füze yerleştirmek istemiş, ABD bunu savaş gerekçesi saymıştı. “O kriz” siyasi literatüre “Küba Füze Krizi” olarak geçti. O dönemde “iki kutup”, NATO ve Varşova paktları karşı karşıya gelmiş ve bir nükleer savaş tehlikesi belirmişti. Bugün bu tehlikenin o günden daha da büyük olduğu yönünde değerlendirmeler var. Tarihçiler o günkü krize “savaşsız bir çözüm” bulmak için her iki kutbun da olağanüstü çaba harcadıklarını belirtiyorlar.
Bugün ABD-NATO çözümden uzak bir strateji izleyerek, Rusya’yla Ukrayna’da fiili olarak karşı karşıya gelmiş bulunuyor ve ölümcül bir pervasızlıkla hareket ediyorlar.
NATO’nun Rusya’yı çevreleyen ülkelere doğru genişlemesi, Ukrayna’yı NATO’ya dahil etmeye yeltenmesi, Rusya’nın “her şeyi göze alarak” Ukrayna’ya saldırı başlatmasına neden olmuştur. ABD ve Batılı emperyalistler Rusya’yı kendi minderlerine çektiklerini varsayarak, bu savaşı nükleer tehlikenin büyümesi, ölüm ve felaketlere rağmen, zamana yayarak Rusya’yı “çaptan düşürmenin” imkanı sayıyorlar. Rusya ise “nükleer gerilim” ve “enerji kozu” ile NATO’yu müzakere etmeye ve taviz vermeye zorlayabileceğine inanıyor.
Jeopolitik çıkar çatışmaları ve iç krizlerin derinleşmesi nedeniyle Ukrayna’da savaşa tutuşan emperyalist güçler en azından şimdilik geri adım atmaya niyetli görünmüyorlar.
ABD ve Batı, Rusya’yı “tuzağa” düşürdüklerini var sayıyor ve savaşı uzatarak Rusya’yı ekonomik siyasi ve askeri alanlarda yıpratmayı planlıyorlar. ABD ve Batı’nın yaklaşımı, krize çözüm bulmak değil, karşıtını “çaptan düşürmeye” odaklı olduğu için, manşetlerinden eksik etmedikleri “sivil ölümler ve göç” umurlarında değil. NATO ve ABD bu savaşın doğrudan tarafıdırlar. Daha da ötesi bu savaşın doğrudan sorumlusudurlar.
“Bu emperyalist savaşın gerçekte iki ana emperyalist tarafı vardır. Savaşın dışında gibi duran, gerçekte ise askerini bizzat göndermek dışında her şeyi ile sürmekte olan savaşın içinde olan öteki taraf, ABD emperyalizmi ve NATO’dur.”
NATO ve Avrupa Birliği üyelerinin çoğu dahil olmak üzere 20’den fazla ülke, Ukrayna’yı tanksavar füzeleri, uçaksavar sistemleri ve diğer savaş ekipmanları ile donatıyorlar. Yüz milyonlarca dolarlık ‘yardım’ gönderiyorlar. Emperyalist savaş stratejisi için akıl hocalığı yapanlar, Ukrayna’yı “Rusya’nın Afganistan’ına” dönüştürme planlarının gerçeğe dönüşme yolunda ilerlediğini var sayıyor ve bunun sevincini yaşıyorlar.
Savaşın tüm acılarını yaşayan Ukrayna halkına yönelik yapılan “sempati beyanları” iğrenç bir ikiyüzlülükten başka bir şey değil. Çünkü savaşı uzatma taktiği, Ukrayna’nın cehenneme çevrilmesi ve Neo-Nazilerin daha çok üreyeceği bir bataklığa çevrilmesi anlamına geliyor. Zira Afganistan benzetmesinde madalyonun öbür yüzünde 44 yıldır cehennem içinde kavrulan bir ülke gerçeği var. Sovyetler Birliği’ni zayıflatmak için Afganistan’ı kurban etmişlerdi. Rusya’yı zayıflatmak için şimdi ise Ukrayna, ABD ile suç ortaklarının emperyalist jeo-stratejik hesapları uğruna kurban ediliyor.
