Rosa, ilk proleter iktidar örneği olan Komün’ün ortaya çıktığı 1871 yılında doğar. Sedan’da zafer kazanan Prusyalı junkerler ve mağlup Fransız burjuva hükümet el ele verip, önlerinde beliren bu ilk işçi iktidarına savaş açmaya koyulur. Kanlı katliamların ardından Parisli işçiler yenilir, fakat Komün’ün yıkıntılarından tarihe önemli dersler miras kalır. Bu muazzam örnekle burjuvazi karşısında tek devrimci gücün proletarya olduğu, toplumsal devrimin kazanabilmesi için gelişmiş üretken güçlerle iyi hazırlanmış bir proletaryanın zorunluluğu, özellikle de işçi sınıfının hazır bir devlet makinesini ele geçirip onu kendi hesabına kullanmakla yetinemeyeceği kanıtlanmış olur.
Bu dersler, Almanya örneğinde bir kez daha karşımız çıkar ve SPD’nin burjuva parlamenter sınırlara sıkı sıkıya bağlılığı, karşı-devrimin zaferi ve ilan edilen cumhuriyetin ilk günden yenilgisiyle tersinden bir kez daha kanıtlanır. SPD şahsında oportünizmin devrim davasına ihaneti sahnededir.
Rosa Luxemburg, ilk kitlesel işçi partisi olan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde 1898’den itibaren çalışmaya başlar. SPD içinde oportünist çizgiye, şoven açılımlara karşı sosyalizmin kararlı bir savunucusu olur. Oportünizmin teorisyeni Bernstein’ın reform görüşlerine cepheden saldırır.
1905’te Rusya’da patlak veren Ocak Devrimini büyük bir heyecanla takip eder. Varşova’ya geçip Leo Jogiches, Julian Marchiewski ve Adolf Warski öncülüğünde kurdukları SDKPiL’de (Polonya ve Litvanya Sosyal Demokrat Partisi) illegal çalışma yürütmeye başlar. Burada tutuklanır. Kefaletle serbest kaldıktan sonra Berlin’e geri döner.
SPD içindeki ideolojik mücadeleyi ısrarla sürdüren Rosa Luxemburg, 4 Ağustos 1914’e gelindiğinde -ki bu tarih SPD’nin Enternasyonal’e ihanet ettiği, emperyalist savaşa onay verdiği tarihtir- parti ile bağlarını koparır. Dava yoldaşları Karl Liebknecht, Clara Zetkin ve Franz Mehring’le birlikte Spartakusbund gurubunu kurar. Spartaküs Birliği, daha sonra Alman Komünist Partisi’ne evrilecektir. Savaşın sürdüğü süreçte tutuklanan Rosa, ancak Kasım 1918’de serbest kalabilir. 1917’de Ekim Devrimi gerçekleşmiştir. Rosa çeşitli eleştiriler kaleme almakla birlikte devrimi içtenlikle sahiplenmiştir.
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nden bir yıl sonra Almanya’da kitleler ayaklanır. Kiel’de denizcilerin isyanı baş gösterir. Bunu Hamburg ve Münih’teki gösteriler takip eder. Proleter cumhuriyetin ilk biçimleri olarak işçi-asker konseyleri oluşmaktadır. 9 Kasım’da imparatorluk düşer. İmparatorluğu kurtarmakta geç kalan SPD, “Alman Cumhuriyeti”ni ilan etmek zorunda kalır ve hızla devrim güçlerini temizlemeye başlar. Noske’lar düzenin köpekliğine soyunur. Devrimcilere yönelik sürek avı başlatılır, katliamlar gerçekleştirilir. Almanya’da, Ekim Devrimi’ndeki gibi Sovyet Cumhuriyeti örneği değil karşı-devrimin zaferi ilan edilir.
Rosa ve Karl kapitalist düzeni hakim kılmak isteyen güçlerce 15 Ocak 1919’da katledilirler. Alman sosyal demokrasisi öğretici derslerle dolu olduğu gibi, Rosa’ların yaşamı da devrimci kuşaklara önemli dersler sunmaktadır. Devrimciler ölse de sosyalizm davası ölümsüzdür ve sürmektedir. Rosa’nın vurguladığı gibi, kum üzerine kurulu bu düzenin karşısında devrim şunu bildirecektir: “Vardım, varım, var olacağım!”
S. Gül