Moskova’da Crocus'a yapılan terörist saldırıda, son açıklamaya göre 139 kişi katledildi. Saldırıyı ABD emperyalizminin kanatları altında semirtilerek büyütülen IŞİD-H (Horasan) örgütü üstlendi. Saldırının hemen ardından Washington’dan yapılan açıklamada IŞİD’in direk sorumlu tutulması dikkat çekiciydi.
Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde genelde emperyalistlerin, özel de ABD’nin elinde kullanışlı bir araç olan IŞİD, Irak ve Suriye'de gerçekleştirdiği vahşi katliamlarla öne çıkmıştı. Irak ve Suriye topraklarının bir kısmını ele geçirdiğinde, ABD örgüte karşı savaşın en az on yıl süreceğini ilan etmişti. Belli ki buna uygun bir plan yapılmıştı. Ancak bu hesapları tutmadı. Irak’ta oluşturulan Haşd el Şabi güçleri birkaç yılda IŞİD’i dağıttılar. Buna rağmen ABD “IŞİD’e karşı savaş” bahanesini kullanarak Suriye topraklarının bir kısmını işgal etti. Örgüte karşı kısmi bir savaş verse de ABD halen IŞİD’in varlığını devam ettirmesinin garantisidir. Zira hem Suriye’yi boğan bir ambargo uygulayarak IŞİD’e ve diğere cihatçı terör örgütlerine karşı savaşı sabote ediyor hem İdlib ve Afrin bölgesindeki IŞİD benzeri zihniyet taşıyan cihatçılar ABD-AKP-MHP bloku tarafından koruma altında tutuluyor. Bu ise ABD ile cihatçılar arasındaki işbirliğinin devam ettiğine işaret ediyor.
***
Ukrayna’daki savaş ateşinin harlandığı bir zamanda sahneye çıkan IŞİD, hali vakti yerinde olan, savaşa mesafeli duran şehirli küçük burjuvaların buluşma merkezlerinden biri olan Moskova’nın popüler konser salonlarından birinde vahşi bir katliam yaptı. Vladimir Putin’in yaptığı açıklamaya göre, failler Ukrayna’ya kaçmak isterken yakalandı.
Saldırının gerçekleşmesinden kısa süre önce Kremlin Basın Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın Ukrayna’da NATO ile yaşadığı çatışmayı ilk kez “özel askeri operasyon” yerine “savaş” olarak tanımlamıştı. Peskov şu ifadeleri kullanmıştı:
“Evet, özel bir askeri operasyon olarak başladı. Ancak bu çete gelişir gelişmez ve kolektif batı Ukrayna’nın yanında çatışmaya katılmaya başlar başlamaz, bizim için bu bir savaş haline geldi.”
***
Çoğu Müslüman olan Kuzey Kafkasya başta olmak üzere bölgede son on yıllarda çok sayıda “İslam motifli” saldırı gerçekleştirildi. 1994-2009 yılları arasında, çoğunluğu Müslüman olan Çeçenistan’ın Rusya Federasyonu’ndan kopmasını önlemek için Rusya Kuzey Kafkasya cumhuriyetine ve İslamcı hareketlere karşı acımasız bir savaş vermişti. Çeçen nüfusunun onda birinin bu savaşlarda öldürüldüğü tahmin ediliyor.
Özellikle 1990’larda Çeçen ayrılıkçı güçleri ABD emperyalizminin desteğini alarak, Rusya’nın istikrarsızlaştırılıp parçalanması için savaştılar. Bu savaşta Çeçenlerin bazı ulusal talepleri de gerici amaçlar için kullanılmıştı. Rusya tarafından acımasızca ve ölçüsüz bir şiddetle bastırılan Çeçen isyanından arta kalanlar El Kaide, IŞİD gibi ABD destekli İslamcı terör örgütlerine katıldılar. ABD emperyalizmi ile bağlantılı olan bu örgütlerin varlığı Rusya için her zaman bir kaygı kaynağı oldu. Rusya-Ukrayna savaşı başlayınca bunların bir kısmı Zelenski rejiminin güdümünde savaşa katıldılar.
ABD’nin yeşil kuşak projesi kapsamında CIA ve Pentagon tarafından eğitilen istihbarat ajanları ile seçkin kontrgerilla birliklerinin IŞİD-H örgütüne katıldığını, Amerikan sermayesinin ultra sağcı gazetesi Wall Street Journal 2021 yılında yazmıştı. Bu örgütün Moskova’daki katliamın sorumluluğunu üstlenmesi, doğal olarak birçok soruyu akla getiriyor.
Usame bin Ladin ile geleceğin diğer El Kaide şefleri de ABD'nin yeşil kuşak politikasının mücahit savaşçıları olarak CIA tarafından eğitilip 1980’li yıllarda dönemin Sovyet yönetimine karşı Afganistan’da savaştırılmıştı.
***
Moskova katliamından sonra Ukrayna'daki vekalet savaşının baş aktörü Volodimir Zelenski ile bazı danışmanlarının telaşla “terör saldırısının bizimle ilgisi yok” diye açıklama yapmaları dikkat çekiciydi. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby’nin Ukrayna’nın saldırıyla ilgisi olmadığına inandıklarını söylemesi ise açıklamalar arasında bir paralellik olduğuna işaret ediyor.