ABD bunun için savaşı adım adım hazırladı. Savaş çıkmadan aylar önce ABD ve NATO Ukrayna’yı “gelmekte olan” savaşta kullanmak üzere cephaneliğe çevirdiler. Yıllar öncesinde de Ukraynalı Neonaziler ABD’de eğitilerek bu savaşa hazırlandı.
2014’te Batılı emperyalistlerin desteği ile gerçekleştirilen darbeden birkaç yıl sonra iktidara getirilen Neonazi işbirlikçisi Zelenski eliyle Ukrayna, ABD ve NATO için bir “ileri karakola” dönüştürüldü. Bu süreç 2021’de hız kazandı ve savaşa ramak kala muazzam derecede yoğunlaştı. Washington Post gazetesine sızdırılan belgelerde, 2021 yılında ABD’nin Ukrayna’ya 1 milyar dolardan fazla askeri yardım taahhüdünde bulunduğu ve bunun önemli bir kısmının yapıldığı belirtildi. Washington Post’un yayınladığı askeri ‘yardım’ listesinde radarlar, güdümlü havan topları, güvenli radyolar, elektronik teçhizat, tıbbi teçhizat, askeri araçlar, helikopterler ve füze savunma sistemi var.
Savaş borazanlığı yapan Batı’nın tekelci medyasında bunlara rastlamak elbette mümkün değil. Olsa bile “Rusya’nın saldırganlığına önlem almak” için deklare ediliyor. ABD ve Batı’nın tekelci medyası Rusya karşıtı kara propaganda ile hem baskı yaratma ve hem de daha saldırgan önlemlere meşruiyet sağlamaya çalışıyor. Irkçılık hortlatılıyor, Rus düşmanlığı ‘olağan’ hale getiriliyor ve iş Putin’e suikast çağrıları yapma noktasına kadar vardırılıyor.
ABD’nin Cumhuriyetçi senatörü Lindsey Graham, Putin’e suikast çağrısında bulundu. Demokrat Senatör Joe Manchin uçuşa yasak bölgenin değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.
Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio, “uçuşa yasak bölge uygulanması 3. Dünya Savaşı’nın başlaması anlamına gelir” dese de Cumhuriyetçilerle Demokratlar el ele adeta 3. Dünya Savaşı’na çanak tutuyorlar.
Emperyalist savaşa yaratılmak istenen “kitle desteği”
Avrupa’da ve Dünya’nın birçok yerinde gerçekleşen savaş karşıtı eylemleri tekelci basın savaş karşıtlığından Rusya karşıtlığına çevirmeye çalışıyor.
Savaşa büyük bir dezenformasyon kampanyası eşlik ediyor. Rusya “canavar”, Ukrayna “mazlum çocuk” olarak lanse ediliyor. Savaşın çıkması ve devam etmesinde ABD-NATO cephesinin suçlarının üstü örtülmek isteniyor. Tekelci basının şimdilik bunda belli bir başarı sağladığı görülüyor. “Savaş karşıtı” gösterilerde öne çıkarılan “masum Ukrayna” için “uçuşa yasak bölge” çağrıları buna işaret ediyor.
Gerçekten savaş karşıtı protestolar, nükleer bir çatışmayı tetikleyebilecek potansiyeli olan taleplerde bulunmaz ve kendi ülkelerinin yönetenleri tarafından işlenen savaş suçlarına ortak olmaz.
Savaşa karşı çıkmak, ne “düşman” ülkenin liderlerine suikast çağrısında bulunmak, ne de Ukrayna ordusu ile bütünleşmiş soykırım suçlarına bulaşmış paramiliter Neo Nazi grupların “başarı” hikayelerini alkışlamaktır.
Savaşa karşı gerçek duruş, sadece Rusya’nın Ukrayna saldırısına değil, ABD-NATO başta olmak üzere emperyalist saldırganlığa karşı mücadele etmektir. Bu emperyalist savaşın derhal durdurulması için, savaşın bir tarafı olan “kendi içimizdeki düşmana” karşı da direnişi yükseltmektir.