Oysa saldırının arkasında Batı emperyalist bloku ile NATO'nun olduğu savını güçlendirmek için “saldırganlar Ukrayna’ya kaçmak isterken yakalandılar” gibi “küçük” kanıtlara ihtiyaç yok. Nitekim Moskova’dan yapılan son açıklamada azmettirenlerin adı resmen ilan edildi. Rus gazeteci Pavel Zarubin’e demeç veren Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) Direktörü Aleksandr Bortnikov, saldırganlardan elde edilen birincil verilerin saldırıda Ukrayna’nın parmağı olduğunu doğruladığını, istihbarat servislerinin bilgiler üzerinde çalışmaya devam edeceklerini söyledi.
Rusya Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Nikolay Patruşev ise, gazetecilerin sorularını cevaplarken "Saldırıyı IŞİD mi Ukrayna mı gerçekleştirdi" sorusuna "Elbette Ukrayna" cevabını vererek, azmettiricilerin kimliği konusunda bir tartışmanın bulunmadığı mesajını verdi.
Saldırıyı “Bir zamanlar işgal altındaki topraklarda katliam yapan Naziler gibi, kanlı bir gözdağı eylemi olan gösteri infazı” diye tanımlayan Putin'in, “Rusya'ya, halkımıza yönelik bu saldırıyı hazırlayan, teröristlerin arkasında duran herkesi tespit edip cezalandıracağız. Tekrar ediyorum, Rusya'ya ve halkımıza bu darbeyi, bu zulmü hazırlayan, teröristlerin arkasında duran herkesi tespit edip cezalandıracağız” ifadeleri, katliamın Rusya-Ukrayna savaş cephesini daha da harlayacağını gösteriyor.
Çatışmanın şiddetleneceğine dair ilk belirtiler saldırının hemen ardından geldi. Batı blokunun emperyalist medyası Putin'i şeytanlaştırarak Moskova katliamından sonra savaşın alacağı olası boyutları tartışırken, Ukrayna ordusu pazar günü yaptığı açıklamada, Kırım'daki liman kenti Sivastopol'a gece düzenlenen hava saldırısında iki büyük Rus donanma gemisinin vurulduğunu iddia etti. Rusya Savunma Bakanlığı'nın 24 Mart 2024 tarihli özet raporlarına göre, Ukrayna birliklerinin bir gün önceki toplam kaybı yaklaşık 1.030 kişidir.
Rusya Savunma Bakanlığı’nın 26 Mart tarihli açıklamasında ise şu ifadelere yer verildi:
“Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı karar alma merkezleri, SBU tesisleri, savunma sanayi işletmeleri ve Ukrayna ile yabancı paralı askerlerin bulunduğu noktalara deniz ve kara tabanlı uzun menzilli hassas füze ve İHA yardımıyla grup saldırısı gerçekleştirilmiştir.”
Resmi açıklamalar Ukrayna’nın sorumlu olduğun iddia ederken, Putin’in azmettiricileri cezalandırma konusunda kullandığı sert ifadeler, Rusya-Ukrayna savaşının şiddetleneceğine işaret ediyor. Çatışmalara dair açıklamalar şimdiden bunun işaretlerini veriyor. Kritik olan ABD ile diğer batılı emperyalistlerin savaşa doğrudan katılımı daha da yoğunlaştırıp yoğunlaştırmayacakları noktasında düğümleniyor. Aparat olarak kullandıkları Ukrayna ordusunu korumak için savaşa daha aktif bir şekilde dahil olmaları durumunda savaş farklı boyutlar kazanabilir.
Moskova katliamı, diğer şeylerin yanı sıra Ukrayna'ya NATO kara birliklerinin gönderilmesinin Batı emperyalistlerin asıl gündemi olduğu bir zamanda gerçekleştirildi. Bu ise riski ayrıca arttırıyor. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi devletlerin Ukrayna’ya “kılıfına uydurarak” asker gönderdikleri bir sır değil. Rusya’da bu durumu gayet iyi biliyor. Peskov’un NATO ile savaş içinde oldukların söylemesi bundandır. Bu aşamada gelişmelerin seyri Berlin, Londra ve Paris’teki savaş kundakçılarının işi daha ileriye taşıma çılgınlığına girişip girişmeyeceklerine bağlı görünüyor.
Ukrayna savaşı batı emperyalist blokunun kışkırtmasıyla başlamış olsa da halklara zarar veren her bakımdan gerici emperyalist bir savaştır. Öte yandan ABD-NATO cephesinin Rusya'yı istikrarsızlaştırıp parçalama hedefine ulaşması ise dünya halkları için öngörülemez felaketlerin kapısını açacaktır. Hal böyleyken işçi sınıfı ile emekçi halkların, barıştan yana olan tüm güçlerin silahlanmaya, militarizme ve batı emperyalist blokunun yürüttüğü vekalet savaşlarına karşı harekete geçmek dışında bir seçenekleri kalmamıştır. NATO'nun, dünya savaşını tetikleme riskini arttıran Rusya ile Çin'i kuşatma politikasına karşı aktif bir direniş geliştirilmediği sürece yeni bir emperyalist paylaşım savaşı tehdidini ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır.